19
Mayıs
2024
Pazar
YAŞAM

Askeri okul kapısından döndü

Birkaç gün önce Fırat Haber Ajansı çok enteresan bir haber geçti. PKK'ya yakınlığı ile bilinen ajans, Abdullah Öcalan'ın 1999 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu ve Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman'ın ekibiyle görüştüğü iddiasını, Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı görüşme tutanaklarına dayandırarak haber yaptı.

Terör örgütü elebaşı aynı görüşme sırasında avukatlarına Necmettin Erbakan ile mektuplaştığından da bahsediyor.

Çok ilginç değil mi?

Tüm bu iddialar doğruysa tabi! İşin aslı ben doğru mu, değil mi tartışması için değil... Bu iddiaları okurken anımsadığım çok ilginç bir anekdotu sizlerle paylaşmak için kalemi elime aldım. Bazı devlet kurumlarının arşivlerinde de bulunan ancak kamuoyunda pek bilinmeyen bir durumu...

Askeri okullar sınavına giren Abdullah Öcalan'ın, Genelkurmay'ın kapısından nasıl döndüğünü aktarmak için... İşte başlıyorum.

Öcalan'ın baba evinde Kürtçe konuşulduğu için ancak ilkokul sıralarında Türkçe öğrenebilir. Buna rağmen başarılı bir öğrencidir. Köylerinde ortaokul olmadığından eğitimine Nizip'te devam eder. Sınıfın tek yatılı öğrencisidir.

Parası ve arkadaşı yoktur. Bu durum onu hem okuldan hem toplumdan soyutlar. Tek başına bir dünyası vardır. Tam da bu döneme denk düşen 27 Mayıs darbesi ona güçlü olmanın yolunu gösterir. Asker olmaya karar verir. 1966 yılında askeri okullar sınavına girer. Yazılı sınavı geçer ancak sözlüde başarılı olamaz. Yeniden köyüne döndüğünde çevresine Kürt olduğu için orduya alınmadığını söyler.

Sınavdaki başarısızlığının kılıfı bu olur. Aynı yıl girdiği meslek liseleri sınavında Tapu Kadastro Meslek Lisesi'ni kazanır. Ankara ile tanışması, bu okul sayesinde olur.

Abdullah Öcalan sınavı kazanıp askeri okula girseydi ne olurdu bilinmez ama 'Adolf Hitler Güzel Sanatlar Akademisi'ne girebilseydi İkinci Dünya Savaşı çıkmazdı' diyenlerin çoğunlukta olduğunu tahmin edebiliyorum. Viyana'da beş yıl boyunca ressam olmak için çabalayan, başarılı olamayınca da askerliği seçen Hitler, ressam olabilseydi acaba bugün nasıl bir dünyada yaşıyor olurduk?

Öcalan'ın askerlik hayali, Hitler'in ressamlık rüyası kadar çabuk geçmez. Tapu kadastro okumaktadır ama kafasının bir köşesinde hep asker olmak vardır. Liseyi bitirdiği yıl yeniden askeri okullar sınavına girmeye karar verir. Onu bu konuda daha da cesaretlendiren kişi Kara Harp Okulu'ndan Felsefe öğretmeni olarak Öcalan'ın okuduğu liseye gelen Faruk Çağlayan isimli asker olur.

Binbaşı Çağlayan, çok sevdiği öğrencisi Öcalan'ın gençliğinde sergilediği milliyetçi tavırların oluşmasında büyük paya sahiptir. Hatta Öcalan'ı, o günlerde sıklıkla gittiği Tandoğan Ülkü Ocakları'yla tanıştıranın da bu binbaşı olduğu söylenir.

Fakat Öcalan, edindiği yeni çevrede aradığını bulamaz. Akşam Gazetesi'nde Gazeteci Hulusi Turgut'un Molla Mustafa Barzani ile Kürtler üzerine yaptığı röportajı okuduğu gün, yaşamında yeni bir sayfa açılır. Bu röportajda okuduklarından etkilenerek kendisini sorgulamaya başlar.

Önce Türk milliyetçiliğinden ardından asker olmaktan vazgeçer. Huberman'ın Sosyalizmin Alfabesi adlı kitabıyla solculuğa ilk adımı atar. Sonrası malum...

Hikayenin geri kalanını, en azından kamuoyuna aktarıldığı kadarıyla biliyorsunuz.

Başka anlatılmayanlar da var muhakkak. Hüseyin Kıvrıkoğlu-Aytaç Yalman'ın ekibinden birileri Öcalan ile görüştü mü ya da Öcalan'ın görüştüğünü iddia ettiği kişiler aslında kimin ekibiydi gibi...

Bunlar da bir zaman, gün ışığına çıkacaktır! Ama bugün, ama yarın...

Umutsuz değilim ben

Erhan Çelik/Bugün
Yayın Tarihi : 29 Nisan 2008 Salı 04:03:39


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?