Tüm dünya çapındaki kutlamalara 5 yıldan beri katılan Kemer Belediye Tiyatrosu bu yıl da bu geleneğine ara vermedi.
Yarın, Kemer Belediyesi Kültür Salonunda Kumlucadan gelerek, üniversiteli gençlere ve Aslanbucaktaki ilköğretim öğrencilerine oyunlarını sergileyecek olan Kemer Belediye Tiyatrosu tüm dünya ile birlikte tiyatrolar gününü Kemer gençliği ile kutlayacak.
Genel sanat yönetmeni ve belediye Kültür ve Sosyal İşler Md. Vekili Selim Türkışık; " Biz tiyatrocular için böyle bir günde gençlerimizle olmak çok önemli. Bizden sonra bu bayrağı bizden alacak olan gençlerimizle ve tüm dünya ile aynı anda bu önemli günde biz sahnede olacağız. Tüm seyircilerimize bizlere verdiği destekten ötürü şimdiden teşekkür ederiz. " şeklinde konuştu.
Tiyatro Bayramı gerçek bayrama dönüşecek
Uluslararası Tiyatro Enstitüsü 1948 yılında kuruldu. Bu enstitü 1961 yılında aldığı bir kararla 27 Mart gününü Dünya Tiyatrolar Günü olarak kabul etti. Her yıl enstitüye üye ülkelerde 27 Mart günü Tiyatro Bayramı olarak kutlanır.
27 Mart günü her ülkenin sanat ve tiyatro adamlarınca hazırlanan bir bildiri, sahnelerde okunur. Tiyatrolar o gece halka parasız gösteriler düzenler. Tiyatroyu halka sevdirmeye çalışırlar.Ülkemizde tiyatro ile ilgili ilk ulusal bildiriyi, yaşamını Türk tiyatrosuna içtenlikle adamış olan Muhsin Ertuğrul yazdı. Dünyada ilk tiyatro olayının nerede, nasıl başladığı kesinlikle bilinmiyor, Araştırmacılar; tiyatronun
ilkel insanların av dönüşü vurdukları avın çevresinde sevinç ve heyecan sesleri çıkararak dans etmelerinden doğduğunu anlatırlar. Daha sonraları topluluk halinde yaşamaya başlayan insanlar yılın belirli günlerinde, belirli bir yerde toplanmaya başladılar.Bu toplantıda içlerinden bir kişi yüksekçe bir yere çıkarak güldürücü öyküler anlatır, taklitler yapar, şarkılar söylerdi. Bu tür oyunlar zamanla şenlikler geleneğini oluşturdu. Bir süre sonra tiyatroda kişiler ikiye, üçe çıktı. Daha canlı, daha ilgi çekici konular bulundu. Böylece oyunlar, sanat niteliğine kavuştu. Tiyatro da meslek haline geldi.Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Konusu bakımından harekete, konuşmaya, bazen de müziğe yer verilir. Bu nedenle tiyatro güzel sanatların en ilgi çekici kollarından biridir.
Tiyatroda oynayanla izleyen arasında yakın, sıcak bir iletişim vardır. İlk çağlarda oyunun yazılı metni yoktu. Yeteneklerine güvenen oyuncular ortaya çıkıp bir çeşit tuluat yaparlardı. Tuluat; oyuncuların o anda düzenledikleri hareketleri, tasarladıkları sözleri söylemeleridir. Tuluat, sahnesiz ve
metinsiz bir tiyatro oyunudur.Yazılı tiyatro yapıtları çok sonra ortaya çıktı. Bir süre tiyatro sözsüz oynandı. Oyuncular olayları, el, kol, gövde, bacak ya da yüz hareketleriyle
anlatırlardı. Bu sözsüz tiyatroya pandomima denir.Bizde tiyatro olgusu; çok eskilere dayanan orta oyunu ile onun gölge oyunu biçiminden başlar. Gölge oyunu arkadan ışıklandırılan beyaz bir perde üzerine belli tipteki kuklaların hareket ettirilmesi ve konuşturulması ile yansıyan Karagöz oyunlarıdır.Bugün köylerimizde, çok eski geleneklerden kalma bir alışkanlıkla tiyatroya çok benzeyen eğlenceler düzenlenmektedir. Buna oyun çıkarma denir.Tiyatro oyunculuğu özel eğitimi gerektiren bir meslektir. Tiyatro öğretimi
konservatuar denilen okulda yapılır. Tiyatro; yazarların dram, komedi, trajedi türünde yazdıkları eserlerin sahnede oynanması sanatıdır. Tiyatro gösteri sanatı olarak tanımlanır. Belli başlı türleri şunlardır:
- Komedi: Oyunların, insanların, durumların gülünç
yönlerini gösteren bir tiyatro yapıtıdır. Komedinin belli başlı türleri şunlardır:
Vodvil, hareketli, eğlenceli bir konuya dayanan, içinde şarkılar bulunan hafif güldürüdür.
Fars, olayların aşırı abartıldığı, taklitlerin sık sık tekrar edildiği bir komedi türüdür.
- Trajedi: Konusunu tarih, ya da efsanelerden alan acıklı sahne yapıtıdır.
- Dram: Yaşamımızda var olan umudu, sevinci, acıyı, bir arada sunan tiyatro oyunudur. Dram şiir ve düz yazı ile yazılabilir.
Tiyatrolar; devlet tiyatroları, halk tiyatroları, bulvar tiyatroları, açık hava tiyatroları ve şehir tiyatroları gibi isimlerle anılır.Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Yaşamı sergiler. Yaşama sevincini yaratır.
Geçmişi, günümüzü, geleceği anlamamıza yardımcı olur. Tiyatro; Sorunlarımıza ışık tutar. Tiyatro, insanlar arasında halkın içinden doğmuş bir sanattır. Tiyatro hep iyiden, güzelden hoştan yana olmuştur.Tiyatro insanları eğitir. Eğitirken düşündürür. Tiyatro insanlara beraber
gülmek, beraber ağlamak, beraber düşünmek gibi insanca duygular aşılar.
- "TİYATRO BİR MEMLEKETİN KÜLTÜR SEVİYESİNİN AYNASIDIR.
2005 Dünya Tiyatro Günü için ulusal tiyatro bildirisini Tiyatro İstanbul Genel Sanat Yönetmeni Gencay GÜRÜN , uluslar arası bildiriyi ise yönetmen Ariane MNOUCHKINE kaleme almış.Gencay Gürün Tiyatro Bildirisi şöyle:
Aziz Tiyatroseverler,
Kaç kişi kaldınız?
Yüzyıllar önce değil, çeyrek yüzyıl önce Türkiyede bunu sormak abes olurdu. Tiyatromuzun altın çağı diye bilinen dönem henüz sona ermemişti. Her yıl birbirinden düzeyli pek çok oyun yazılıyor ya da dilimize kazandırılıyor,
basınımız bugün magazin haberlerinden esirgemediği ilginin fazlasını tiyatro olaylarına gösteriyor, dolup taşan düzinelerce salondan seyirciler mutlu çıkıyordu.
Kısacık bir zaman dilimi sonunda oluşan tablo ise açık: Günümüzde Türk tiyatrosu serumla yaşatılan bir hasta durumunda. Serum takanlar da bunu "kerhen" yaptıklarını belli ediyorlar. Basınımız soruna ilgisiz. "Ölse de kurtulsak" anlamında sesler çıkarıyor yer yer.Dünya Tiyatro Gününde bir an durup bu görüntünün anlamını düşünmek toplumsal sağlığımız açısından yararlı olur. Cumhuriyetimizin kurucusunun bütün sözlerini saygıyla karşılar gibi yapıyor, ama pek azının gereğini yerine getiriyoruz. Bir örnek de şu:"Tiyatro bir memleketin kültür seviyesinin aynasıdır.
Atatürkün bu teşhisi doğruysa, günümüzde tiyatromuzun durumuna değil, ülkemizin durumuna üzülmek gerekir. Politikada, ekonomide, teknolojide ilerlemekte olduğumuza inansak bile, kültür -yani uygarlık- alanında
başdöndürücü bir hızla geriye gitmekte olduğumuzu görmemek olanaksız. Bizi çağdaş uygarlık düzeyinden emin adımlarla uzaklaştıran bu gerilemenin kaynağını doğru tanımlayabilirsek çözümü bulma şansımız artar.Bütün sanat dalları gibi düzeyli tiyatroyu seyretmek, anlamak ve sevmek "öğrenerek kazanılan" bir uygarlık nimetidir.Kültür düzeyimizin yükseliş döneminde okullar, halkevleri, basın ve en önemlisi "okumuş" analar babalar diğer sanat dalları gibi tiyatrodan zevk almayı öğrettiler çocuklara ve gençlere.
Millet ve devlet elele kendi özelliğimizi kaybetmeden bileşik kaplar haline gelen kültür dünyasında yerimizi almaya çalışıyorduk. Kısa sürede çok da yol almıştık. Sonra yavaş yavaş bu çabadan vazgeçilmesi genel kültür düzeyimizin
düşmesinde rol oynadı. Genel kültür düzeyimiz düştükçe de o çaba gereksiz görülmeye başladı.
Türkiyenın bu kısır döngüyü kırması ve yeniden kültürel yükselişe geçerek uygar dünyadaki yerini alması şarttır. Bugün Avrupa Birliğinin Türkiyeye çıkardığı zorluklar ve devamlı ürettiği bahanelerin kökünde ekonomi değil, kültürel farklılık ve uzaklık yatmaktadır. Kırk yıl önce dile bile
getirilmeyen bu farklılığı ve uzaklığoı son yıllardaki kültür politikamızın yarattığı da bir gerçektir.
1960 larda, bir buçuk milyon nüfuslu İstanbulda otuzu aşkın tiyatro, haftada sekiz temsil oynar ve teklım tıklım dolardı. Bugün kentin nüfusu ona katlandı, Eğer aynı oran korunabilseydi üç yüz civarında tiyatro olurdu -ki bu Paristeki oran civarındadır-. Oysa bugün devamlı oynayan yerleşik tiyatro sayısı kırk yıl öncesine kıyasla çok daha azaldı. Ve haftada 3 ila 5 oyun zor oynamaktalar. En eski, en önemli tiyatroları bile kapanma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan ve ülkemizin yetiştirdiği en değerli tiyatrocuları ağlatan bu korkunç gerilemenin sebeplerini doğru teşhis
etmemiz ve içinde bulunduğumuz bu kısır döngünün kırılması ve kültürel yükselişe geçmemiz için sahne sanatlarının gücünden yine yararlanmaya başlamamız, başta Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıklarımız olmak üzere bütün yetkili kuruluşların, okul ve üniversitelerin, ilgili toplum örgütlerinin, özel sektörün ve medyanın elbirliğiyle bir tiyatroseverlik ve kültürseverlik
atılımının gerçekleştirilmesi olmazsa olmaz bir şarttır. Aksi halde uygarlık gemisinin yavaş yavaş uzaklaşmasını çaresizlik içinde seyretmeye mahkum olabiliriz.Ama önümüzdeki on iki ay içinde gerekli atılımları başlatabilirsek, 27 Mart 2006 günü toplumumuza daha iyimserce bakabiliriz.O umutla, ülkemizde kalan bütün tiyatro uygarlığı sahiplerine saygılar
sunarım.
- VE DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜNDE BİR ŞİİR
İMDAT!
Tiyatro, yetiş imdadıma!
Uyuyorum. Uyandır beni
Karanlıkta kayboldum, yol göster bana ya da bir ışık yak
Tembelim, utandır beni
Yorgunum, kaldır beni
İlgisizim, vur bana
Aldırış etmiyorum, yok et bu halimi
Korkuyorum, cesaret ver bana
Cahilim, öğret bana
Canavarım, insancıllaştır beni
Yüksekten atıyorum, gülmekten öldür beni
Edepsizim, alaşağı et beni
Kafasızım, değiştir beni
Yaramazım, cezalandır beni
Baskın ve zalimim, savaş benimle
Ukalayım, alay et benimle
Avamım, eğit beni
Suskunum, çöz beni
Artık hayal kurmuyorum, bir korkak ya da budala gibi davran bana
Unuttum, bana hafıza yükle
Kendimi yaşlı ve tükenmiş hissediyorum, Çocukluğu coştur benim için
Ağırım, Müzik ver bana
Üzgünüm, Mutluluk getir bana
Sağırım, fırtınada Acılara çığlık attır
Kışkırtıldım, Bilgeliği göster bana
Zayıfım, Dostluğun ışığını yak
Körüm, bütün Işıkları bir araya topla
Çirkinliğin boyunduruğu altındayım, galebe Güzelliğin girmesini sağla
Nefretle kuşatıldım, Sevginin tüm gücünü ver bana.
Ariane MNOUCHKINE Yönetmen