5
Mayıs
2024
Pazar
MERSİN

Göksu deltası tehdit altında

GÖKSU DELTASI TEHDİT ALTINDA

Mersin Üniversitesi (MEÜ) Su Ürünleri Fakültesi Avlama ve İşleme Teknolojisi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Bedii Cicik, Türkiye'nin en önemli sulak alanlarından biri olarak öne çıkan Göksu Deltası'nın da diğer sulak alanlar gibi; antropojenik kökenli atıklarla kirletilmesi, yerleşim amacıyla doldurulması, kurutularak tarıma açılması gibi nedenlerden dolayı bir süre sonra yok olabileceğini ve hatta çölden farksız bir ortama dönüşebileceğini söyledi.

Cicik, yaptığı açıklamada, sulak alanların özellikle göçmen kuşlara beslenme, dinlenme, kışlama ve üreme amacıyla ev sahipliği yaptığı gibi ekonomik ve ekolojik bakımdan da önemli işlevlere sahip olduğuna dikkat çekerek, yağışların bol olduğu dönemlerde sulak alanların fazla suyu bir sünger gibi çekip tutması nedeniyle tabanı suyunun oldukça fazla olduğunu anlattı. Her ne kadar doğal bitki örtüsü de kökleriyle bağlandıkları toprak aracılığıyla su tutsalar da, su tutma kapasiteleri sulak alanlardan daha düşük olduğunu belirten Cicik, sulak alanların çevresindeki bitki örtüsünün süreklilik taşıdığını ve rejiminin de düzenli olduğunu dile getirdi. Cicik, "Sulak alanlarla çevredeki bitki örtüsünün tahribi; yağış rejiminde düzensizliğe ve erozyona neden olur. Sulak alanlar, yer altı suları için rezerv işlevi gördüklerinden tarımda sulama ve içme suyu kaynağı oluşturulması bakımında da önem taşır. Bu alanlarda karasal ve sucul sistemler iç içe olduğundan biyolojik verimlilik oldukça yüksek düzeydedir. Balıklar hariç sulak alanlarda birincil üretimin fazla olması, yüksek verimlilikte başlıca etkeni oluştururken, kuşların beslenme, göç ve üreme amaçlı bu alanlara gelişleri tür çeşitliliğinin fazla olmasında etkilidir. Sulak alanlarda biyolojik aktivitenin yüksek olması aynı zamanda tarımsal ve evsel atıklardan kaynaklanın fosfat ve nitrat kirliliği diğer bir ifadeyle ötrifikasyon problemini de azaltır" dedi.

"GÖKSU, KUŞLAR İÇİN AVRUPA VE ORTADOĞU'NUN EN ÖNEMLİ SULAK ALANI"

Organik atıkların ayrışım hızının oldukça yüksek olduğuna işaret eden Doç. Dr. Cicik, sulak alanların bu tür atıkları çok kısa sürede etkisiz hale getirdiğini, tüm bunların da sisteme verilen atık yükünün belirli bir düzeydi aşmaması durumunda geçerli olduğu uyarısında bulundu. Bedii Cicik, nehir ağızlarında bulunan sulak alanların, belirtilen işlevlerinin dışında erozyonu da kontrol ettiğinin altını çizerek, akarsuların taşıdığı kum ve çakıl gibi sedimanın, sulak alanlarda biriktiğini ve denizlere taşınmasının da önüne geçildiğini belirtti. Bitki örtüsü ve sulak alanların bozulduğu bölgelerde söz konusu koruyucu işlevin insan eliyle gerçekleşebilmesinin oldukça zor olduğunu vurgulayan Cicik, bu durumun oldukça pahalı olduğu gibi denizlerin dolmasına, kıyı şeridi ve ekosistemin yapısal bileşenlerinde de değişimlere neden olabileceğini kaydetti.

Göksu Deltası'nın, Türkiye'nin en önemli sulak alanlarından biri olduğuna dikkat çeken Cicik, deltadaki sazlık, bataklık ve göllerin toplamının 2 bin 130 hektar olduğu bilgisini de vererek, deltada 6 endemik, 38 de nesli tükenme tehlikesi karşı karşıya olan bitki türünün yanı sıra 34 adet sürüngen ve amfibi türü bulunduğunu anlattı. Bugüne kadar bölgede 302 kuş türü belirlendiğini hatırlatan Cicik, Avrupa kıtasında toplam 500 kuş türü olduğu göz önüne alındığında da Göksu Deltası'nın öneminin açıkça ortaya çıkacağını savundu. Cicik, iklim koşullarının uygun olması, birçok kuş türü için beslenme, barınma, kışlama ve üreme bağlamında farklı habitatlar içermesinin yanı sıra kuzey-güney göç yolu üzerinde bulunmasının da Göksu'nun kuşlar açısından Avrupa ve Ortadoğu'nun en önemli sulak alanlarından biri olarak öne çıktığını söyledi.

"GÖKSU, 16 YILDAN BU YANA ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ KAPSAMINDA"

Bölgenin küçük karabatak, tepeli pelikan, yaz ördeği ve büyük orman kartalı gibi nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan türleri de bünyesinde barındırdığını dile getiren Cicik, balaban, gece balıkçılı, turaç, bataklık kırlangıcı gibi türlerin de başlıca üreme alanı olan Göksu'nun yine balıkçıl, gri balıkçıl ve bataklık su tavuğu gibi türlerin kuluçka dönemlerine ev sahipliği yaptığını söyledi. Göksu Deltası'nın, 1993 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla; 'özel çevre koruma bölgesi' olarak ilan edildiğini ifade eden Cicik, biyolojik çeşitliliği fazla olan bu sulak alanların için en önemli tehditlerinse; tarım alanı açmak amacıyla kurutma, sulak alanları doldurarak yerleşime açma, evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklardan kaynaklanan kirlilik olduğunu dile getirdi. Cicik, "Bu durumun en güzel örneği Amik Gölü'nde yaşanmıştır. Gölün tarımsal amaçlı kullanılmak üzere kurutulması, kuş türlerinde önemli azalmaya neden olmuştur. Amik Gölü'ne özgü bir kuş türü olan yılan boyunun neslinin tükenmesi buna örnek olarak verilebilir. Deniz kıyısı sulak alanlarını oluşturan nehir ağzı, delta ve lagün gibi alanları tehdit eden bir diğer faktörde; kıyı yapısının fiziksel olarak değişmesidir. Yerleşim amaçlı sağ kıyıların doldurulması, kıyısal su dolaşımını bozmakta bu da biyolojik üretkenliği etkileyerek, ekonomik ve ekolojik zararlara neden olmaktadır" diye konuştu.

"BU ALANLAR KORUNMAZSA ÇÖLDEN FARKSIZ BİR ORTAMA DÖNÜŞEBİLİR"

Kıyısal su dolaşımının engellenmesinin; balık ve çeşitli omurgasızların yaşam alanlarını oluşturan gölcüklerin oksijensiz durgun su birikintilerine dönüşmesine ve canlılarda toplu ölümlere neden olduğunun altını çizen Cicik, Göksu Deltası'nın aynı zamanda da balıkçılık bakımından oldukça önemli olduğunu belirtti. Bedii Cicik, bu tip alanların balıkların beslenme ve yumurtlama amacıyla giriş-çıkış yaptığı bölgeler olduğuna işaret ederek, Akgöl'de ekonomik öneme sahip 4 balık türü bulunduğunu, bunlardan ikisinin haskefal ve yılanbalığı olduğunu, tuzluluğa karşı toleransları oldukça yüksek olduğunu ifade etti. Diğer iki türün; sazan ve karabalık olduğunu hatırlatan Cicik, bölgenin bu her iki türün başlıca yumurtlama alanı olarak da öne çıkmayı başardığını kaydetti.

Paradeniz'de ise daha çok deniz balıkçılığı yapıldığını anlatan Cicik, denizden lagüne giren levrek, çipura, sivriburun, karagöz, melanurya ve mercan gibi türlerin avlanıldığını, yine bölgede mavi yengeç ve karides gibi ekonomik öneme sahip su ürünleri avcılığı yapıldığını vurguladı. Bölgede dalyan ağzının insan eliyle açılıp kapatılmasının, sistemi olumsuz etkileyebileceğini kaydeden Cicik, bu durumun da balıkların giriş ve çıkışlarından başka suyun tuzluluk, sıcaklık, oksijen derişimi gibi fiziksel ve kimyasal özelliklerini değiştirebileceğini söyledi.

Doç. Dr. Bedii Cicik, açıklamasını şöyle sürdürdü:

"Sonuç olarak; dalyan, lagün, delta, sazlık gibi sulak alanlar nehirlerle taşınan besleyici tuzlar bakımından zengin olduğundan, yüksek biyolojik verimliliğe sahiptir. Beslenmek amacıyla lagünlere giren balıkların kısa süreli lagün ağzını kapatmakları avlanmaları kolaylaştırdığından lagün balıkçılığı balık avcılığıyla balık çiftliği arasında bir işlemdir. Ekolojik denge, doğal yaşam ve biyolojik çeşitliliğin sürekliliğine bağlı olduğundan sulak alanların antropojenik kökenli atıklarla kirletilmesi, yerleşim amacıyla doldurulması, kurtularak tarıma açılması bir süre sonra yok olmalarına, çölden farksız bir ortama dönüşmelerine, ekolojik ve ekonomik kayıplara neden olacaktır."

GÖKSU DELTASI TEHDİT ALTINDA
İHA
Yayın Tarihi : 20 Aralık 2009 Pazar 12:13:00
Güncelleme :20 Aralık 2009 Pazar 13:55:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?