15
Haziran
2025
Pazar
YAŞAM

Çalıştığı için yüzüne asit atıldı

Kadınların yüzüne asit atılmayan bir dünyada yaşamak istiyorum!

Afganistan’ın Kabil şehrinde yaşıyor Seher...

Taliban sonrası, kadınlara belli özgürlüklerin verilmesiyle o da çalışmayı seçen genç öğretmenlerden. Ancak bir sabah tam okula girecekken bir genç tarafından yüzüne asit atılıyor. Bu olaydan üç gün sonra benzer bir olay Kandahar’da tekrarlanıyor. Bu kez bir kız öğrenci grubu hedef alınmıştı. Afganistan’a gidip gelen Doç. Dr. Hayati Akbaş’ın girişimi ve Afgan Sağlık Bakanı’nın desteğiyle bu kızlar Türkiye’ye getirilip, eski yüzlerine kavuşturuluyor. On dokuz yaşındaki Seher de bunlardan ilki...

Afganistan’da yaşayan bir kadın olduğunuzu düşünün. Toplum içinde en fazla yüzünü açabilen... Kendini, kişiliğini, yeteneklerini giyim-kuşamına ya da bedenine yansıtamayan bir kadın... Sadece yüzüyle, özellikle de gözleriyle konuşabilen... Ve sonra, bir gün yolda birinin sizi durdurup yüzünüze asit atıp kaçtığını... Gözlerinizi kör etmek istediğini... Kendinizi var edebildiğiniz tek özelliğinizi de yok etmek istediğini... Dahası bir kadın olarak, (son yıllarda yaşanan değişime, 2004’te yasalar önünde erkeklerle eşit kabul edilmenize rağmen) yaşadığınız toplumun, kültürün, bunu sıradan bir olay olarak gördüğünü... Ne hissederdiniz?
Her ne kadar, laik ve modern bir cumhuriyette yaşasak da töre cinayetlerini tarihe gömememiş, kız çocuklarının okutulmamasını maharet sayan zihniyeti sıfırlayamamış bir toplumun kadınları olarak bu sorunun yarattığı, yaratacağı korkuyu kestirmek zor değil.
Ama yine de on dokuz yaşındaki Seher Gusodin’in hikâyesini okuyunca bizim korkularımızın, onunla kıyaslandığında, sayısız çaresi olduğunu göreceksiniz. On dokuz yaşındaki bu bahar dalının hikayesi ile bir kadın için okumanın ve çalışmanın uğruna mücadele verilmesi gereken ne büyük bir değer olduğunu bir kez daha anlayacaksınız.

Çalıştığı okula giderken yüzüne asit atılarak, hayata küstürülen Seher’i Samsun’da, tedavi gördüğü Medical Park Hastanesi’nde tanıdım. Afganistan ve Türkiye Sağlık Bakanlığı’nın işbirliği ile Türkiye’ye getirilmiş, tedavi ediliyordu. İntihar etmeyi düşünecek kadar büyük bir travma yaşamıştı... Ama şans bu ya, Afganistan’a gidip gelen bir Türk doktorun girişimi, Afgan Sağlık Bakanlığı’nın desteği ile bir mucize yakalamıştı. Dahası Seher, önümüzdeki aylarda Türkiye’ye getirilecek, benzer durumdaki kızların ilkiydi...

Bir kuş gibi ürkek ve şaşkındı. Korkuyordu. Cümleleri kısaydı hani biraz uzatsa yanlış bir şey söyleyeceğinden, başına bir hallerin geleceğinden çekiniyordu. Ama bir yandan da yara izlerinden kurtulmanın heyecanını yaşıyordu. Tabii dilini bile bilmediği bir ülkede, şifa bulmanın şaşkınlığını da... Bu yüzden, Seher, bize güvense mi, güvenmese mi bir türlü karar veremedi. Kendisine ameliyat izlerimi gösterdim... Benim için de hayatın “bitti” dendiği bir anda yeniden başladığını anlattım... Gülümsedi. Sanırım bu yüzden bir ara, beni ve foto muhabiri arkadaşım Gamze’yi yan odaya çağırıp bir dolu fotoğraf verdi elimize... Eski hallerini görmemizi istiyordu. Bebek gibi yüzünü, yaşam dolu gözlerini, heyecanlı, umutlu hallerini... “Ama asla yayınlatmam” diyordu; “Korkarım, yüzümün tamamen görünmesini istemem. Ya başıma bir şey gelirse...”
İşte bu korku, saatler süren sohbete damgasını vurdu. Seher’in her cümlesi, hatta kelimesi sanki temkinden oluşan bir zarla kaplıydı.


İngilizce öğretmeniydi Seher. Üç aydır, yabancıların kurduğu The New Oxford isimli bir okulda çalışıyordu. Ondan önce de özel kurslarda çalışmıştı. “İşimi seviyorum, öğretmenlik çok güzel bir meslek” diyordu; ama asıl hayalinin benim gibi “gazeteci olmak olduğunu ama bunun henüz mümkün olmadığını” da ekliyordu, “Kim bilir, belki bir gün” diyerek.
Biri kız, dört kardeşi var Seher’in. İki abisi de çalışıyor, kız kardeşi okuyor. Yıllarca Taliban yönetimi altında yaşayan Afganistan için hem kendisinin hem de kız kardeşinin okumuş olması oldukça şaşırtıcı. “Belli ki demokrat bir ailen var. Ama yine de zor olmuş olmalı?” diyorum, burada devreye onunla birlikte Türkiye’ye gelen abisi İbrahim devreye giriyor:
“Taliban’ın gelmesi ile ailemiz
Pakistan’a taşındı, on iki yıl yaşadık orada. Babam polisti. Ben de yabancı bir şirkette güvenlik görevlisiyim.
Taliban gidince ‘Artık demokrasi gelecek, ülkemize dönebiliriz’ deyip döndük” diyor ve ekliyor; “Bu yüzden bu olayı hiç beklemiyorduk, tam sürpriz oldu.” Korkuyor mu? “Korkmaz olur muyum? Diğer erkek kardeşim de çalışıyor. Küçük erkek kardeşim ve diğer kız kardeşim de okuyor. İşe gittiğimde onlara ya bir şey olursa...
Sadece Seher için değil hepsi için endişeliyim artık. Eve geldiğimde bir ölüm ya da yaralanma haberi duyabilirim. Çünkü Seher, bu olayda hedef alınmış, kalabalık içinden onu seçmişler. Bu da çok korkutucu.”


Peki nasıl olmuştu bu olay? Yapan kimdi, ne istiyordu? “Sıradan bir gündü” diye başlıyor söze Seher; “9 Kasım günü her zamanki gibi sabah yedide okula gidiyordum. Birçok kadın öğretmenle yürüyordum. Kız kardeşim de yanımdaydı. Bir ara birinin bizi takip ettiğini hissettik. Dönüp baktık... 19-20 yaşlarında biriydi. Peşimize takılan bir serseri sanıp çok önemsemedik. Biraz takılır, gider sanıyorduk ama öyle olmadı. Bizi durdurup ‘Nereye, okula mı gidiyorsunuz? Okul ne tarafta?’ diye sordu. Korktuk, hiçbirimiz yanıt bile vermedi. Hızlı hızlı yürümeye başladık. Ancak okulun önüne geldiğimizde, tekrar durdurdu, ‘Laftan anlamıyor musunuz?’ diyerek, benim üzerime yürüdü ve elindeki su tabancası ile yüzüme asit püskürttü. O an bir yanma hissettim ama acımadı. (Üçüncü derece yanıklarda, sinirler de yandığı için acı hissedilmezmiş. Seher’in doktoru bunu sigortanın yanması gibi düşünün diyerek açıklıyor.) Ama çok korktum. Hemen okula koşup bir aynaya baktım ve işte o zaman ölmek istedim. Yüzüm korkunçtu. Burnumdan aşağısı, kulaklarıma kadar olan bölge, yanmıştı. Adamın asıl istediği kör olmamdı. Allah’tan ellerimle gözlerimi kapamıştım. Böylece gözlerimi kurtardım ama yine de yüzüm çok korkunçtu. Sadece intihar etmeyi düşüyordum. Başka bir şey değil... Bence hayat bitmişti.” Seher’i yaşadığı bu korkunç travmaya rağmen hayatta tutan tek şey ise annesi olmuş. Onun acısı, günlerce kızının yaşadığı dramdan ötürü döktüğü gözyaşları. “Çok ağladı annem” diyor; “Zaten hasta da, onu düşündüğüm için intihar edemedim.” Seher belki hayatına kıymamış ama bu olaydan sonra hayatla olan barış köprülerini de hepsini yıkmış.

Tam iki ay bir kez bile aynaya bakmamış, gözleri dışında hiçbir yerini kimseye göstermemiş. “Umutsuzluğa da kapıldım” diyor Seher; “Çünkü tekrar işe gidersem, çalışırsam bu adam bulup aynı şeyi yine yapabilir. Bu da beni çok korkutuyor. Ülkemde, yaşadığım şehirde çalışmaktan korkmak ne kadar üzücü anlatamam! Oysa okumak da çalışmak da çok güzel. Çalışmak farzdır, ben niye bundan korkayım?” Seher’i korkutan bir diğer şey de yaşadığı bu olaydan tam üç gün sonra Kandahar’da da benzer bir saldırının gerçekleşmiş olması. Ancak Seher’i

korkutan bu iki olay arasındaki benzerlik değil de farklılık... Zira Kandahar’da Nazo Ana Kız Lisesi’ne giden kız öğrencilerin de üzerine asit atılmış, ancak bunu motosikletli bir grup yapmıştı. Dahası okulun önündeki herhangi bir kız öğrenci grubunun üzerine saldırmışlar. Seher ise “Benim olayımda sadece beni hedef aldılar. Kalabalığın içinden gelip beni seçtiler. Neden beni seçtiler, bilmiyorum. Düşünüp duruyorum. Bu yüzden de çok korkuyorum çünkü bu kişi gelip beni tekrar bulabilir. Bu olayla ilgili araştırmada yapıldı ama bir sonuç alınamadı. Zaten Afganistan çok karışık bir ülke. Milletvekil- leri bile öldürülürken benimki o kadar sıradan bir olay olarak kalıyor ki! Birileri bir kızın yüzüne asit püskürtüp kaçmış... Bu yüzden bana ‘Hayallerin ne?’ diye sordunuz ya, şu an hiçbir yanıt veremem. Çünkü bilmiyorum. Bir an önce eski yüzüme kavuşmak istiyorum, o kadar!”

“Ama” diyorum, “Aynı zamanda şanslı değil misin? Mesela senin durumunda olan başka kızlar da var. Onlar ameliyat olamadı. Sence bunu bir umut olarak görmek, hayata asılmak gerekmez mi?”
“Tabii ki” diyor: “Türkiye’ye gelip ameliyat olabileceğimi hayal bile edemezdim. Ameliyat olabileceğimi öğrendiğimde nasıl sevindim anlatamam. Benim için bu bir rüyaydı. Doktorumdan da, beni buraya gönderen Afganistan Sağlık Bakanlığı’ndan da Allah razı olsun. Ama ne yapabilirim, korkuyorum. Hem de çok. Ya yine aynı şey olursa... Bu yüzden geri dönmek istemiyorum.” Seher’in bu sözleri üzerine gayri ihtiyari soruyorum; “Peki nerede yaşamak istersin?” Yanıtı, şu ana kadar okuduklarınızı bir çırpıda özetliyor: “Kadınların yüzüne asit atılmayan herhangi bir ülkede!”

Seher’e yüzünü geri veren doktor
Doç. Dr. Hayati Akbaş (Medical Park, Samsun)

Ne kadar zamandır Afganistan’a gidiyorsunuz?
Geçen yıl Bahreyn’deki uluslararası bir toplantıda Afganistanlı bir doktorla tanıştım. Kendisi bana “Ülkemizde plastik cerrahiye çok ihtiyaç var ama cerrah yok gelir misiniz?” diye sormuştu. Ben de kabul ettim. Zaten Afgan ve Türk Sağlık bakanlıkları arasında dört yıldır süren bir işbirliği var. Türkiye’den yirminin üzerinde doktor Afganistan’a gidip oradaki doktorlara eğitim veriyor ve hastaları ameliyat ediyor. Ben de buna dahil olmuş oldum.


Yüzüne asit atılan kızların Türkiye’ye getirilip ameliyat edilmesi süreci nasıl başladı?
Afganistan’ın plastik cerrahiye gerçekten ihtiyacı var çünkü burada 30 yıldır süren bir savaş ve savaşın insan bedenlerinde yarattığı her türlü tahribat söz konusu. Estetiği sadece silikon ya da yağ aldırma olarak görmeyin. Plastik cerrahi aynı zaman da rekonsruktif cerrahidir. Son olarak üç ay önce Afganistan’a gittiğimde gerek Seher’in yaralandığı Kabil’deki olay gerekse de Kandahar’da bir grup kızın yaralandığı asit olayı gerçekleşmişti. Bunun üzerine bir hastane benden bu kızları ameliyat etmemi istedi. Ben de kabul ettim. Çünkü kendimi sınır tanımayan bir doktor olarak görüyorum. Samsun’da çalıştığım hastane de bu ameliyatları ücretsiz yapmayı, kızlara destek vermeyi seve seve kabul etti. Böylece Afganistan Sağlık Bakanı Muhammet Emin Hatemi’nin girişimi, Bakanlar kurulunun kararı ve Karzai’nin onayı ile bu hastalardan ilki Türkiye’ye geldi. Önümüzdeki aylarda yüzüne asit atılan iki kız daha Türkiye’de tedavi olacak.


Seher bu durumdaki ilk hastanız. Durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Seher buraya geldiğinde hayata küsmüştü, kimseyle konuşmuyordu bile. Ama şimdi daha umutlu. Yüzüne asit atılması sonucu özellikle üst dudak bölgesi ve alt çene bölgesi ile üst boyun bölgesinde ileri derece yara izleri (kontraktürleri), ciddi yanıklar vardı. İki kolunda ve sağ omuz bölgesi ile sağ göğsü üzerinde de yara ve yanık izleri vardı. 5 saat süren ameliyat sonucu yüzde 70’lik bir iyileşme sağladık. Seher şimdi bir yıl boyunca ilaç kullanacak ve sonra bir ameliyat daha yapacağız, o zaman kesin sonuç alınmış olacak.
 



 

Vatan
Yayın Tarihi : 9 Mart 2009 Pazartesi 04:05:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?