16
Mayıs
2024
Perşembe
YAŞAM

Sarışınların soyları tükeniyor

Dünya alarma geçti: “Sarışınlar yok oluyor.'' Madem öyle, bizim de Türkiye’deki sarışınlara iyi bakmamız gerekiyor. Ama aradık taradık, ülkemizde pek de fazla ‘gerçek sarışın’ bulamadık!


Sarışın kelimesini duyunca, çoğumuzun gözünün önüne gelen isim ve görüntü herhalde aynıdır: Platine yakın sarılıktaki saçları, bembeyaz teni ve kıpkırmızı, hafif aralık dudaklarıyla sanki az sonra sizi öpecekmiş gibi boynunu hafifçe öne doğru uzatmış bir Hollywood efsanesi... Marilyn Monroe. Ne gariptir ki popüler kültürde neredeyse ‘sarışın’ın sözcük karşılığı olan Marilyn ‘gerçek’ bir sarışın değildi. Ancak 1950’li yıllarda tüm dünyaya yayılan Marilyn Monroe efsanesi, ölümünden yıllar geçtikten sonra bile günümüz kadınlarını kuaförlere sürüklemeye yetiyor. Zaten sarışınlık geni hakkında bir süredir yayımlanan haberlere bakılırsa, önümüzdeki çağlarda daha da çok sayıda kadın, parasını ve vaktini onun gibi olmak için harcayacak.


The New York Times’tan BBC’ye kadar pek çok saygın uluslararası medya organında, 2002’de yayımlanan bir haber, acı gerçeği gözler önüne seriyordu. Yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkan gerçek şöyle buyuruyordu: Gezegenimizdeki son sarışın 2202 yılında Finlandiya’da doğacak!

Nesli tükenen canlılar
Gerçi, ‘gerçek sarışınlığın meydana gelmesine yarayan genin yok oluşu’ konusunda yürütülen bu araştırmanın kaynağı olarak gösterilen Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 2002’den bu yana düzenli olarak, şimdiye kadar hiç böyle bir araştırma yürütmediği konusunda açıklama yapıp durdu. Ama nafile… Tüm dünya gerçek sarışınları ‘nesli tükenen canlılar’ listesine çoktan koymuştu. Nitekim Fransız Le Monde gazetesinin 15 Temmuz sayısında, sarışınların yok olma tehlikesinin aslında pek de hafife alınır yanı kalmadığını anlatan bir haber daha yayımlandı.

6,5 milyarlık dünya nüfusunun 1 milyarı Afrika’da, 4 milyarı ise Türkiye’den Japonya’ya dek uzanan Asya kıtasında yaşıyor. Tahminlere göre 2050 yılında nüfus, 9 milyara çıkacak. Önümüzdeki bu 40 yıl süresince, 3 milyar kişinin de esas olarak yine kalabalık Afrika ve Asya kıtalarıyla, Güney Amerika’da dünyaya geleceği tahmin ediliyor. Bu tahminleri göz önüne alarak basit bir hesap yaptığınızda bile ortaya çıkıyor ki, Batılı ülkeler dışında zaten pek az sayıda bulunan –kendilerine yer yer Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da da rastlanmakla beraber- gerçek sarışınların sayısı toplam nüfusa oranla daha da azalacak. Genin tamamen yok olması gibi bir şey söz konusu değil.

Sarışınlık geninin hikmeti
Sarışınların korunmaya muhtaç canlı durumuna gelmelerinin esas sebebi, sarı saç renginin tıpkı mavi göz renginde olduğu gibi resesif/çekinik genlere bağlı olması. Yani sarışın olabilmek için hem annenizin hem babanızın bu genlerden taşıyor olması gerekiyor. İşin içine dedelerin, ninelerin genleri karışıyor… Sapsarı saçlı, bembeyaz tenli, masmavi gözlü annenizin kalbini kaptırdığı babanız kara kaşlı, kara gözlü, yanık tenli bir erkekse, size de “Tamam saçımın rengi anneme benzemedi, ama hiç olmazsa gözlerim ona çekseymiş'' diye boş boş hayıflanmak kalıyor. Ya da “Zavallı annem süt beyazı bir ten ve sapsarı saçlara sahipken, hastanede eline benim gibi siyah saçlı, esmer bir bebek verilince ne kadar ağır bir travma yaşamıştır'' diye tahmin yürütmek…

Sarışın yerine melezler
Sarışınlık geninin tamamen yok olması söz konusu değil. Uzmanlara en mantıklı gelen öngörü, nüfuslar arası karışım artacağından ‘Brezilyalı tipi’ denilen melez insan profilinin baskın olarak ortaya çıkması. Örneğin, güzellik ve bakım ürünleri devi L’Oréal, bu melezlik tartışmalarını bayağı ciddiye almış görüküyor.

Fransa’da, 600 araştırmacının çalışacağı, sadece saç incelemeleri üzerine kurulacak merkezde, 2010 yılı civarında melez saç tipi üzerine odaklanılacağı açıkladı. Tüm dünyada binlerce saç teli üzerinde yapılan ve sonuçları sonbaharda yayımlanacak bir araştırmada, L’Oréal üç yerine tam sekiz farklı saç tipi belirledi. Bugüne kadar saçlar Kafkas, Afrika ve Asya olarak üç temel gruba ayrılıyordu. L’Oréal, melezleşmenin artışını göz önüne alarak saçın şekli, rengi ve formu konusunda daha detaylı bir sınıflandırma yaptı.

Tarihte sarışınlık
İşin acayip tarafı, sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada gerçek sarışınların sayısı azaldıkça, sarışınlık efsanesinin büyüyor oluşu… Avrupa’da -yine aynı şekilde Amerika’da da- 20 yetişkinden sadece birinin saçları gerçekten sarıyken, her üç kadından bir tanesi saçlarını sarı tonlarında boyatıyor. Sarı saçın büyüleyiciliği tarihte Yunan Aşk Tanrıçası Afrodit’e -ki kendisini Roma mitolojisinden Venüs olarak tanıyoruz- kadar uzanıyor… Örneğin, Botticelli’nin ‘Venüs’ün Doğuşu’ (1485-1486) adlı eserinde istiridyenin içinden çıkan bembeyaz tenli Venüs, beline kadar uzanan sapsarı saçlarıyla cinsel organını örtüyor.


İlerleyen çağlarda ise sarı saç tellerine yüklenen anlamlar farklılık kazandı. Avrupa’nın ‘Karanlık Çağlar’ında kötülüğü sembolize ederken, Rönesans döneminde obsesif bir tutku haline dönüştü, Elizabeth İngiltere’sinde ise mistik bir havaya büründü. Aslında en baskın kimliğini yani ‘cinsel cazibe’den tutun da doğrudan ‘yatağa davet’ şeklindeki anlamlarını, 1950’li yıllarda, Marilyn Monroe fırtınası eserken kazandı. Günümüzde ise sarı saçın bütün cinsellik, cazibe mesajları bir yana çocukluğu hatırlattığı, bu nedenle saçlarını sarıya boyatan kadınların birçoğunun sonsuz gençlik arayışında oldukları varsayılıyor.


Aslında, özellikle Avrupa’yı düşününce sarışınlık efsanesi sadece sinema, popüler kültür gibi alanlarla sınırlı değil. Çünkü ‘sarışınlık’, yaşlı kıtanın siyasi tarihinde büyük rol oynamış, ideolojilerini şekillendirip, bölgeyi İkinci Dünya Savaşı’na dek sürüklemiş bir olgu. Sarışın ırklar tarafından işgal edilen kıtada bu renk, zafer kazananın rengi olarak benimseniyor. İnsan ırklarının güç, zekâ bakımından birbirinden üstün olduğu anlayışı böyle böyle gelişip Hitler ırkçılığıyla en korkunç ve sapkın halini alıyor.

Az bulunan değerlidir
Bazı antropologlar, sarışınların erkekler tarafından çekici bulunmasını, sarışınlığın toplumsal, kültürel ya da siyasi bir fenomen oluşundan başka şeylerle de açıklıyorlar. Cinsel çekim ve dolayısıyla seçim büyük ölçüde ‘az bulunur’ olana yöneliyor. Yani birçok uzmana göre ‘sarı’yı sarı yapan rengi değil, seyrekliği. Bu gerçeğe, Amerikalı biyolog Thomas Thelen’in yaptığı çalışmalar ışık tutuyor. Thelen, karşısındaki erkek deneklere, çekici kadın fotoğraflarından oluşan üç ayrı dia gösteriyor.

Sırasıyla ilkinde altı esmer, ikincisinde bir esmer ve beş sarışın, üçüncüsünde ise bir esmer ve 11 sarışın perdede görünüyor. Thelen erkeklere, her üç seri içinden hangi kadınla evlenmek istediklerini soruyor. Sonuç: Aynı esmer kadın hangi seride daha seyrekse, daha çok sayıda erkek onu seçiyor. Kuzguni siyah saçların yoğun hatta tek saç rengi olduğu toplumlarda, kendilerininkinden farklı renkleri denemek, genç kızların en büyük eğlence kaynağı. Ki zaten o toplumlarda sadece hidrojen-peroksitli saçlar değil, kırmızıdan yeşile kadar boyanmış her saç mubah (bkz. Japon lolitaları). Ancak galiba ister Japon olsun ister Türk, eninde sonunda her kadının amacı aynı: Dikkat çekmek.

İncihan Oluç / Tempo
Yayın Tarihi : 2 Ağustos 2007 Perşembe 18:19:17
Güncelleme :2 Ağustos 2007 Perşembe 18:27:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
merve olgaç IP: 85.96.119.xxx Tarih : 13.03.2008 17:38:17

bence biraz daha bilgi verilse daha güzel olurdu.Üstelik 1 sarışın olrak bu habere çok üzüldüm .