20
Mayıs
2024
Pazertesi
YAŞAM

Nerede o eski Ramazanlar

1946 İstanbul doğumlu Garbis Özatay, Ermeni cemaatine mensup başarılı bir gazeteci. Harbiye'de dededen kalma konaklarında geçirdiği çocukluğunu, Sivaslı kiracı aile başta olmak üzere diğer Müslüman komşularıyla yaşadıkları yılları özlemle hatırlıyor:

“Ben Müslüman değilim ama annem-babam dâhil hep Müslümanlarla birlikte ayrı gayrı olmadan büyüdüğümüz için biz nasıl kandil günlerini hatırlarsak, Müslüman komşularımız da bizim yortularımızı unutmazlar, karşılıklı ziyaretler olurdu.” Kandil ziyaretlerinde kandil simitlerini komşulara tutma görevinin kendisine ait olduğunu söyleyen Özatay, "Ramazan geldiğinde de annem Ramazan'ın ilk ve son çarşamba günleri komşularımızı iftara davet eder, teravihe kadar oturulurdu." diyor.

Kış Ramazanları ve bayramlar Garbis Özatay'da ayrı bir nostalji olarak yaşıyor: "Biz çocuklar için kış Ramazanları soba başında daha eğlenceli olur, kulaklarımız odun çıtırtıları eşliğinde İstanbul Radyosu'nda Ramazan için özel program yapan İsmail Dümbüllü, Halide Pişkin ve akordeoncu Celal Şahin'de olurdu. Bayram sabahları da annem, ben ve kardeşimi en yaşlı komşudan başlamak üzere sık görüştüğümüz 7-8 komşuya el öpmeye yollardı. Evin büyük hanımları mendil, şekerler ve harçlıklarımızı verir, öğleden sonra da ailecek tekrar bayram tebrikine gidilirdi. Onlar da Noel ve Paskalya yortularında mutlaka bize tebrike gelirlerdi."

Özatay, "O günler bir daha geri gelmez. Çünkü aradan geçen zamanda çok dejenerasyon yaşandı, çok şeyler kaybettik." diyor. Peki, "O güzelim insanların çocuklarına bugün ne oldu acaba?" diyoruz, anlatıyor: “İnsanlarda gerçekten “saygı” duygusu vardı. Mesela 60'lı yıllara kadar yoldan bir cenaze arabası geçiyorsa ister Hıristiyan, ister Müslüman herkes ayağa kalkar, bildiğince duasını okurdu. Hatta en ilginci, asker ve polisler de resmî selam verirlerdi. Şimdi diriye saygı yok ki ölüye saygı isteyelim!"

Özatay, insanlar arasında orucun ne bir kınama ne de bir baskı vesilesi olduğunu belirterek, “Kimse ‘ben oruçluyum' demez, bunu lanse etme ihtiyacı duymaz, kendi doğallığı içinde yaşanırdı. Zaten o yıllarda neredeyse bütün dükkânlar Ramazan'da kapalı olurdu.” şeklinde konuşuyor. “Dinî duygularınız yüksek mi, dua eder misiniz?” diye soruyoruz; “Ederim tabii. Çünkü inançsız bir insan olamaz diye düşünüyorum. Dua etmek için özel bir mekân ya da zaman kollamam.” diyor. “Peki herhangi bir oruç tecrübesi olmuş mu? “Hayır” diyor.

Bahçıvan kılığında çekilen atlatma fotoğraf

Hayatı koşuşturmaca ve atlatma haberlerle geçen usta bir gazeteci ve usta bir foto muhabiri olan Garbis Özatay'a unutamadığı bir hatırasını sorduk. Hayatı bunalımlarla geçen devrik Ürdün Kralı Tallal'ın fotoğraflarını nasıl çektiğini anlattı. Çünkü çektiği fotoğraflar büyük olay olmuş. Tallal'ın babası Kral Abdullah, Ürdün tahtındayken 1951'de Kudüs'te bir suikasta kurban gider. Yerine oğlu Tallal geçer ama ancak bir sene kalabilir. Akli dengesini kaybettiği için tahttan indirilir. Yerini Kral Hüseyin alır. Bu arada Tallal İstanbul'a sürgüne yollanır. Ortaköy Şifa Yurdu'na (şimdi Alarko'nun merkezi olan sahildeki bina) kapatılır. 1972'deki ölümüne kadar tam 19 sene burada yaşar. Tüm Batılı gazeteciler sabık

kralın fotoğrafını çekmek için İstanbul'a akın eder; ancak başaramazlar. Hatta 5 ABD'li gazeteci sınır dışı edilir. Tallal'ın fotoğrafını çekmeyi kafasına koyan Özatay, Şifa Yurdu'na bahçıvan olarak müracaat edip işe girer. 1 haftalık bahçıvanlık macerasında normal işlerini yaparken Tallal'ın hiç dışarı çıkmadığını, sadece ezan okunurken balkona çıkıp selam durduğunu öğrenir. Özatay, Tallal'ın ezan sesi duyup dışarı çıkmaması, fotoğraflarının çekilmemesi için sahildeki bir mescidin kapatıldığını söylüyor. Bir teybe ezan sesini kaydedip balkonun kenarına koyar ve düğmeye basar, kendisi de karşıdaki bir ağacın üstüne çıkıp Tallal'ın fotoğraflarını çeker! Bu fotoğraflar, o zaman müthiş olay olur. Tallal’ın kaldığı odayı şu an İshak Alaton ofis olarak kullanıyor.

zaman
Yayın Tarihi : 7 Eylül 2008 Pazar 20:31:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?