Avrupada 319 tür ile Avrupada en çok kuş türüne sahip olan ülke Türkiye. Ancak Türkiyedeki kuş popülasyonunun yüzde 53.6sı geçen 10 yılda ciddi oranda azalış gösterdi.
Doğa Derneğinin girişimleriyle Türkiyenin son 10 yıllık kuş verileri Avrupanın Kuşları Raporu 2004te yer aldı. Bu raporda ilk kez Türkiye dahil tüm Avrupa ülkelerinin kuş verileri bir araya getirildi.
Rapora göre, 319 tür ile Avrupa ülkeleri içinde en çok kuş türüne sahip ülke sıralamasında Türkiye birinci oldu. Türkiyeyi 281 kuş türü ile Fransa takip etti. Bu ülkeyi 261 kuş türü ile İspanya izledi.
Türkiyedeki kuş popülasyonunun yüzde 53.6sı geçen 10 yılda ciddi oranda azaldı. Bu azalış, Türkiyeyi kuş sayısındaki azalış görülen ülkeler sıralamasında ilk sıraya getirdi. Kuş popülasyonlarının yok oluş hızında yüzde 46,4lük azalma oranıyla Türkiyeyi İsveç takip etti.
Kuşların en iyi korunduğu ülke ise İngiltere. İngilterede son 10 yılda kuşların yüzde 37,6sının nüfusu arttı.
İKİ KUŞ TÜRÜNDEN YAKLAŞIK BİRİNİN NESLİ TEHLİKE ALTINDA
Doğadaki değişimleri kuşlar aracılığıyla anlatan raporda, yabani kuş türlerinin koruma durumları ile ilgili ayrıntılı bilgi ve değerlendirmelere yer verildi.
Toplam 14 bin verinin derlendiği rapor, Avrupadaki her iki kuş türünün yaklaşık birisinin neslinin tehlike altında olduğunu gösteriyor.
Türkiyenin kuşları hakkında da önemli bilgilerin ortaya konulduğu rapora göre, Avrupadaki 556 kuş türünden 226sının nesli tehlike altında ve bu türlerin 148i Türkiyede de yaşıyor.
Öte yandan Avrupa sınırları içerisinde sadece Türkiyede üreyen 32 kuş türü bulunuyor. Bu durum, Türkiyeyi Avrupanın tür çeşitliliğine katkıda bulunan en önemli ülkesi yapıyor.
Doğa Derneği Genel Müdürü Güven Eken de yaptığı yazılı açıklamada, kuşların sağlıklı bir dünyanın en güzel göstergelerinden olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
Bu rapor kuşların olduğu kadar tüm Türkiye doğasının son 10 yılda yaşadığı aşınmayı belgeliyor. Doğa Derneğinin çalışmaları sayesinde Avrupada kazandığımız bu iki birincilik, bize hem doğamızın ne kadar zengin olduğunu, hem de bu zenginliği yaşatabilmek için kaybedecek zamanımız kalmadığını hatırlatıyor. Türkiyenin üzerine düşen bu görev ise ancak devlet kuruluşları, akademisyenler, özel sektör, medya toplum arasındaki mutlak işbirliği sayesinde yerine getirilebilir.