19
Mayıs
2024
Pazar
YAŞAM

Commer’in arabasına dokunan yandı

Amerikan Büyükelçisi Robert Commer’in arabasının ODTÜ’de yakılması hadisesi hiç şüphesiz 68 kuşağının sembol eylemlerinden biri, hatta ilk akla geleni.

Yakılan arabanın parçalarını ‘hatıra’ niyetine saklayan ‘devrimciler’ için nostaljiden ibaret olan Commer vakası, Tuncay Çelen için hâlâ çözülmesi gereken bir muamma. 6 Ocak 1969’da gerçekleşen olaya bizzat katılan ve ilk gözaltına alınan isim olan Çelen, olay sırasında üniversitenin dışında gösterilere müdahale etmek için bekletilen askerlere ve yangını filme alan kameraya dikkat çekiyor. Cezaevinde kendisini ziyarete gelen bir grup avukatın yardım teklifi de cabası. Çelen, “Bu avukatlar bize yardımcı olacaklardı. Biz de derin devlete çalışacaktık.” diyor.

Öğrencilerin beklediği fırsat ayaklarına kadar gelmişti. ‘Cadillac’ marka otomobili, üniversitenin rektörlük binasının önünde park eder halde bulduklarında gözlerine inanamadılar. Fırsat bu fırsattı. Bütün ekibe haber salındı. Okulun hızlı devrimcileri hemen arabanın etrafında toplandı; Sinan Cemgil, Hüseyin İnan, İrfan Uçar, Halil Çelimli, Yusuf Aslan, Tuncay Çelen, Mehmet Akın Atauz, İbrahim Seven, Ulaş Bardakçı, Mete Ertekin, Sait Big, Seçkin İnceefe, Serdar Haybat ve Mustafa Taylan Özgür. Önce ‘Cadillac’ın camları kırıldı, ters çevrildi ve sonra da ateşe verildi. 6 Ocak 1969’da ODTÜ’de meydana gelen Amerikan Büyükelçisi Robert Commer’in arabasının yakılması hadisesi öğrenci hareketleri içinde ‘sembol bir vakıa’ olarak tarihe damgasını vurdu. Ancak ‘Commer’ olayına katılan ve ilk gözaltına alınan isim olan Tuncay Çelen, geriye dönüp baktığında karşısına çözülmesi gereken birçok soru çıktığını söylüyor. Aradan geçen yıllar eylemin akabinde gelişen olaylarla ilgili kafasındaki soru işaretlerini daha da artırmışa benziyor. Eylemin haklılığı üzerinde ne kadar sık vurgu yapsa da olayın gereğinden fazla abartıldığını savunuyor. Böyle düşünmesi çok doğal. Çünkü olayın ardından gözaltına alınıp hapse atılan Çelen, araba yakma hadisesi yüzünden ‘iki ülke ilişkilerini zedelediği’ gerekçesiyle idamla yargılanmış.

‘Büyükelçiye zarar vermeyecektik’

Kasım 1968’de Ankara’ya Amerikan büyükelçisi olarak atanan Robert Commer’in arabasının yakılacağı önceden belliymiş aslında. Commer, bir nevi bile bile lades demiş ODTÜ’yü ziyaret ederek. Daha Ankara Esenboğa’ya gelişinde ODTÜ’lü öğrenciler tarafından yumurtalar ile karşılandığından helikopter ile havaalanından kaçırılmış. Bu olaydan yaklaşık iki ay sonra zırhlı ve gösterişli siyah ‘Cadillac’ı ile ODTÜ’yü ziyareti, kendisine diş bileyen devrimci öğrenciler için beklenmedik bir fırsat oluşturmuş. Yani Commer’i gökte arayan devrimciler, arabasını birden burunlarının dibinde buluvermiş. Bu fırsat kaçar mı? Bir anda arabanın etrafı öğrencilerle sarılmış. Makam şoförünün anahtarı öğrencilere teslim etmemesi üzerine araba önce taşa tutulmuş sonra camları kırılmış. Çelen, “Aklımızda bu arabaya ne yapacağımız konusunda herhangi bir fikir yoktu. Her şey spontane gelişti. Araba ters çevrildi. Benzin akmaya başlayınca Hüseyin İnan (6 Mayıs 1972’de Yusuf Arslan ve Deniz Gezmiş ile birlikte idam edildi.), Sinan’ın (Cemgil, 31 Mayıs 1971’de güvenlik kuvvetleri ile girdiği silahlı çatışmada öldürüldü.) boynundaki kaşkolu, benzine bulayarak arabayı ateşe verdi. Elçinin gelmesi zaten bir provokasyondu. ODTÜ’ye gelme amacı bizi kışkırtmaktı. Zaten büyükelçiye zarar vermek gibi bir kastımız da yoktu.” diyor. Çelen, bu savında haksız sayılmaz. Nitekim Commer, ODTÜ’ye gelmek için okulun en yoğun olduğu öğle vaktini seçmiş. Olayın vuku bulduğu saatlerde İçişleri Bakanı Faruk Sükan ile ODTÜ Rektörü Kemal Kurdaş’ın aralarında geçen diyaloğa dikkat çekiyor. Kurdaş, 1998 yılında ‘ODTÜ’lü Yıllarım’ adı altında yayınlanan anılarında olay gününü şu cümlelerle aktarıyor: “O sırada (öğrenciler arabayı yakarken) telefon çalıyor, arayan İçişleri Bakanı Faruk Sükan: ‘Sefiri kandırıp oraya yemeğe davet ettin, tuzağa düşürdün, arabayı yaktırdın. Bütün gücümle üniversiteye giriyorum. Karşıdaki benzin istasyonunda 250 polisim bekliyor.”

Ancak Kurdaş, Sükan’ın üniversiteye girişine izin vermemiş. Olay günü akşamı ile tekrar içişleri bakanı ile görüşen rektör, bu sefer hadise ile ilgili olarak Sükan’ı suçlamış: “Şu kanıya vardım ki arabayı siz yaktırdınız. Maksadınız polisi üniversiteye sokup, bir çatışma çıkartmak, kan akıtmak, olayı büyütmekti. Tertipçisi sizsiniz.”

Faruk Sükan, 1973-1980 arası CHP İzmir milletvekili olarak görev yapan Süleyman Genç’in ‘Kuşatılan Devlet Türkiye’ adlı kitabında, Ülkü Ocakları mensuplarının Özel Harp Dairesi’nin ‘Halk Gönüllüleri’ olmasında rol oynayan kişi olarak tarihe geçmişti. Aynı Sükan, birbirlerine kasten düşürüldükleri kuşkusu sonradan etlenip kemiklenen, ‘gençler arasındaki sağcı-solcu çatışmaları’ için, Meclis kürsüsünden şu ünlü sözünü sarf etmişti: “İt, ite kırdırılıyor...”

Olay kameraya çekilmiş, ortada görüntü yok

Çelen, üniversitede hazır bulunan sivil polisler ve dışarıda üniversiteye girmeyi bekleyen askerlere dikkati çekerek “Commer’in gelişini rektörün herkesten gizlemesine karşılık büyük bir hadise bekliyor olmalılar ki böyle bir hazırlık yapılmış. Eğer askerler üniversiteye girseydi kan akardı. Olay bir üniversite görevlisi tarafından da kameraya alınmış. O yıllarda kamera herkeste yoktu. Ancak rektör bunu kendisinin de izlemediğini söyledi. Eğer rektör izlemedi ise bu görüntüler kimin elinde? Olay çıkacağı belli ki birileri kamerayı bile hazırlamış.” diyor. Çelen’in garibine giden bir diğer konu, öğrenci birliğindeki sosyal demokratların yarım saat gibi kısa bir zaman dilimi içinde aleyhlerinde bildiri yayınlaması. Ali Dinçer’in (CHP’li Ankara eski Belediye Başkanı ve Devlet eski Bakanı) elindeki bildirileri görünce, bildirilerle birlikte kendisini havuza atmışlar.

Çelen, olayın meydana geldiği gece Seçkin İnceefe ile birlikte evlerinden alınarak tutuklanmış. “Neden başkaları değil de ilk akla gelen isim siz oldunuz?” sorusunun cevabını kendisi de bulamamış. Nöbetçi 5. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından “iki devlet arasındaki dostane münasebetleri bozmak ve kasden otomobil yakmak” suçlarından yargılanmışlar. Bu durumda savaş olursa idam olmaz da müebbet hapis yatıyorsunuz. Fakat daha ilk duruşmalarında tahliye olmuşlar. Commer olayının ABD ile ilişkileri nasıl etkilediğinin Türk Dışişleri tarafından ilgili ülkeye sorulmasını talep etmiş gençlerin avukatı. ABD Dışişleri de olayın iki ülke arasında ilişkilerini pekiştirdiğini bildirince dava düşmüş. Sadece araba yakmaktan yargılanmışlar. Mahkeme iki gençten ‘Cadillac’ın parasını tazmin etmek istemişse de bir kuruş ödememişler. Üç ay sonra iki genç tahliye olmuş. Davaya bakan ağır ceza hakimi de çok geçmeden istifa ederek avukatlık yapmaya başlamış. İlk iki gün basın tarafından vatan haini ilan edilmişler. Sonra bu hava kırılarak tersine dönmüş ve bu sefer ‘vatansever’ olmuşlar. “İlk günlerdeki hava devam etseydi bizi kesin asarlardı.” diyor.

Çelen’in cezaevi günlerine yönelik ilginç bir anısı da var. Cezaevindeki dördüncü günlerinde daha önce hiç görmedikleri avukatlar kendilerini ziyarete gelmiş. Avukatlardan birisi Çelen’e “Uzattığımız dost elidir, tutun.” diyerek elini uzatmış. Çelen, bu eli reddettiklerini söylüyor. Sebebi ise açık: “Bu avukatlar bize yardımcı olacaklardı hiç şüphesiz. Karşılığında da biz derin devlete çalışacaktık.” Bu eli Çelen reddetti. Peki ya reddetmeyenler...

Robert Commer’in adı Vietnam ile anılıyordu

Parker Hart’tan boşalan ABD’nin Ankara büyükelçiliğine, Güney Vietnam’da ‘barışı koruma programı’ müdürü olan CIA ajanı Robert Commer’in getirilmesi özellikle sol görüşlü öğrenciler arasında büyük tepki oluşturdu. Çünkü öğrenciler Commer’in Vietnam’daki uygulamalarını yanlış buluyordu. Haksız da sayılmazlardı. Commer’in programına göre 15 milyonluk Güney Vietnam halkının yüzde 90’ı, 11 bin stratejik köye veya dikenli tel ve mayınlarla çevrilmiş kamplara toplanmıştı. Sahra Kuvvetleri, Eyalet Keşif Birlikleri adı altında yaratılan ‘korucular’, ‘Özel Şube’ adıyla anılan işkence merkezleri, zindanlarda başlatılan ‘pişmanlık’ kampanyaları ve stratejik köy ya da toplama kampları, Commer’in döneminin başlıca uygulamalarıydı. Kasım 1968’de Türkiye’deki Amerikan Büyükelçiliği’ne atanan Commer’i Esenboğa Havaalanı’nda karşılamaya gelenler arasında ODTÜ’lü öğrenciler de vardı. Bu yüzden havaalanı binasına uğratılmadan, iniş pistinin ucundan alınarak gizlice şehre götürüldü. Kısa süren Türkiye macerası 7 Mayıs 1969’da sona erdi. 78 yaşında, 9 Nisan 2000’de ‘felç geçirerek’ hayata gözlerini yumdu.







Zaman/Hakan Yılmaz
Yayın Tarihi : 29 Ocak 2006 Pazar 14:26:01


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?