31
Mayıs
2024
Cuma
YAŞAM

İhaneti gizlemeyin

Çoğu kadın aldatılmaktan çok, eşinin kendisine yalan söylemesini hazmedemez. Kandırıldığını, aptal yerine konduğunu düşünen kadın da ilişkiyi sürdüremez noktaya gelir

İlişkilerinizi güven üstüne kurarsınız. Günün birinde bu güvenin boşa çıkarıldığını öğrendiğinizde dünyanız kararabilir. Aslında sizi yaralayan aldatılmak değil, yalan söylenmiş olmaktır. Evlilik ve aile terapisti psikiyatrist Dr. Rukiye Hayran anlatıyor.

Erkek başka kadınla yatakta bile yakalansa inkâr edip bunu ilişkiyi sürdürmenin altın kuralı görebiliyor. Onlara ne demeli? Yiğidin kalesi yalanmış! Yalan temel güveni yıkıyor. Kadınlar için dürüstlük çok önemli gerçekten. Pek çok kadın aldatıldığını öğrendiğinde, durumunu böyle anlatıyor. Kadınlar kendilerini kandırılmış hissediyor. En çok güvendiği, inandığı kişi tarafından kendisine yalan söylenmesini, aptal yerine konmasını hazmedemiyor. Erkek, elini vicdanına koyup ‘Ben ne kadar dürüstüm?’ diye kendine sormalı. Kadın öğrendiğinde travma yaşıyor. Bu, üzerinden kolay gelinebilecek bir duygu değil. Depresyon, endişe, kayıp duygusu, yas; bir sürü şey var. Karşısındakine zarar vermekle ilgili düşünceler oluşuyor ama bir yandan da kaybetmek istemiyor. Tek başına üstesinden gelmek kolay değil. Kaldı ki bu durumun psikosomatik etkileri de var. Ciddi anlamda yardım alınması gerektiğini söylemeliyim. Birçok kez aldatılan kadına yardımcı olması için kocayı da davet ediyorum. O da kendini suçlu ve sorumlu hissediyor. Desteğe ihtiyaç var. Bir de bunun hemen düzelmesini beklememek gerekir. Ortalama fizyolojik belirtilerin yatışması bile birkaç ay sürer. Kendinize en az üç ay süre tanıyın. Çiftler çoğunlukla boşanmak istemiyor ama bir arada da yapamıyor. Bazen de duygusal boşanma gerçekleşmiş oluyor. Aynı evde huzurlu yaşamalarını sağlamak için terapi gerekiyor.

Aldatılmasına rağmen evliliğini sürdürenler neler yaşıyor?
İnsanlar terapiste gitmeyi kendilerine yediremiyor. Sorunlar daha çok evin içinde kalıyor, dışarıya yansımıyor. Belki kendi aralarında konuşamadıkları olur, üstüne aldatılma sorunları eklenir ve olumsuz duygular üçe katlanır. Evlilik ilişkisindeki sorunlar sağlığı bozar. Evlilik sorunları nedeniyle başvuran kadınların üçte birinde, erkeklerinse beşte birinde depresyon var. Sorunların bittiğini düşünmek görmezden gelmek olur.
Aldatılan kadın paylaşma ihtiyacı duyuyor ve içindekileri pek çok kişiye anlatıyor. Sorunu çok kişiyle paylaşmak doğru mu?
Sorun ne kadar çok kişiye anlatılırsa o kadar yayılıyor ve insanın aklı karışıyor. Çok akıl veren oluyor, bir süre sonra ‘Yaramdan değil sorandan usandım’ durumuna düşülüyor. Bence çok yayılmamalı. Sonrasında evlilik veya ilişkiye devam kararı alındığında kadın başkalarının yüzüne bakmakta güçlük çekiyor. Erkek, ‘Çeneni kapatmadın, beni herkese rezil ettin. Bu kadar çok konuşmasan bunlar olmazdı’ diyebiliyor. Bu kez kadın kendini suçlayabiliyor. Terapiste gidemiyorsa kendi kendine yardım yöntemlerine başvurabilir ama evliliğe bakmak için destek gerekir.

Ayrılmayı seçenek olarak görmemeli mi?
Evlilik çok kötü gidiyorsa, artık arada bir bağ kalmamışsa ayrılık olabilir. Bazı erkekler artık eşlerini sevmediğini, imkânları olsa başka bir eve yerleşmek istediklerini anlatır. Ayrılmak her zaman kötü değildir. Hatta bazen olumlu bir çözümdür ve çiftler için ideal de olabilir. Ama aşırı bağlanma, yalnız kalma korkusu nedeniyle kadın vazgeçemeyebiliyor. Kadınlar, çareleri olmadığını düşünüyorlar. Şiddet gören, aldatılan çok kadın biliyorum. Ailesi boşanmasını istemesine rağmen kabul etmiyor. Aslında yalnız kalmayı becerebildiğinde bir erkekle daha sağlıklı ilişki yaşar.

Kadın, yaşadıklarını sonraki ilişkilerinde paylaşmalı mı?
Dürüstlük ve açıklık çok önemli. Travma üzerine çalışılmamamışsa kalır. Kadın kendini suçlamış olabilir, beğenilmediği, haksızlığa uğradığıyla ilgili bir duygu yaşayabilir. Ama her zaman karşı tarafta suç olmayabilir. Dönüp kendine de bakmak gerekir. Eğer bir kadın birkaç kez farklı kişiler tarafından aldatılıyorsa o zaman kendine dönüp bakmalı. Kadınlara, “Karşınızdakini değiştirmeye çalışmayın” deriz. Çuvaldızı başkasına batırırken iğneyi de kendinize batırmayı ihmal etmeyin...

Kadınlardan biri fazla titiz olunca... Kadın şikâyetçiydi. O kadar titizdi ki herkes onu bu özelliğiyle överdi. Yıkadığı çamaşırlar sakız gibiydi. Ama buna rağmen anlam veremediği bir şekilde makineden çıkan çamaşırlar, eşi giydiğinde sarı-mor bir renge dönüşüyordu. Eşine birkaç kez bunu sormuş ama yanıt alamamıştı. İçinde bir şüphe vardı...
Bir gün tuhaf bir şey oldu. Kadın evlerinin yakınındaki parkta eşine çok benzeyen küçük bir çocuk gördü, çok şaşırdı. Akşam eşine olayı anlattı. Eşi, onun aşırı şüpheciliğinden bıktığını söyledi, hatta bunun ilişkilerine zarar verdiğini belirtti. Karısına bu şüpheciliğin hastalık olduğunu ve doktora gitmeleri gerektiğini söyledi. Kadın kabul etti.
Doktora gittiklerinde adam durumu izah etti. Psikiyatrist bir test uygulanacağını belirterek kadını bir odaya aldı. Test sonucu o kadar normaldi ki psikiyatrist adamla da görüşmek istedi. Görüşme sırasında ilginç şeyler yaşandı. Sorun kadında değil, erkekteydi. İtiraflar başladı. Adam aslında eşini aldatıyordu. Üstelik evlilik dışı ilişkisinden bir çocuğu vardı. Bu, muhtemelen eşinin bir süre önce parkta gördüğü ve ona benzettiği çocuğun ta kendisiydi. Adamın ağzından şu cümleler döküldü: “Eşim haklı. Onu aldatıyorum. Çok uzun süreli bir birlikteliğim var. Hatta her yaz İstanbul’a yakın yazlık sitelerden birinde iki ev kiralarım. Birinin ucunda eşimle çocuğum, diğer ucunda sevgilim ve ondan olan çocuğum kalır. Eşimden ayrılmak istemiyorum. İhtiyaçlarını alıp böyle yaşamak istiyorum.”
Bu arada sarı-mor renkli çamaşırların sırrı da ortaya çıktı. Adam, her şeyden iki tane alıyordu. Gömleklerden, pantolonlardan, iç çamaşırlarından hep ikişer tane... Bunlardan birini eşiyle oturduğu eve, ötekini sevgilisine tuttuğu eve götürüyordu ki farklı bir çamaşır giydiğinde eşi şüphelenmesin. Ama ne yazık ki sevgilisi, eşi kadar titiz değildi. Yıkadığı çamaşırların rengi bir süre sonra soluyordu. Ve adam sevgilisinin evinde kimi zaman çamaşırlarını değiştiriyor, ‘yeterince iyi’ yıkanmayan çamaşırları giyiyordu!

Krizden fırsat doğar, aldatma ilişki için bir şans da olabilir... Aldatmanın yaygınlığı, bu konuda yanlış mitler doğmasına da yol açıyor. Dr. Hayran, sık karşılaşılan mitleri anlatıyor.
1. Herkes sadakatsizlik yapar. Bu normal, beklenebilir bir davranıştır: Sadakatsizlik normal bir davranış değildir fakat bazı problemlerin işaretidir. Aldatmanın normal, beklenebilir bir davranış olduğunu söyleyenler genellikle tekeşliliği normal kabul etmeyenlerdir. Ailesinde evlilik dışı ilişkiler olan kişilerin sadakatsizliğe daha çok eğilim gösterdiği, bunun normal kabul edildiği ve beklenebilir olduğu görülüyor.
2. Değişik ilişkiler iyidir, sıkıcı ve monoton evliliği canlandırırlar: Bu mit, aslında evliliğin kendisini sıkıcı ve monoton bulan insanların kabullerinden doğmuştur. Eşlerden biri kendisini sadakatsizlik konusunda serbest saydığında, artık monoton monogam evliliğine karşı bir sorumluluk duyması da gerekmeyecektir. Bazılarının çeşitli nedenlerle sadakate karşı tepkili olması herkesin böyle olduğu anlamına gelmez. Sadık evliliklerin çok nadir ve sıradışı oldukları söylenemeyeceği gibi, tüm evliliklerin kırılgan ve ilk darbede dağılabilir olduğu da doğru değildir.
3. Aldatan kişi eşini sevmez, diğer kişiyle ilişki bunun kanıtıdır: Evlilik dışı ilişki kendi başına bir evlilikte artık aşkın hiç olmadığının kanıtı değildir. Aldatma, eşlerden birinin üçüncü bir kişiye âşık olmasıyla görülebileceği gibi, kimi hallerde dürtülerini serbest bırakmayı tercih eden kişilerin arkadaşlıklarını cinsel paylaşıma dönüştürmesiyle de ortaya çıkabilir. Kadınlar aldatma olması için evliliğin mutsuz olması gerektiğine inanırlar. Sadakat, evlilik anlaşması, o andaki duygulardan bağımsız bir şekilde her bir eşin kimlik ve değerleriyle birlikte oluşturulup sürdürülmesi gereken bir durumdur.
4. ‘Öteki kişi’ daima eşten daha seksidir: Böyle bir şart yoktur. Evlilik dışı ilişki, çoğu hallerde seksi içerse de bu, ilişkinin tamamen seksle ilgili veya diğer partnerin daha seksi olduğu anlamına gelmez. Hatta birçok evlilik dışı ilişkide, seks her zaman mükemmel olmayabiliyor; dahası, fiziki beraberlikler çok sınırlı ve yetersiz düzeyde kalıp ilişkiler telefon veya internet iletişimiyle sürdürülüyor. Bazen erkek eşinden daha az nitelikli biriyle birlikte olmayı özellikle tercih ediyor. Karısının başarısında çekinen, kontrolünden korkan biri gözünde kolayca kahraman olabileceği, böylece kendini daha güçlü ve güvenli hissedeceği bir kadını seçebiliyor.
5. Evlilik dışı ilişkinin en iyi çözümü, ortaya çıkmasını engellemektir. Böylece krizden kaçınılmış olur: Evlilik dışı ilişkinin görmezden gelinmesinin evlilik için daha emniyetli olduğu düşüncesi bir yanılgıdır. Gerçekte evlilik dışı ilişki ortaya çıktıktan sonra sonlandırılırsa eşler birbirini bu vesileyle daha iyi keşfeder, anlarsa, evlilik ilişkisi daha yakın olabiliyor. Güven ortamının yeniden oluşturulması mümkün olabiliyor. Bu konulardan kaçınılması evliliğin zayıflığının göstergesidir.
6. Evlilik dışı ilişki olursa evlilik mutlaka boşanmayla son bulmalıdır: Aldatma sonrası boşanma her durumda kaçınılmaz değildir. Elbette bu evlilikte dürüst olmamanın ve uzaklaşmanın oluşturduğu hasarın, tarafların sorumluluklarının ne olduğunun açık yüreklilikle ortaya konduğu hallerde geçerli. Aldatan kişi yoğun suçluluk hissederse evliliğine tamamen dönebilir. Aldatılan eş bu durumda kendini daha güçlü ve güvenli de hissedebilir, zarar görmüş evliliğini onarma fırsatı yakalayabilir.

Radikal
Yayın Tarihi : 17 Ekim 2008 Cuma 17:33:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?