Kır Gazinosu’nu kiralayan firma Yapı Ruhsatı olmadığı için Çalışma Ruhsatı alamazken, 1998 yılından bu yana müstecirlere kiraya verilen Kır Gazinosu’nun bundan önce müstecirler tarafından nasıl işletildiği anlaşılamadı. Gölcük’ün en belirgin özelliklerinden biri olan ve hatta kartpostalların bile vazgeçilmez unsuru haline gelen Gölcük Evi’nin de Yapı Ruhsatı’nın olmadığı, yani kaçak inşaat olarak gözüktüğü belirtildi. Vatandaşları kaçak yapılaşmaya karşı uyaran devletin, kendi kurumlarıyla bile kaçak yapılaşma içerisinde olması ise anlamlandırılamadı.

Gölcük de bulunan Kır Gazinosu’nun Yapı Ruhsatı’nın bulunmadığı, bu nedenle de burayı kiralayan müstecirin Kır Gazinosu’na Çalıştırma Ruhsatı alamadığı belirtiliyor. Ancak 1998 yılından bu yana müstecirlere yapılan ihale ile kiralanan Kır Gazinosu’nun daha önceden nasıl işletildiği ve bunlara nasıl göz yumulduğu bilinmiyor.

Çevre ve Orman İl Müdürlüğü kontrolünde bulunan Gölcük’te bulunan Kır Gazinosu, 1998 yılından bu yana kiraya veriliyor. İhale usulü kiraya verildiği belirtilen Kır Gazinosu’nun Yapı Ruhsatı’nın olmadığının bilinmesine rağmen, ihale şartnamesine ‘Çalıştırma Ruhsatını’ ihaleyi kazanan müstecir alır ibaresiyle ihaleye çıkartılması ise Müdürlüğün kendi hatasını bile bile müstecire yüklemesine neden oluyor. Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından zaman zaman yaşanan sıkıntılar nedeniyle Bayındırlık İl Müdürlüğü aracılığıyla binaya Yapı Ruhsatı alınması için girişimlerde bulunulduğu ancak bugüne kadar herhangi bir aşama kaydedilmediği ifade ediliyor. Ayrıca Kır Gazinosu’nun 2002 yılında da Yapı Ruhsatı olmadığı için mühürlendiği ancak daha sonradan mührün kaldırıldığı iddia edildi.

Ayrıca, Gölcük’de bulunan ve ünü dünyaya yayılan Gölcük Evi’nin de aynı kaderi paylaştığı belirtiliyor. Çevre ve Orman İl Müdürlüğü bünyesinde bulunan Gölcük Evi’nin de, Yapı Ruhsatı bulunmadığı ve bu nedenle kaçak yapı olarak gözüktüğü belirtiliyor. Her fırsatta vatandaşa kaçak yapılaşmamaya gitmemesi için uyarılarda bulunan devletin, kendi kurumları aracılığıyla kaçak yapılaşma içerisinde bulunması ise ‘Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu’ atasözünü akıllara getiriyor