25
Mayıs
2024
Cumartesi
EREĞLİ - KONYA

EREĞLİ ŞEHİTLİĞİNDEN KORE GAZİSİNE...

Geçtiğimiz Kurban bayramını İstanbul dışında, Konya’nın ilçelerinden Ereğli’de geçirmiştim. Bilindiği gibi Ereğli insanlarıyla, sorunlarıyla tipik bir İç Anadolu ilçesi…

Bayram öncesi günlerini telaş içerisinde geçiriyorlar. Anadolu’nun pek çok yerinde olduğu gibi orada da gelenek ve göreneklerinden uzaklaşılmamış, daha doğrusu toplumun yozlaştırmadığı insanlar, öncelikle mezarlıklardaki yakınlarını ziyaret ediyorlar. Orada yaşayan insanlar gibi ben de Arife günü orada yaşayan yakınlarımla birlikte mezarlığı ziyaret ettim. Ereğli’nin Meydanbaşı Mezarlığının bir bölümü Ereğlili şehitlere ayrılmış… Öncelikle şehitlerimizin mezarlarını ziyaret etmeyi kendimde bir borç bildim. Ne yazık ki, günümüzde ölen bazı kişilere şehit diyoruz ama gerçek şehitlerimizin kemiklerini sızlattığımızı nedense düşünmüyoruz.

Vatanları için canlarını vermiş Ereğlili askerlerin mezarlarını ziyaret ederken insanın içi sızlıyor. Gencecik, daha yaşamı tam olarak tatmamış insanlar şehit olmuşlar; içlerinde kimler yok ki… Bir tank binbaşısı, helikopteri havada vurulmuş bir yüzbaşı, astsubaylar, çavuşlar ve erler…

Şehitliği gezerken şehitlerimize ne kadar önem verdiğimizi düşünüyorum. Ya arkada bıraktıkları, kalan yaşamlarını acı ve özlem içerisinde geçirecek aile bireylerini, anaları, babaları, kardeşleri, eşleri ve çocukları… O günkü gazetelerde ve televizyonlarda şehitlerinin mezarlarını ziyaret eden ailelerin insanın içini sızlatan resimlerini, kameraların çektiklerini görüyorum. Kısacası evlatlarını, sevdiklerini bu vatana kurban edenler…

Kimi oğlunu evlendirecekti…

Kimi dizinin dibine oturtup saçlarını okşayacaktı…

Kimi torununu sevecekti…

Oysa hiç birini yapamadılar… Yazgı ve yanlış politikalar onlara bunların hiç birini yaptırmadı.

Şehit cenazelerinde “kanı yerde kalmayacak” sözleri ne derece yerine getirildi?

Yalnızca Ereğli’nin değil, tüm yurttaki şehitliklerde aynı sesler, haykırışlar yankılanıyor; Kimin için, ne için şehit oldular?

O günkü bazı yayın organlarında şehit yakınlarının acılı sesleri yer alıyordu;

“PKK’lılara affı düşünen kim varsa yok olsun!..”

“Aslan gibi oğlu Murat 2009’da Siirt’te şehit oldu. Ölüden farkım yok. Her bayram buradayım. Bizim ciğerimiz yandı.”

Bir başka şehit anası;

“Bize bu taşları okşatanlara cezalarını verdirsinler. Oğlu Aytaç Ermiş dört yıl önce 20 yaşandayken Şırnak’ta şehit edildi.”

Şehit babalarından birisi de;

“Cengiz’im, geçen yıl Reşadiye’de hainler tarafından şehit edildi. İdam olacak caninin  avukatla ne işi var. Böyle hükümet olur mu? Biz şehit aileleri insan değimliyiz?”

Şehit ailelerinin çoğu ortak bir noktada birleşiyordu; Bayram nedir unuttuk. Ardından da teröre lanet okuyorlar; dağdakileri azdıranların, dünyayı tanımamış cahil çocukları dağa çıkaranların, bu memleketin evlatlarına kurşun sıkanların, onlara arka çıkanların, affedilmelerini isteyenlerin hesap vermesini istiyorlardı.

Kısacası şehit yakını bu aileler için bayram artık haramdı…

Gerçekten insanın içi sızlıyor…

Ereğli’ye gitmeden önce İstanbul’da, tramvayda yaşlı, nur yüzlü yaşlı biriyle yan yana oturmuş, nasıl olduysa sohbete başlamıştım. İstanbul’un kalabalığından, insanların birbirlerine saygılı davranmayışına kızan yaşlı adam, bir ara iş saati dışında bu insanların sokaklarda ne işi var demişti. Ben de kendisine siz neden dışarıdasınız diye soracak oldum. Aldığım yanıt en az şehitlerimize duyduğum kadar içimi sızlattı.

“Geçinmek zorundayım; toptancılardan aldığım toplu iğne ve balonları dükkânlara satıyor ve geçinmeye çalışıyorum…”

Kendisine başka bir gelirin, emekliliğin yok mu diyecek oldum; Aldığım yanıt karşısında söyleyecek söz bulamamıştım. Cebinden mahfaza içerisinde bir madalyayı övünerek çıkardı. Madalya alındığı günkü gibi korunmuş, pırıl pırıl duruyordu.

“Ben Kore gazisiyim. Kunuri’de savaştım. Emekli aylığım 560 TL. Eğer benim iğne ve balon sattığımı duysalar ticaret yapıyorum diye aylığımın 200 TL’sini keserler. Bu yüzden kaçak çalışıyorum” demişti…

Elim bir trafik kazasında kaybettiğimiz Rahmetli oğlum Seçkin, yaklaşık on yıl önce Kore’ye gitmişti. Koreliler onun Türk olduğunu anlayınca konuyu Kore Savaşındaki Türklere getirmişler ve askerlerimizden övgü ile söz etmişlerdi. Bugün Ankara’da Kore savaşını sembolize eden bir anıt, Kore’de de Türk şehitliği var… Güney Kore Cumhuriyeti Türk askerini unutmamıştı. Günümüzde o günleri kaç kişi anımsar, son demlerini yaşayan, hayatta kalan gazilerimizin durumundan kaç kişi haberdar?

Ne gariptir ki, TBMM’den karar alınmadan Kore’ye gönderilen askerimizden nedense Yassıada Mahkemesinde hiç söz edilmemişti!..

Güney Kore Cumhuriyetinin belirli sürelerde Türkiye’de Kore Gazileri Derneğine para gönderdiklerini duymuştum. Yaşlı gaziye bunun kendilerine bir faydası olup olmadığını sorduğumda yine ilginç bir yanıt almıştım;

“ O paranın biz gazilere bir faydası yok. Derneğe bilgisayar v.s gibi öteberi alıyorlar…”

Yaşlı gaziden ayrıldıktan sonra birden aklıma referandum öncesi bilboardlara asılan reklâmlar aklıma takıldı. O reklâmlarda “EVET” diyin gazilerin hayat standardını yükselteceğiz “ gibisinden sözler yazılıydı… Bilboardlarda verilen sözlerin yerine getirilip getirilmediğini bilmiyorum. Belki de seçimler öncesi verilen, sonra unutulan sözlerden bir örnekti… Tramvayda tanıştığım yaşlı Kore gazisi yine balon, toplu iğne pazarlıyor, yanından ayırmadığı madalyasıyla övünüyordur. Güneydoğu’da şehit düşen askerlerimizin aileleri ve gazilerimizin yaşam standartları ne durumda bilemem…

Bildiğimiz tek şey canını vermiş şehitlerimize, uzuvlarını yitirmiş gazilerimize vatan borcu yeterince ödeniyor mu?


erdemyucel2002@hotmail.com

 

Erdem Yücel / Kenthaber
Yayın Tarihi : 10 Aralık 2010 Cuma 01:24:51


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?