20
Mayıs
2024
Pazertesi
YAŞAM

Umutları 'Kurtuluş' oldu

Ülkelerindeki terörden ve savaştan kaçan Iraklılar, Birleşmiş Milletler’in kendilerine sığınabilecekleri bir ülke belirleyene kadar Türkiye’de barınıyor. Yerleştikleri semt ise İstanbul’daki Kurtuluş. Burası artık ’yeni hayatları’na başlamak için gün sayan sığınmacıların kaderlerine tanıklık ediyor...

İstanbul’un Kurtuluş semti sokaklarında kısık sesle kendi aralarında Arapça konuşan insanların yanına yaklaşıyorum. Bir zamanlar bu sokaklarda yüksek sesle Rumca, Ermenice konuşan Kurtuluşlular’ın olduğunu düşünüyor, zamanın yıllar sonra bu sokaklara başka bir kimlik kattığını görüyorum. Yani Irak’ın işgalinin beşinci yılında, 2008’in bu ilk günlerinde... İşgalle beraber Iraklıların hayatları da, ülkeleri gibi paramparça oldu. Etnik, dinsel ya da politik farklılıklar daha da sertleşti... İşgalin başladığı 21 Mart 2003’ten beri resmi kayıtlara göre, 2 milyondan fazla Iraklı topraklarını terk etmek zorunda kaldı. 10 bin kadar Iraklı sığınmacı ve mültecinin Türkiye’de, 1.5 milyonunun Suriye’de ve 750 bininin de Ürdün’de olduğu biliniyor.

‘Yeni hayat’ı beklerken tek istek güvende olmak
“Bir gün Musul’daki tamirhaneme üç kişi geldi. Beni, ‘Burayı ya bize bırakacaksın ya da ailenle beraber öleceksin’ diye tehdit ettiler. Ben de malı mülkü üç otuz paraya satıp, ülkemi terk etmeye karar verdim. Irak’ın her yerinde terör örgütü üyeleri, tamirhanelere tehdit ve baskıyla el koyup patlayıcı imalathanesine çeviriyorlar. Bir gün elbet bana da geleceklerdi. O gün geldi ve biz doğduğumuz topraklardan gittik...” 48 yaşındaki Musullu Telal Hadi Davud, bu sözlerle hikâyesini anlatmaya başlıyor. Kurtuluş son duraktaki arka sokakların birinde 550 YTL’ye kiraladıkları bir bodrum katında iki kızı ve eşi Sena ile ‘yeni hayat’larına başlamak için gün sayıyorlar. ‘Yeni hayat’, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin belirleyeceği bir ülkeye mülteci statüsünde gönderilmek demek. Bugünkü durumlarını yine BM belirlemiş: Sığınmacı. Yani tampon bir ülkede geçici olarak ikamelerinin sağlanması.

Lübnanlı Fransız yazar Amin Maalouf ‘Ölümcül Kimlikler’ kitabında bir dönem göç ettirildiği ülkesi Lübnan’ı şu cümlelerle sorguluyor: “Benim giriştiğim çaba son derece mütevazı: Neden bugün bunca insanın dinsel, etnik, ulusal ya da başka kimlik adına cinayetler işlediğini anlamaya çalışmak...” Musullu oto tamircisi Telal Hadi de Kurtuluş’taki hayatını sorguluyor sohbetimiz sırasında: “Neden ülkemde huzur içinde yaşarken birileri geldi ve biz gittik? Neden her gün sokaklarımda komşularımın öldüğünü gördüm? Neden çocuklarım oyun oynayamaz oldu? Neden bizi toprağımızdan gitmek zorunda bıraktılar? Demokrasi için mi? Hiç sanmıyorum. Biz Hıristiyan bir aileyiz. Saddam Hüseyin döneminde bile kimse bana Hıristiyan gözüyle bakmaz, kimliğimi sorgulamaz, bana ‘gavur’ demezdi. Belki korkudan diyemezdi, ama huzur içinde yaşamamıza bu yeterdi.”
Telal Hadi, eşi Sena, kızları 14 yaşındaki Merna ve 12 yaşındaki Merve ile yeni hayatlarının hayallerini kuruyorlar: “Bizim nereye gideceğimiz belli değil. Belki Kanada, belki Avustralya belki de ülkemi işgal eden, bizi bu günlere getiren Amerika. Aslında hiçbiri önemli değil benim için. Daha bu dünyada rezil olmuşum ben! Benim ömrüm savaşlarla geçti. Irak-İran savaşı, sonra 1. Körfez Savaşı ve en son Irak’ın işgali. Çocuklarımı savaşlardan kaçırmam lazım. Ben çocuklarımın geleceği için ülkemi terk ettim. Gideceğimiz yerin önemi yok, yeter ki çocuklarımın geleceklerinin güvende olacağı bir yer olsun. Tek dileğim bu..”

Her şeyi göze aldık ve ülkemizi terk ettik
Dolapdere’den Kurtuluş’a çıkan dik bir sokakta bakımsız bir apartmanın üçüncü katında beş kişi yaşıyor; Hatem Sami ve ailesi. İki oda bir salona 450 YTL kira veriyorlar. Çatı akıyor. Soba, kalorifer yok. Ev buz gibi. Çocuklar paltolarıyla oturuyor. Küçük bir elektrikli ısıtıcı ancak kendine yetiyor. Sohbet ederken Melek Hanım bize, Irak usülü bol şekerli demli çaylar getiriyor. İnsanlar alışkanlıklarından vazgeçmiyor. Yoklukta da olsa bol bol şeker kullanıyorlar.
Bağdat’tan geliyor Hatem Sami. Elektrik tesisatçısıymış, Ortadoğu’nun bir zamanlar Paris’i olan Bağdat’ta. “Son yıllarda işimizi yapamaz olmuştum, günde 4 saat elektrik veriliyordu şehre” diyor. Her gün patlayan bombalar, çocuk kaçırmalar, ev baskınları, sonunda Hatem Sami’yi yıldırmış. Bağdat’ın iyi semtlerinden Mansur’da güzel bir evleri varmış. Oysa şimdi İstanbul’un yoksul Dolapdere’sinde oturuyorlar. “Elde avuçta ne varsa sattık. Vize aldıktan sonra karayoluyla İstanbul’a geldik. Zor oldu kopmak. Ama kaçmak zorundaydık artık. Çocuklarımı okula göndermeye korkuyordum, işe gidemiyordum. Silah sesleri, patlamalar, intihar eylemleri eksik olmuyordu çevremizde. Her şeyi göze aldık ve ülkemizi terk ettik. Türkiye’den sonra nereye gideceğimiz belli değil, keşke burada kalmaya devam etsek, kızlarımın bu sefil koşullara rağmen huzurlu uyuduklarını görmek bile bana yetiyor. Bağdat’tayken hepimizin psikolojisi iflas etmişti. Gece uyurken gördüğümüz kabuslardan korkuyla uyanıyorduk. Şimdi o günler geride kaldı” diye anlatıyor Hatem Sami. Altı aydır İstanbul’da Hatem Sami ve ailesi. İki kızı ve bir oğlu var. Oğlu 16 yaşında, geçici işlerde çalışıyor. Bugünlerde Osmanbey’deki tekstil atölyelerinin birinde hamallık yapıyormuş, haftalık 75 liraya. “Bazen 25 lira yevmiyeyle inşaatlarda çalışıyorum. Ama genelde iş olmuyor. Haftada bir ya da iki iş çıktı mı kendimi şanslı hissediyorum. Eldeki para bitti bitecek. Bu da hayat değil, ama ölüm korkusuyla yaşamaktan iyidir muhakkak” diyor.

Amerika’ya yerleşmek istiyorlar
Kurtuluş semti, Iraklı sığınmacılar için kurtuluşun ilk durağı. Yeni hayatlarına ilk adım. Türkiye’deki Iraklı sığınmacılarda çoğunluk yüzde 39’la Hıristiyanlarda. Sığınmacıların yüzde 28’ini Sünni Müslümanlar, yüzde 23’ünü Türkmenler ve yüzde 7’sini de Kürtler oluşturuyor. Birçoğu işsiz, ancak inşaatlarda işçilik ya da hamallık gibi günübirlik işler yapabiliyorlar. Biraz şanslı olanlar restoranlarda garsonluk ya da aşçılık yapıyor. Kanunlar mültecilerin ve sığınmacıların büyük şehirlerde uzun süre kalmalarına izin vermiyor. Bu nedenle Iraklılar; Kütahya, Çanakkale, Konya gibi kentlere de gönderiliyor. Birçok Iraklı, Amerika’ya yerleşmek istiyor. Bugüne kadar Türkiye’den 939 Iraklı Amerika’ya yerleştirilmiş.



Filmlerdeki gibi bir hayat istiyorum
Felluceli 28 yaşındaki Beha Ahmed, beş ay önce Türkiye’ye gelmiş. İş bulabilirse ya inşaatlarda amelelik yapıyor ya da tekstilde hamallık. Bağdat Üniversitesi mezunu. Türkoloji okumuş, iyi Türkçe konuşuyor. “Savaş olmasaydı Dışişleri Bakanlığı’nın sınavlarına girecektim. İyi bir işim olacaktı şimdi. Ama savaş tüm hayallerimi yıktı. Terörden dolayı işler durma noktasındaydı. Geleceğim için ülkemi terk etmeye karar verdim. Tüm ailem, Felluce Al Anbar’da kaldı. Ben Amerika’ya gitmek istiyorum. Yeniden üniversiteye gitmek, güzel bir Amerikalı kızla evlenmek, çocuk sahibi olmak istiyorum. Filmlerdeki gibi havuzu olan bir Amerikan evi ve spor bir araba... Bu hayaller her insanda vardır. Neden bir Iraklı’da olmasın ki?”

FELLUCE’DEKİ SAVAŞIN VE TERÖRÜN YIKTIĞI HAYALLER
Felluceli 28 yaşındaki Beha Ahmed, Bağdat Üniversitesinde Türkoloji okumuş. Ancak hayalleri savaş ve terörle birlikte suya düşmüş. Şimdi amelelik yapıyor.

KABUS GÖRMEKTEN BIKMIŞLAR
Musullu Telal Hadi Davud (üstte) ve Bağdatlı Hatem Sami (altta) ailelerini savaştan ve terör örgütlerinin tehditlerinden korumak için ülkelerini terk etmişler. Sami, gece uykularından kabuslar içinde uyandığını ve buna dayanamayarak ailesiyle kaçtıklarını söylüyor.

Vatan/Burak Kara
Yayın Tarihi : 29 Ocak 2008 Salı 17:51:11
Güncelleme :29 Ocak 2008 Salı 18:32:03


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?