27
Mayıs
2024
Pazertesi
YAŞAM

Yüzen portakallar sebep oldu

Nehirde yüzen portakallar onu BM’ye taşıdı

Zeynep Öztekin sıfırdan başladığı organik tarım alanında çok başarılı oldu. Satılamadığı için nehre dökülen portakallarla başlayan ilginç hikayesini, KAGİDER VE Garanti Bankası’nın da katılımıyla, BM binasında kendisini dinleyen kadınlara anlattı

10 Mart 2009. New York, Birleşmiş Milletler binası. Büyük salonda, dünyanın dört bir yanından gelen kadın girişimciler, BM temsilcileri... BM Kadın Statüsü Komisyonu’nun 53’üncü dönem oturumu kapsamında düzenlenen “Kadın Girişimciliğin Desteklenmesi: Türkiye Örnekleri” konulu toplantıdayız. Hepimiz kürsüde konuşan girişimci bir Türk kadınının hikayesini dinliyoruz; Zeynep Öztekin’in başarı hikayesini. Öyle çok alkış alıyor ve ilgi topluyor ki, etkilenmemek imkansız.

Onu BM’de girişimci Türk kadınını anlatmaya götüren süreç, bir aşk hikayesiyle başlıyor aslında. Belki de o aşk olmasa bugün, kötü planlanmış şehirlerin birinde çalışan canı sıkkın bir şehir planlamacı diyecektik onun için...
Baştan alırsak... ODTÜ’de Şehir ve Bölge Planlama Bölümü son sınıfta okurken Kanada’da şehircilik üzerine mastır yapmaya karar veriyor. Son sınıftayken üniversitede bir dönem arası partisi düzenleniyor. Orada, askerliğini yapmak üzere Ankara’ya gelen, ODTÜ’deki arkadaşlarının davetiyle partiye katılan Serdar Öztekin’le tanışıyor. İlk görüşte aşk! Bütün planlar değişiyor tabii... Evleniyorlar. Hayat bu. Kanada yerine Adana’ya gidiyor Zeynep Öztekin.

Hamileliği “Evita”yı Adana’ya getirme çabalarıyla geçiyor
Çukurova Üniversitesi’nde Peyzaj Mimarlığı mastırına başlıyor. Bir yandan da Çukurova Kentsel Gelişim Projesi’nde çalışıyor. Eşi ise tekstil sektörünü seçiyor. Bir yıl sonra ilk çocukları geliyor dünyaya. Bu arada sosyal hayatı da hayli renkli. Derken dokuz yıl sürdüreceği Sabancı Kültür Sitesi Derneği başkanlığı dönemi başlıyor. Tiyatro gruplarını davet ediyor şehre; caz konserleri veriliyor, opera-bale gösterileri, sergiler... İkinci hamileliği “Evita” müzikalini Adana’ya getirme çabalarıyla geçiyor. Ödeneksizlikten yarım kalan müzikalin yeniden sahnelenmesi için sponsoru bile o ikna ediyor. Müzikal önce İstanbul’da kaldığı yerden devam ediyor; sonrası malum; “Evita” Adana’da...
Hep böyle oluyor aslında; kafasına koyuyor ve bunu gerçekleştiriyor. Usul usul, sakin, hırçınlaşmadan... Güçlü ama nahif; pençeleri bileyli, ona buna çarparak ilerleyen bir kadın değil. Ama kararlı! Prensip sahibi...

Pan, flütünü çalsın, Zeynep hanım organik tarım yapsın
Bütün sohbetlerin bir şekilde tarıma bağlandığı Adana’da 15 yılda konuyla ilgili epeyce bir kulak dolgunluğu ediniyor Zeynep Öztekin. Ama bu alana özel bir ilgisi de yok. Günlerden bir gün Ceyhan kıyısında gezerken nehrin tüm yüzeyinin portakallarla ve greyfurtlarla dolduğunu görüyor. Bu hüzünlü görüntü kafasına nakşediliyor. Çiftçinin, satamadığı ya da dönüştüremediği için Ceyhan’ın sularına saldığı meyvelere bakarken kendi kendine soruyor: Bunu önlemek için ne yapmalı?
İşte o sıralarda düşüyor aklına “organik tarım”. Üretim organiğe geçerse talep artar diye düşünmeye başlıyor ve kolları sıvıyor. 2000 yılında narenciyeyle çıkıyor yola. Organik taze meyve sebze üretimi işine el atan olmamış o güne dek. Bir yandan işi öğreniyor, bir yandan da sektör oluşturuyor aslında. 2002 yılında şirketi Pan Tarım’ı kuruyor. Organik tarım yapacağından üretim boyunca hiçbir kimyasal ve sentetik madde kullanılmaması gerekiyor. Toprağı, Hermes’in oğlu, kırların tanrısı Pan’a emanet ediyor Zeynep Öztekin; şirketin adı da buradan geliyor. Pan, flütünü çalsın; felaketleri savsın; Zeynep hanım organik tarım yapsın!

İşhanındaki tek odadan 6 bin metrekarelik fabrikaya...
Kimseler inanmıyor Zeynep Öztekin’e... Üniversitedeki ziraat mühendisleri, akademisyenler imkânsız olduğunu söylüyor. Kadının biri aklını organik tarıma takmış koşturuyor diye küçümseyenler bile oluyor. O ise gidip organik tarıma elverişli alanları seçiyor, çiftçileri ikna edip, onlara işi öğretiyor. Nihayet 2004’te Öztekin’in ürünlerinin “organik” adı altında pazara çıkmasına onay veriliyor.
Ardından ihracatı düşünmeye başlıyor; konu üzerinde çalışmaya... Adana Aziz Naci İşhanı’ndaki tek odada başlayan Pan Tarım’ın serüveni bugünkü 6 bin metrekarelik alanda kurulan fabrikaya doğru adım adım ilerliyor. Şirket Avrupa’da da isim yapıyor. İngiltere’ye, Almanya, Hollanda, Fransa ve Belçika’ya narenciye, üzüm, kayısı, kavun, domates; Güney Kore’ye mor havuç suyu konsantresi ihraç ediliyor...

Yıllık ihracatı 5,5 milyon avro
Zeynep Öztekin’in işleri büyüdükçe kredi ihtiyacı ortaya çıkıyor. Yeni kurulmuş bir iş olarak bakıldığından, performans ve proje kredi almaya yetmediğinden bankalar cevap vermiyor Zeynep hanımın talebine. 2007’de bir üretici grubuyla sırf bu yüzden ortaklık kuruyor. Sonunda en uygun koşullarda 700 bin avroluk bir kredi alıyor, kadın girişimciyi destekleyen Garanti Bankası’ndan.
Bu kredinin de hakkını veriyor doğrusu; 2004’te 200 bin avro olan ihracatını 2008’de 5,5 milyon avroya çıkartıyor.
2008 sonunda Garanti Bankası’ndan bir telefon geliyor Öztekin’e... Aklından ilk geçen “Eyvah, kriz nedeniyle krediyi geri mi alacaklar!”... Düşündüğü gibi değil tabii; “BM’de gelip hikâyenizi anlatır mısınız?” deniyor. Sonrası ise BM binasındaki 2 no’lu konferans salonunda yaptığı konuşma... Dünyanın dört bir yanından gelen kadınların, delegelerin izlediği... Onu dinledikten sonra Amerika’da yaşayıp da memleketine dönüp organik tarım yapmak isteyenler, yeni toplantı ve konuşma davetleri, tebrikler, tebrikler, tebrikler!..
Sonuç: Kadının adı
Zeynep Öztekin... Kadının ad’larından biri.

 

 

Milliyet
Yayın Tarihi : 16 Mart 2009 Pazartesi 02:27:27


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?