20
Mayıs
2024
Pazertesi
YAŞAM

Bizi mozaik değil ebru anlatır

Attila Durak, Türkiye’nin etnik çeşitliğini, çokkültürlülüğünü göstermek amacıyla 2001’de yola çıktı. Bine yakın yerleşim merkezinde konakladı, on binden fazla kişiyle görüştü. 44 etnik grubun hayatlarına girdi. En iyi fotoğrafı çekmek için evlerinde kaldı, sofralarına oturdu. Çalışması 6 yılda tamamlandı. Fotoğraflarından yola çıkarak Sezen Aksu, Elif Şafak, Ara Güler, İshak Alaton ve Murat Belge’nin bulunduğu 24 ünlü isim çokkültürlülük hakkında yazılar kaleme aldı. Tüm bunlar kitaplaştırıldı, Metis Yayınları’nca "Ebru" adıyla yayımlandı.

Fotoğraflardan oluşan sergi ise İstanbul, Diyarbakır, Kars’ın ardından şimdi Antakya’da. Daha sonra tüm Anadolu’yu dolaşacak. Durak "Anadolu’daki çokkültürlülüğü ifade etmek için mozaik sözcüğü yetmez. Renklerin iç içe geçtiği akışkan ebru sözcüğü seçilmeli" diyor.

Attilla Durak 40 yaşında, Gümüşhane doğumlu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi ekonomi bölümünü bitirmiş. Öğrencilik yıllarında dünyayı, farklı kültürleri merak etmeye başlamış. Karayoluyla Mısır’a gitmiş. Ardından yine karayoluyla gittiği Hindistan’ı gezmiş 3,5 ay boyunca. Anadolu’daki kültür çeşitliliğine yakından bakma ihtiyacını ise 1995’te Amerika’ya yerleştiğinde hissetmiş.

"New York’ta üç yıl fotoğrafçılık eğitimi gördüm. Soho’da sokak sanatçılarıyla ilgili bir sergi açtım. Sokakların Tınısı başlıklı sergiyi gezen bir arkadaşım öldürücü soruyu sordu: Hiç hayalin yok mu senin? Yıllardır Anadolu’yu gezmek, çokkültürlülüğü araştırmak, görmek ve fotoğraflamak istiyordum. 2000 yılında, bu soruyla birlikte Ebru projesine başladım."

ÇOK KÜLTÜRLÜ ÜLKEDE ÇOK KÜLTÜRSÜZ BÜYÜDÜK

Ebru salt bir seyahat projesi değil. Daha geniş kapsamlı amaçları var: "Gümüşhane doğumluyum. Çok kültürlü bir ortamda doğduk ama çok kültürsüz büyüdük. Gümüşhane’de eskiden Ermeniler ve Rumlar varmış. Zamanla o insan ve kültür dokusundan bir şey kalmamış. Çocukken kiliselerde oynardık, kalan son vitrayları kıran çocuklardan biriyim. Bunun için azar bile işitmedim. Zamanla şunu merak etmeye başladım: Türkiye’de ’diğeri’ olmak nasıldır? Bizim topraklarda, tekkültürlü, tek tip yaşama eğilimi, arzusu, baskısı var. Ben çok kültürlülüğün bir zenginlik olduğunu ve kavga unsuru olmadığını anlatmak istiyordum hep."

Bunun için Durak önce uzmanlarla görüşmüş. 30 civarında sivil toplum örgütünden yardım almış. 900 bin dolarlık bütçeyi de onların kanalıyla bir araya getirmiş. Türkiye’deki etnik grupları tespit edip, ilgili kaynakları okumayı tamamlayınca yola düşmüş: "2001’de yola çıktım. İstanbul’a yakın olduğu için önce Trakya’ya gittim. Hata yaparsam, geri dönüp düzeltmem kolay olacaktı. Türkiye’yi 6-7 bölgeye böldük ve her yılı bir bölge için ayırdık. O bölgeye gitmeden önce ben dersime çalışıyordum ve gideceğim yerden bir kontakt, beni evine alabilecek birilerini bulmaya çalışıyordum. Her gittiğim bölgede 5-6 ay kalıyordum. Fotoğraf için ışık çok önemli olduğu için, bölgelere mayısta gidip, eylül sonuna kadar oralarda kalıyordum."

SİMGE ŞEHİR HATAY

Gittiği her yerde etkileyici bir kültürel öğe keşfettiğini belirtiyor Attila Durak. Çokkültürlülük açısından Antakya’nın simge şehir olduğunu söylüyor.

"Küçücük şehirde on civarında etnik grup var. Nusayri, yani Arap Alevileri, Arap Hıristiyanları, Yahudiler, Süryaniler, Özbekler, Araplar, Kürtler, Ermeniler... Her biri diğerine bir şey katmış. Tam bir ebru yani. Hem ortak bir Antakya kültürü var hem de her biri kendi inançlarını uyguluyor.

2002’de bir ay boyunca köylerini gezdim. Çeşitli etnik gruplarla yaşadım. Sadece Özbekler’in yaşadığı Ovakent’le başladım. Merkeze karayoluyla yarım saatlik mesafedeki köyün halkı 30 yıl önce Afganistan’dan gelmiş, yörenin parçası olmuş. Sadece Ermenilerin yaşadığı Vakıflı Köyü’ne gittim. Temmuzda yapılan Vartavar törenlerini izledim. Sayın Mesrob Mutafyan da oradaydı. Bu törende üzüm kutsanıyor ve ardından bağbozumu başlıyor. Nusayrilerle buluşmam ise New York’taki bir arkadaşımın aracılığıyla oldu. Irak Savaşı’nı protesto yürüyüşünde karşılaştığım kişinin dedesi, Nusayri dedesiymiş. Türkiye’yi aradı, dedesinin beni evlerine misafir etmelerini sağladı. Arap Hıristiyanlarının ise Altınözü kasabasında köyleri var. Onları da orada fotoğrafladım. Antakya en rahat çalıştığım yerlerden biri oldu. Halk zaten farklılıklardan haberdar. Bu da işimi kolaylaştırdı."

Hürriyet
Yayın Tarihi : 7 Ocak 2008 Pazartesi 19:26:31


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?