28
Mayıs
2024
Salı
YAŞAM

Halife tatilde

Milliyet gazetesi köşe yazarı Can Dündar, son halife Abldülmecid efendinin denize mayo ile girişinin fotoğraflarını yayınlarken, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir kez bile denize girerken fotoğrafının olmayışını sorguluyor. Dündar bunun yanında Osmanlının son halifesinin İslamı ile şu anda yaşanan ve TC'nin son başbakanının İslamını da karşılaştırıyor.

Halife denizde 

"Son halife"Abdülmecid Efendi'yi denize girerken gösteren bu fotoğraflar, ölümünün 62'nci yıldönümünde ilk kez yayımlanıyor. 

Başbakan Erdoğan bir kez bile denizde görünmüyor. Sahillerde örtü ve haşema moda oluyor. Peki İslam dünyasının halifesi bile ailesiyle denizde mayoyla görüntülenmekten çekinmezken başbakan niye utanıyor?

Başbakan Erdoğan ailesiyle tatilde... Önceleri arkadaşı Remzi Gür'ün Ekinlik Adası'ndaki yazlığına ailesiyle birkaç kaçamak yaptı. Sonra da Antalya'nın lüks Rixos Oteli'nde daha uzunca bir dinlenmeye çekildi. 

Beni başbakanların tatil yapanı değil, yapmayanı endişelendirir. O yüzden Erdoğan'ın yoğun çalışmalara ara verip kendine, ailesine vakit ayırmasını, dinlenip biraz kitap okumasını, farklı dünyalara yelken açmasını çok sağlıklı buluyorum. 

Yalnız ilginç olan bir şey var: Karadenizli başbakanın tatilde bir kare bile fotoğrafı çekilemiyor. 

Elbette kimse tatile fotoğrafçı ordusuyla çıkmak istemez. Tatil biraz inziva yeridir; insan uzakta kendisiyle baş başa kalmak ister. Bu, herkes için anlaşılabilir bir taleptir. 

Lakin başbakanın mahremiyet arayışı bir hayli sorunlu oluyor. 

Sahil güvenlik botlarının barikatı arkasında tekneye biniyor. Peşine düşen foto muhabirleri ve kameramanlar bir güvenlik ordusu tarafından engelleniyor. Başbakan denize girerken görüntülenmesin diye her türlü önlem alınıyor, çevrede kuş uçurtulmuyor.
Mahremiyet hak ama gizliliğin bu kadarı kuşku uyandırıyor.

Eskilerden farkı ne? 

Yadırgamamızın nedeni, Erdoğan'ın selefleri arasında bu kadar itinayla gizlenen tatilciler olmamasından... 

Florya'da kendisini görüp yanına koşan yurttaşlarıyla birlikte neşe içinde yüzerken fotoğraf çektiren Atatürk'ü düşünün. 

Ya da 82 yaşında yüzme stilini düzeltmek için ders almaya başlayan ve çivilemeleriyle aklımıza kazınan İsmet Paşa'yı... 

Siyaset albümümüz Menderes'ten Demirel'e, Özal'dan Çiller'e, Yılmaz'dan Baykal'a kadar tüm liderlerin deniz kenarında mayolu fotoğraflarıyla doludur. 

Erdoğan'ın bu listede bir istisna teşkil etmesi neden?
Kaç göç döneminin deniz hamamlarına dönüş sevdası mı bu?
Son yıllarda giderek yaygınlaşan haşemayla görünmeme kaygısı mı?
Yoksa aileyle uluorta denize girerken görüntülenmenin itikattan bir şeyler alıp götüreceği inancı mı? 

Eğer bu sonuncusu ise belki Erdoğan'ı ve diğer dini bütün yurttaşları rahatlatacak bir görüntü sunabiliriz.

Tarihi film 

İslam dünyasının son halifesi Abdülmecid Efendi'nin sürgün günlerine ait görüntüler bunlar... Muhtemelen Fransa sahillerinde çekilmiş, tarihi bir film...
 
Abdülmecid Efendi kendisini görüntüleyen kameraya gülümseyerek geliyor, üzerindeki şık yazlık takımını çıkarıyor ve içindeki mayosuyla Akdeniz'e dalıyor. 

Görüntünün devamında yine yazlıkta, halifenin ailesini gösteren görüntüler var. Orada da çocuklar sahilde, denizde mayolu, neşe içinde oynaşıyorlar.

Hangisi doğru? 

Peki İslamı gerekçe gösteren 100 binlerce insan denizlere şalvarla koşarken, baldırlarını haşemayla gizlerken, hatta denize girmeyi reddederken, İslam halifesi nasıl olup da uluorta kameralar karşısında, hem de mayoyla kendini sulara bırakabiliyor?
a) Şimdikiler İslamı yanlış yorumluyor?
b) Halife Abdülmecid Efendi çok özel bir insandı.
Cevap: İkisi de doğru...


Çağdaş bir halife 

Kocaman beyaz sakalı ve siyah mayosuyla denize giren bu yaşlı adamın kendinden öncekiler ve sonrakilerden farkını kavrayabilmek için onun fırtınalı yaşamından kısaca söz etmeliyiz: 

Abdülmecid Efendi, Sultan Abdülaziz'in oğlu... Çocukluğu boyunca ulemadan din dersleri aldı. Yaşamında İslamın esaslarını uygulamaya özen gösterdi. 

Beş vakit namaz kılar, cumaları aksatmazdı. Sarayında Türk gelenek göreneklerinin uygulanmasına büyük önem verirdi. Sabah namazından sonra daima Kuran okur, gündelik işlerine ondan sonra başlardı. 

Aynı zamanda da Batı kültürünü özümsemişti. Arapça ve Farsçanın yanı sıra Fransızca ve Almanca da öğrenmişti. Sanatçı ve aydın bir kişiliği vardı. At binme, avcılık, eskrim dersleri aldı. 

Kütüphanesine Avrupa gazetelerini getirtir, Almanya'dan, Fransa'dan kitaplar ısmarlar, Batı sanatını ve edebiyatını yakından takip ederdi. Yasaklanan yayınları bile gizlice getirtip okurdu. 

Tiyatro temsillerini kaçırmazdı. 

Şiir yazardı. Mimari çizimler yapardı. Süsleme sanatıyla ilgiliydi. Ve iyi bir ressamdı.

"Demokrat veliaht" 

2004'te Yapı Kredi Yayınları tarafından çıkarılan "Hanedandan Bir Ressam" kitabında onun hayatı kadar, resimleri de yer alıyor. Bu resimlere bakarsanız, onunkinin amatör bir ressamlığın ötesine taştığını görebilirsiniz. 

Yaşadığı sarayları Avrupa usulü mobilyalar ve değerli bitkilerle donatmıştı. Sosyal bir insandı. Sandalda seyahat eder, Beyoğlu'nda yaya dolaşır, kitapçılara uğrar, alışverişini bazen kendisi yapardı. 

Ermeni Kadınlar Birliği'nin başdestekçisi, Hilal-i Ahmer cemiyetinin fahri başkanıydı. Kadınların eğitim görmeleri, bilim ve sanatta başarılı olmaları için uğraşıyordu. 

Çocuklarını Avrupa'da okuttu.
Hürriyete sevdalı olduğundan "Demokrat veliaht" olarak tanındı.

M. Kemal tebrik etti 

Kurtuluş Savaşı yıllarında milli mücadeleden yana tavır aldı. Oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi, 1921'de Kurtuluş Savaşı'na katılmak üzere Anadolu'ya kaçmıştı. 

1922'de saltanat kaldırılıp da Sultan Vahideddin İstanbul'u terk edince Ankara Hükümeti Abdülmecid Efendi'yi halife seçti..
Mustafa Kemal Paşa tarafından tebrik edildi. İstanbul camilerinde adına Türkçe hutbeler okutuldu.
Ancak cumhuriyet ilan edilip hilafet kaldırılınca çıkarılan yasa gereği Abdülmecid Efendi eşleri, çocukları, sekreteri ve özel doktoruyla birlikte 72 saat içinde yurtdışına çıkarıldı. Otomobiline binerken "Ben ölsem dahi kemiklerim bu milletin refahına dua edecektir" dedi.

Sürgün yılları 

Şimdi İsviçre ve Fransa'daki sürgün yılları başlıyordu.
 
Paris'te cumaları camiye gidiyor, fesini yine başında taşıyor, kunduralarını Paris'te yaşayan İstanbullu bir Ermeni ustaya yaptırıyordu.
Öte yandan Avrupa'yı geziyor, Batılı ressamlarla yeni sanat akımları üzerine sohbetler yapıyor, konserleri, sergileri kaçırmıyordu. 

23 Ağustos 1944'te yani 62 yıl önce bu hafta öldüğünde vasiyeti üzerine İstanbul'a defnedilebilmesi için girişimlere başlandı. Cenazesi 10 yıl boyunca Paris Camii'nin bir hücresinde tahnit edilmiş olarak bekletildi. Ancak Ankara defin talebini reddetti. Ve "son halife"nin cenazesi, Suudi Arabistan'a götürülüp Medine'de toprağa verildi.

Halifenin İslamı 

İlk kez açılan özel bir arşivdeki bu filmden alınan fotoğraflar, bugün için büyük önem taşıyor.
Çünkü bize İslam dünyasının çağdaş halifesiyle, bugün iktidarda olan anlayışı kıyaslama şansı veriyor.
Halife böyleyse, bugünkü ne?

Milliyet
Yayın Tarihi : 20 Ağustos 2006 Pazar 09:46:03
Güncelleme :20 Ağustos 2006 Pazar 16:59:55


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
cemal taşkan IP: 78.169.16.xxx Tarih : 30.06.2011 11:05:37

sizene kardeşim başbakanın denize girip girmemesinden onun görevi ülkeyi istikrarlı bir şekltde yöneltmek ve son 10 yıldır komşularımza bir bakın çok begendiginiz yunanistan dahil tarihinin utanacagı yılları yaşıyor ve biz gözle görürülr bir şekilde büyüdük öyle bir başbaknı eleştirmeye çalıştıgınızdan ötürü kendinizden utanın