TEPAV, UNICEF ve Dünya Bankası tarafından yaptırılan bir araştırmaya göre ekonomik yavaşlama, daha düşük gelir ve daha yüksek işsizlik sebebiyle Türkiye'nin büyük kentlerinde ailelerin çoğunluğunun yaşamlarını etkiledi
TEPAV, UNICEF ve Dünya Bankası tarafından yaptırılan bir araştırma Türkiye’yi ‘teğet geçen’ küresel krizin en büyük kent merkezindeki ailelerinin çoğunluğunun yaşamlarını olumsuz etkilediğini ortaya koydu. Buna göre ekonomik yavaşlama, daha düşük gelir ve daha yüksek işsizlik sebebiyle Türkiye’nin en büyük beş kent merkezi Adana, Ankara, İstanbul, İzmir ve Kocaeli’deki ailelerin çoğunluğunun yaşamlarını etkiledi.
Gıdayı azalttılar
Ekim 2008- Haziran 2009 döneminde ailelerin neredeyse dörtte üçü gelirlerinde düşüş bildirdi. Krizin başlangıcında en yoksul ailelerin yüzde 90’ından fazlası gelirleri düştü. Anket kapsamında görüşülen yoksul ailelerin üçte biri kamu hizmet faturalarını ödeyemediklerini, yüzde 9’u ise en azından geçici süreyle de olsa elektriklerinin kesildiğini belirtti.
Aileler eğitim gibi diğer yaşamsal giderlerini koruyabilmek için gıda harcamalarını azaltarak, gelirlerindeki düşüşe uyum sağladı. Kentlerde yaşayan yoksul ailelerden çoğu gelirlerini ve giderlerini dengeleyebilmek için komşularından, dostlarından, ailelerinden, topluluklarından ve kamu programlarından yardım aldı. Birçok aile zor döneme aşmak için borçlandı.En yoksul ailelerin yaklaşık beşte biri her türlü destekten yoksun kaldı.
Dörtte üçünün geliri azaldı
2 bin 102 aileyle gerçekleştirilen anket, hanehalkının neredeyse dörtte üçü gelirlerinde bir azalma olduğunu ortaya çıkardı. Krizin başlangıcında en yoksul ailelerin yüzde 90’ından fazlasının gelirlerinde düşüş oldu. Bir başka deyişle, büyük ölçüde dış sermaye akışları ve yurtdışında Türk ürünlerine talepteki azalmadan kaynaklanan ekonomik yavaşlamanın Türkiye’nin kent nüfusunun büyük bir çoğunluğunu, özellikle de yoksul aileleri fazlasıyla etkilediği ortaya çıktı.
İş kayıpları ekonomik krizin en görünür etkisi olmakla birlikte özellikle kayıt dışı sektörde çalışanlar ve kendi hesabına çalışanlar olmak üzere çalışanların da birçoğu işleri olmasına rağmen gelirlerinde düşüş olduğunu bildirdi. Kayıt dışı çalışanların gelirlerindeki kayıp üçte bir gibi yüksek orana ulaşırken, bu oran kayıtlı sektörde çalışanlarda yüzde 18 oldu. Kriz kendi işlerinden gelir elde edenleri de vurdu. Kendi işlerinde elde ettikleri gelirle geçinenlerin üçte ikisi de gelir kaybı olduğunu söyledi. Toplumun en yoksul kesimindeki ailelerin (dipteki yüzde 20’lik dilim) yüzde 80’i gelirlerinde azalma olduğunu belirtti.
Nasıl başa çıkıyorlar?
Ankete göre hane halkları krizin olumsuz etkileriyle başa çıkabilmek için çeşitli yöntemler geliştirmişler. Bunların başında ailelerin daha ucuz gıda ürünleri almaları (tüm hanehalkının dörtte üçü) geliyor. Gıda dışı ürünlerin daha ucuzunu tercih edenlerin oranı ise yüzde 65. ve yüzde 53’lük bölüm de gıda tüketimini azaltıyor. Diğer yaygın uyum mekanizmaları arasında sosyal etkinliklere yapılan harcamaların azaltılması, kendi üretiminden gıda temini (köy bağlantıları yoluyla) ve ulaşım tercihlerinin değiştirilmesi yer alıyor. Öte yandan, ailelerin eğitim ve sağlık harcamalarını ise mümkün olduğunca korudukları görülüyor.
Yoksullar tüketimi kısıyor
Krizden en çok etkilenen en yoksul yüzde 20’lik dilimdeki ailelerin dörtte üçü gıda tüketimlerini, aynı gruptaki ailelerin yarıya yakını da çocukları için gıda tüketimlerini azalttıklarını söyledi.
Ayrıca, bu grubun yüzde 29’u sağlık hizmetlerinden daha az yararlanmaya başladıklarını ifade etti. Kentlerdeki hane halklarının yaklaşık üçte biri son aylarda elektrik, su ve gaz gibi yaşamsal hizmetlerin faturalarını ödemekte zorlandıklarını belirtti. Faturaların ödenememesi nedeniyle ailelerin yüzde 10’unun en azından geçici olarak elektrik, telefon ve internet hizmetlerinden mahrum kaldı. Her 100 aileden 3-6’sı su ve gaz bağlantısı kesildi.
Kentlerdeki hanehalkının en yoksul yüzde 10’u nakdi veya ayni yakacak veya gıda desteği gibi kamu sosyal programlarından yararlanıyor. Bu durum sosyal sigorta mekanizmalarının kapsamının sınırlı olduğu, Şubat 2009 itibarıyla Türkiye’de işsizlerin sadece yüzde 7’den biraz fazlasının işsizlik sigortası yardımı aldığını (OECD ülkelerinde bu oran yüzde 50), yaklaşık yüzde 7’sinin de İş-Kur tarafından sunulan aktif işgücü piyasası eğitim programlarından yararlandığını gösteren idari verilerle de doğrulanıyor.
Kamu desteği alan yoksul aileler için, söz konusu destek aile gelirlerinin 7’sini oluşturuyor. Beş kent merkezindeki hanehalkı çoğunlukla çeşitli kaynaklardan borç alma ve aile ve dostlardan yardım alma gibi başka destek kaynaklarına güveniyor. Ankete göre özellikle yoksullar ve orta sınıf olmak üzere, hanehalkı gelir ve giderlerini denkleştirmek için yüklü bir borçlanma altına girdi ve yeni alınan borçlar toplam gelirlerinin yarısına ulaştı.
Zachau: İş kaybı krizin en görünür etkisi
Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü Ulrich Zachau, “İş kaybı ekonomik krizin en görünür etkisidir, ancak özellikle kayıt dışı sektörde çalışanlar ve kendi işini yapanlar olmak üzere çalışanların da birçoğu işleri olmasına rağmen gelirlerinde düşüş olduğunu bildirdi” dedi. Bu düşüşlerden en fazla yoksulların etkilendiğini ifade eden Zachau, bu şehirlerdeki en yoksul aileler arasında, 10 aileden dokuzunun daha düşük gelirle başa çıkabilmenin yolunu bulmak zorunda kaldıklarını bildirdiğini ifade etti. UNICEF Türkiye Daimi Temsilcisi Reza Hosseini çalışma ile ilgili olarak “Anket, krizin sonuçları ile başa çıkabilmek için ailelerin çok çeşitli yollara başvurduğunu ortaya koymaktadır.
Önemli bulgulardan birisi, yoksul ailelerin ebeveynlerinin neredeyse yarısının çocuklarının gıda tüketimlerini kısmak zorunda kaldıklarını bildirmesidir. Bu ekonomik gerilimin yoksul aileler için devam edip etmediğini çok yakından takip etmemiz gerekecek.” dedi. TEPAV Direktörü Güven Sak ise şöyle dedi: “Anket ekonomik yavaşlamanın Türkiye’deki aileler üzerindeki etkileri ile ilgili olarak oldukça fazla bilgi sağlamaktadır. Aynı zamanda, bu gibi zamanlarda etkilenen aileleri desteklemek için uygulanabilecek en iyi sosyal politikaların neler olduğu konusunda hükümet, sivil toplum, üniversiteler ve genel kamuoyu arasında bir diyalog ihtiyacı bulunduğunu ortaya koymaktadır.”