18
Mayıs
2024
Cumartesi
BOR - NİĞDE
BOR

Babam ve Niğde-Ö. Fethi Gürer

Babam Lütfi Gürer,22 Mart 1996 tarihinde vefat etti.Babamın vefatına kadar çok cenaze omuzlarımda taşıdım ama babam ile ilk kez farklı bir duygu ile tanıştım.Ölümden öte sonsuz bir ayrılık ile tanıştım.

Babam Lütfi Gürer, vefat tarinde Bor’da mezarı başında olurum.Her yıl hakkında yazarken de her anne ve babanın her birey için önemine de değinirim.Çünkü her bireyde anne babasını benim kadar seviyordur inanırım.

Babam, Cumhuriyet döneminin zor yıllarında doğmuştu. 63 yıl süren yaşamında kurallarına sıkı sıkıya bağlı idi. Büyüklerine saygı, küçüklerine sevgi gösterir iken ailesi ve işine de çok düşkün idi.

DDY Bor İstasyonunda 20 yıl üç memur kadrosunun işini tek başına yaptı. O yıllarda Demiryollarının işleri de özellikle Ambarda çoktu.Nakliye için tren tercih edilirdi ve babam bayram,gece demez mesai saati gözetmez işe gider ve işini de babasının işi gibi korur savunurdu.Kollarına siyah korunaklarını takar, DDY takım elbisesi, beyaz kolalı yakalı gömleği ile her sabah mutlaka tatil günü dahil traşını olurdu.Saçını taramadan,ayakkabısını boyamadan sokağa çıkmazdı.

Babam 1978 yılında İstanbul’a tain olduğunda Ambar’da babamın işi için 3 memur gönderilmişti ama o 20 yıl tüm yükü tek başına üstlendi.

Memleket severdi. Dedesi Niğdeli,Annesi Kemerhisar’ lı idi.Babamda babası gibi Bor’da doğmuştu.Elazığ’da Askeri Okulda okumuş ancak o dönem yaşanan hastalıkta sınıf arkadaşlarının çoğu ölürken o yaşamda kalan birkaç kişiden biri olmuştu.Ancak Okul sonrası Ordudan hastalık nedeni ile ayrılmak zorunda kalmıştı. DDY memur olmuştu.

Mahallede çok okumuş kişi yoktu.O nedenle sözü dinlenen,bilgisine başvurulan,çok öğrencinin velisi olanda babamdı. Babam Cumhuriyet ve Atatürk değerlerine bağlı idi.Ayrıca İsmet İnönü’ yede büyük saygı duyardı. İbadetini aksatmadan yapar,Dini konulara önem verir ancak din ile devlet işinin karıştırılmasına karşı çıkardı.’İbadet Kul ile Allah arasındadır’derdi.

Kuralları vardı ve bizi de o kurallarla eğitmeye çalıştı. Disiplinli idi.Akşam ezanından önce mutlaka evde olunması şarttı.Sofraya önce büyükler başlaması, yemek artık edilmemesi, kırıntı dökülmemesi, Yemekte konuşulmaması,gülünmemesi, yemek yerken artık bırakılmaması, ve ailece yemeğe oturulması öğretilerindendi.

Sokakta bir şey yenmesini istemez –‘Alamayanlarda var’ diye uyarırdı.Babamın anlatıları,öğretileri kitap olacak kadar çok ve her biri ayrı düşünülecek kadarda güzel ve özeldi.
Mezar taşında yazılı olduğu gibi ‘NAMUSLU,ONURLU,DÜRÜST YAŞADI.ÇÜNKÜ O BİR İNSANDI’ Hırsızlığa,arsızlığa,yalana,iki yüzlülüğe, karşı idi.Öğretmenlere çok önem verirdi.Komşuluk,akraba ilişkilerine önem verirdi.

Çok çabuk sinirlenir ama çabuk geçerdi.Onun için yaşamda önemsenen değerlere söz söylenmesi tepki nedeni idi.

Yiyeceği,giyeceği alırdı yenmiş,giyilmiş çok önemsemezdi ama ayakkabının da elbisenin de biraz daha bol ve büyük olmasını ‘seneye de giyer’ düşüncesi ile isterdi. Keza top oynamamızı istemezdi. Çünkü ‘ayakkabı eskir’ diye karşı çıkardı. Gece tek başına sokağa çıkma,aklına esen gibi yaşamak babamda izin verilmeyenlerdi.

İlk okulda öğrenciyiz. Şeker Pancarı Trenle Bor’dan Kayseri’ye vagonla gidiyor, Manevra sırasında Trenden Pancar dökülür kimileri toplardı. Bizde bir helkeye toplayıp eve getirdik. Ateşe gömerek közleyip yiyeceğiz.Babam İşten geldi Pancarları sordu,Tren yolu dan aldığımızı söyleyince geri topladı. Götürüp vagona attı ve bize de Salı pazarından para vererek aldı.Çünkü Yola dökülse dahi sahi olmayan mal Haramdı ve Haram lokma yemediği gibisi de o eğitimi verdi ve o yolda yürüdük. Bu küçük hatıra dahi dünkü yaşamın önemli bir ayrıntısı olarak aklımda kalandı .

Babamdan öğrendiğim çok oldu. Disiplini,sevgiyi,sahiplenmeyi,içtenliği,özellikleri, güzelliği,memleketi vatanı sevmeyi,insanı sevmeyi, kısaca yaşamda iyi ve güzel olmanın yollarını anne ve babamdan öğrendik. Onlardan öğrendiklerimiz ile yaşama bağlandık.
Babam şiir yazan,yağlı boya resim yapandı. Kardeşlerim Gülsevin ve Aşkı ile benim okumam için çok çaba harcadı.Annem ve babam yemedi yedirdi,giymedi giydirdi.Zor yıllardı ve bizlerin varlığı için çok emekleri oldu.

Sonrasında hep o düşlenen günler olur ya, işte ‘ona erdim’ diyordu..Çocukları okumuş, emekli olmuş, yaşamını düzene koymuş, tamda rahat ederim noktasında idi.Mutlu,keyifli,sorunları geride bırakmış bir yaşama başlıyoruz derken de ne acı ki Kanser hastalığı ile tanıştı.
DDY Yakacık Hastanesine gittiğimizde Doktor babamı muayene etmiş,sonra odadan çıkarıp beni çağırmıştı.Yüzüme ‘baban Kanser’ dediğinde duvara yapışıp kaldım.Olduğum yere çöktüm.Çünkü ‘üç aylık ömrü var’ diyordu.-‘Akciğer Kanseri’ dedi

Oysa daha yılladır bodrum katta oturduğumuz kiralık evin en üst katını emekli ikramiyesi ile aldıktan sonra içini düzenlemeye başlamıştı.Yaşam bir anda gözümde öyle küçülmüştü ki ve Sonrası başladı.

Çapa Tıp Fakültesine gittik. Kontroller kontroller, yatacak yer yok her gün Koşuyolu,Çapa git gel, Sonuçta Akciğer Kanseri olmadığı anlaşıldı.Karaciğerde yok,orda yok burada yok tamda rahatladık derken 30 yıla yakın siyastik olan babamda merkezi belli olmayan sırt bölgesinde bir noktada kanser bulundu.

Kimi zaman Akciğeri sağlam çıkınca tedaviye başlatmamalımıydık diye düşünüyorum ama babam doktorlara çok inanan ve değişi hastalıklardan dolayıda sık doktora gidendi ve Babamda ‘Kanseri yeneceğim’ diyordu.

Doktorların merkezi belirsiz kanser teşhisi ile tedaviye geçildi.Keroterapi oldu.Aylarca hastaneye gittik. Bor Şehri kitabımında o sürecide anlattım.Çok kişi yaşadığı sonrası unuttuklarını yazdım.Soınuçta bir sürede yattı. Hastalığı boyunca iki kez doktorlar ‘yakınlarınıza haber verin durumu kötü’ dedilerse de yine ayağa kalktı.İki yılı aşkın süre yaşam için mücadele etti ve Verilen ilaçlardan Karaciğer yıprandı.

Yaşamında içki sigara içmeyen babam siroza dönen hastalık ile yaşamdan koptu. Çapa tıp, Haydarpaşa Numune,Kartal Devlet Hastaneleri özel doktorlar derken 63 yaşında babamdan ayrıldık.

Allah kimseye yaşatmasın zor ama hep dirayetli güçlü acı çekmeden hastalığı yeneceğim çabası içinde geçen süreçten sonra vasiyeti gereği İstanbuldan Bor’a getirdik.Mezarını Acıgöl’de yaptırmıştım.Çünkü ‘Mezarım memleketimde olsun, bakarsınız memlekete gelecek zaman olmaz en azından babamızın mezarına bir gidelim diye gelirsiniz’ derdi.

1996 yılından beri her 22 Martta Bor’da mezarı başında oldum. Bu yılda yine Bor’a gidiyorum. Çam dikmiştim. Büyüdü.Birde Badem ağacımız var ki şimdilerde çiçeklenmeye de başlamıştır. Sevgi ile özlem ile baş ucunda oturup yine babamla dertleşeceğim. Yaşamı yaşadıklarımı ve yaşananları anacağım.

Annem Kadriye Gürer’de her kere yollara birlikte düştük Hastalığında da gece ben gündüz o nöbetleştik.Kardeşlerimin de katkısı ile zor bir hasatlık sürecini tanıdık yaşadık ama keşke babamız yaşasa idi de daha fazlasını yapsaydık dedik.

Dedim ya, her kişi için anne baba özeldir,güzeldir. Yaşayanlara uzun ömür sağlık, vefat edenlere rahmet diliyorum.

Sevgi, saygı, hoşgörü ile her kişinin birbirini seveceği güzellikler dolu bir yaşam diliyorum.

Ömer Fethi Gürer
Yayın Tarihi : 19 Mart 2005 Cumartesi 16:00:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
İlhami YALÇIN IP: 217.131.13.xxx Tarih : 24.03.2005 22:32:02
dostum başın sağolsun inan baştan sona hiç sıkılmadan okudum evet ana baba herkes için kutsaldır.ATATÜRK'ün dediği gibi"NE MUTLU BABANA SENİN GİBİ BİR EVLET YETİŞDİRDİĞİ İÇİN" saygılar...