Ekonomi ve finans çevrelerinin saygın İngiliz gazetesi Financial Times’ta İstanbul’la ilgili bir makaleye yer verildi. Gazetenin Türkiye muhabiri Vincent Boland’ın imzasını taşıyan ’Aşk ve hayaller şehri İstanbul’ başlıklı makalede, "İstanbul, Türkiye’nin en canlı ve en temel çehresini yansıtıyor" ifadesi kullanıldı.
Boland’ın yazısında İstanbul’un, Türkiye’nin Avrupa yolundaki umutlarının yattığı, zenginlik ve fırsat hayalleriyle süslü, metropol kültürüyle yoğrulmuş bir kent olduğu yorumu yapılırken, yoğun göç alan şehrin diğer taraftan yoksulluk, sosyal dışlanma, ’siyasi ayrımcılık’ ve ’kent köylü’ kültürünün korku yarattığı bir mekan olduğu da iddia edildi. Bir ’megakent’ olmasına rağmen İstanbul’un değil, Ankara’nın başkent olduğunu hatırlatan Boland, "İstanbul, Türkiye’nin hem asıl, hem de olmak istediği yüzünü yansıtıyor" dedi.
’ÜLKENİN TEK GERÇEK MODERN KENTİ İSTANBUL’
İstanbul’daki ağabeyinin kendisine iş bulması üzerine Şırnak’tan İstanbul’a gelen Mehmet Ali Ağıt adlı 15 yaşındaki gencin hikayesinden yola çıkarak İstanbul’un Anadolu’dan gelen büyük bir göç akınına maruz kaldığını yazan Boland, Mehmet Ali’nin de son 60 yıldır yoksulluktan, aile baskılarından ve ’siyasi şiddetten’ kaçarak, soluğu ’ülkenin tek gerçek modern kenti İstanbul’da alan kişilerden biri olduğunu yazdı.
İstanbul’un aynı anda birçok özellik ve tezatı içinde barındırması ve tarihçesi nedeniyle birkaç nostaljik kentten biri olduğunu yazan Boland, bu nostaljiye en fazla da kent yetkililerinin maruz kaldığını; bu nedenle de yetkililerin kentteki işlek bir caddeye ’Aşk ve Hayaller Şehri İstanbul’ yazılı dev bir afiş astığını yazdı.
'İSTANBUL’U TANIMADAN TÜRKİYE’Yİ TANIYAMAZSINIZ’
İstanbul’un en az, tarihte farklı isimlerle anıldığı dönemlerde olduğu kadar büyüleyici olduğunu belirten Boland, "Bu modern kenti tanımak Türkiye’yi tanımak anlamına gelmez; ama bu modern kenti tanımadan da Türkiye’yi tanıyamazsınız" dedi.
Financial Times yazarı bununla birlikte, Taksim’deki bazı kalabalık caddelerde kaldırımlar sökülmüş vaziyette olduğu için keyifli bir yürüyüş yapmanın imkansız olduğunu belirtirken, kentin bu coğrafi büyüklüğüne rağmen yine de şaşırtıcı bir biçimde kendini iyi idare ettiğini ancak yine de kentin büyük bir bölümünün yıkık dökük olduğunu yazdı.
KÖPRÜ MÜ, BARİYER Mİ, YOKSA TAMPON BÖLGE Mİ?
Gazetedeki makalenin son paragrafında ise şu ifadelere yer verildi: "İstanbul sokaklarında yürürken, bu kentin Doğu ile Batı; Hıristiyanlıkla Müslümanlık ya da Avrupa ile Asya arasında bir köprü mü, bir bariyer mi, yoksa bir tampon bölge mi olduğu, insana çok özel bir soru gibi geliyor. Belki de bunların hiçbiri ve hepsi birden."