1
Mayıs
2024
Çarşamba
İSTANBUL

Asıl fetih, fetihten sonra başladı

“Asıl mesele fetihten sonra başlıyordu.” diyen Fatih Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet İpşirli, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u nasıl bir stratejiyle model şehre dönüştürdüğünü Aksiyon’a anlattı. 

Tarih aynı zamanda çok ketumdur. Bağrında sakladığını vermekte çoğu zaman diretir. Birçok tarihî hadisede her gün yeni bilgi ve bulguların ortaya çıkması biraz da bundan kaynaklanır. Şüphesiz sadece olayları değil bir de perde arkasını aktarır aslında anlayabilen için. İstanbul’un fethi de tarihin bilgi vermekte cimri davrandığı konuların başında geliyor. “Fatih Sultan Mehmet hangi kapıdan İstanbul’a girdi? Surlara bayrağı ilk kim dikmişti? Güçlü toplar İstanbul’un alınmasında önemli bir sebep miydi?” gibi sorular üzerinden sürekli spekülasyonlar üretiliyor. Ancak fethin görünmeyen ve perde arkasında yatan olaylar da çok önemliydi. Ancak gündelik tarihte bu yön pek itibar görmüyor. Önemli Osmanlı tarihçilerinden Fatih Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet İpşirli ile fethin arka planını konuştuk.

-İstanbul’u fethetmek Osmanlı için neyin ifadesiydi?

Osmanlı Devleti bir uç beyliği olarak kuruluyordu ve temel felsefesi Bizans’a karşı mücadele etmek idi. Bir gaza devleti olarak kuruluyor yani. Bu 20. yüzyılın başına kadar devam ediyor. Bu gaza misyonu elinde kılıç kalkanla oradan oraya gitti demek değildir. Kültürünü, teşkilatını, sistemini, düzenini ihmal etmedi. Peygamberimiz (s.a.v) döneminde de Bizans ile münasebetler vardı. Kur’an’da, onlardan bahsedilirken ‘Rum’ tabiri geçiyor. Hadis-i şeriflerde de bu var. İstanbul’un fethi konusundaki hadis-i şerif bunun en bariz örneğidir. Gerçi bu hadis üzerinde tam bir uzlaşma yok. Ama durum böyle olunca toplum ve asker hazırlanıyor; bu hadise nail olabilmek için çaba harcanıyor.

FATİH RÜŞTÜNÜ İSPATLAMAK ZORUNDAYDI

-İstanbul’u fethetmek için çok sayıda sefer düzenlendi. Osmanlı da bu geleneği devam ettirdi. Ancak fetih ancak 1453 yılında gerçekleşebildi. Bunu sadece güçlü toplara ve yapılan bazı hazırlıklara bağlamak doğru bir yaklaşım mı?

Bunu sadece Fatih Sultan Mehmet ile sınırlamamak lazım. Tecrübe gittikçe artıyordu. Ama duruma sadece Bizans olarak bakmak doğru değil. İstanbul çok köklü geleneği olan bir yerdi. Küçük bir toprak parçası olarak düşünmek tarihi yanılgıya götürür. Doğu Roma’nın vârisiydi ve bağlantıları çok güçlüydü. İşte bu yüzden İstanbul’a yönelik seferler, kuşatmalar önemli bir birikim sağlamıştı. Öyle birdenbire olmuş bir hadise değildi ve ciddi bir hazırlık aşaması vardı. Buna kısmen teknoloji ve derin strateji de eklenince İstanbul fethedildi. Tarih ile ilgili kaynaklarda hep İstanbul’un fethedilişi ve yöntemi üzerinde duruluyor. Bu fethi küçümsemek anlamını taşıyor. Oysa asıl fetih İstanbul’a girmek değildi. Fatih bunu başaracak güçteydi ve hem toplum hem de Bizans buna hazırdı. Asıl mesele fetihten sonraki dönemdi. Yani gerçek fetih önemliydi. Şehrin yeniden inşası ve bir model hâline dönüştürülmesi önemliydi. Bu yüzden fetih bunların yanında çok küçük kalıyordu. Konu yeni topların dökülmesi ise onlardan Bizanslılarda da vardı. Tabii bunu nasıl ve nerede kullanacağını bilmek de Fatih’in büyük stratejisine kalmıştı.

-Fatih Sultan Mehmet ikinci defa tahta gelmişti. İlk gelişinde başarısız olmuştu. Fatih’in rüştünü ispatlama adına fethi çok istediğini söylemek doğru olur mu?

Kesinlikle. Birinci tahta çıkışı başarısızlıkla sonuçlanıyor ve babasını geri çağırıyor. Büyük idealleri olan bir padişah için tam bir hüsrandı. Cihan hükümdarı olma düşüncesi Fatih’in kafasında çocukluğundan itibaren yer etmişti. Bunun için İstanbul’u alarak rüştünü ispatlamak ve kendi mefkûresini yaşatmak istiyordu. Fatih için olmazsa olmazdı. Birinci iktidar döneminde eleştirilen ve beceriksiz olarak görülen Fatih, İstanbul’u almak için hiçbir engel tanımıyordu. Önüne çıkan engelleri bertaraf ediyordu.

-Fatih’in Çandarlı Halil Paşa ile olan mücadelesi İstanbul’un fethini çabuklaştırdı demek doğru olur mu? Çandarlı ailesi de iktidarda söz sahibiydi ve Fatih’i istemiyordu.

Çok önemli bir husus bu. Hükümdarlık Ali-Osman’ın, vezirlik Çandarlılarındır düşüncesi hâkimdi. Vezirler hep bu aileden geliyordu. Bu da Fatih’in cihan hükümdarlığı için bir engel teşkil ediyordu. İktidarın veziriyle, yönetimiyle bir elde toplanması gerekiyordu. Fatih ‘kul sistemini’ bunun için devreye sokuyor. Abbasilerdeki Harun Reşit gibi. O da halifeliği sağlamlaştırmak için yönetimdeki Perslileri bertaraf etmişti. Makyavelli, “Yeryüzünde mutlak ve örnek hükümdar, Türk hükümdarı Mehmet’tir.” der. Fatih bir model hükümdarı olarak lanse ediliyor. Çandarlı vezir ailesinin nüfuzunun kırılması İstanbul’un fethinde önemli bir etken olmuştur. Fatih İstanbul’u alarak güçlü olduğunu göstermiştir. Ancak Çandarlı ailesinin Bizans casusluğu konusu kabulü zor bir iddiadır.

ASIL FETİH İSTANBUL’A GİRİLDİKTEN SONRA...

-Model hükümdar İstanbul’u alarak Osmanlı’nın fetih anlayışını zirveye taşıyor. Buna bağlı olarak aynı zamanda Osmanlı fetih sistemini de tamamlamış oluyor mu?

Fetihler öncesinde de vardı, sonrasında da oldu. Ancak fetih misyonuna örnek olması açısından İstanbul’un fethi bir model ve Osmanlı’nın son fethidir. Bir çağ açılıp bir çağ kapatılmıştır. Bu kadar basit değildir. Osmanlı tarihindeki gerçek manadaki fetihlerin son durağıdır ve Fatih de fethin en güzel uygulayıcısıdır. Çünkü bu bir yeri kuşatıp orayı almaktan ibaret değildir. Öncesinde başlayan bir hazırlık ve süreç var. Tabii sadece İstanbul’a girilmesiyle fetih bitmiyor. Bir de bunun sonrası var. Aslında asıl fetih İstanbul’a girildikten sonra başladı.

-Biraz açar mısınız?

Fetihten sonra İstanbul’da 45 bin nüfus kalıyor. Bunlar evlerine kapanıp kendileri ile ilgili kararı bekliyorlar. Eli iş tutabilen nüfus şehri terk ediyor. Oysa Fatih, İstanbul’u yeniden inşa edip asıl fethini gerçekleştirmek istiyordu. Bunun için bir amanname yayımlar; “Fetih tamamlanmıştır; şehri terk edenler gelip evlerine, iş yerlerine yerleşebilirler, malları ırzları ve namusları devletin teminatı altındadır.” der. Birinci adımdan sonra İstanbul’da yoğun bir şekilde iskân faaliyeti başlatılıyor. Fatih, ticaret erbabı Rumları, Ermenileri, Musevileri şehre yerleştiriyor. Sebebi de şehri kalkındırmak. Şehrin çiftçiyle köylüyle kalkındırılıp bir model hâline getirilemeyeceğini Fatih çok iyi biliyordu. Bu grupları sadece şehre davet etmiyor, onların burada kalmaları için de destekte bulunuyor, her türlü ihtiyaçlarını karşılıyor. Ne yazık ki Osmanlı’da bir şehri yeniden inşa edecek sayıda meslek sahibi insan yoktu. Bu nedenle Anadolu’daki Türklerin İstanbul’a gelmesine pek müsaade edilmiyor.

TÜRKLER İSTANBUL’A MÜBADELE İLE GELDİLER

-Anadolu’daki Türklere İstanbul’un kapılarının kapatılması eleştirilen bir konu. Bu minvalde Türklerin İstanbul’a gelişi çok sonraları oldu deniliyor.

O manada baktığımız zaman İstanbul’un Türkler tarafından fethi çok daha sonraları mübadele ile gerçekleşti. Hep söylenir zaten, Anadolu’yu iki paşa Türkleştirdi diye… Tehcirle Talat Paşa, mübadele ile Mustafa Kemal Paşa. Bu yüzden Türklerin İstanbul’u tam olarak ele geçirmesi çok gecikmeli olmuştur. Atatürk’ün mübadelesi Türklükten ziyade İslam esası üzerine oluşmuştu. Konya Karaman’daki Hıristiyan Türkler gönderiliyor, buna karşı Müslüman olmuş Bulgarlar, Arnavutlar Anadolu’ya getiriliyor. Fatih’in iskân meselesi fetih ile bitmiyor. Fatih batıya yaptığı seferler sonucunda ele geçirdiği yerlerdeki elit tabakayı, esnafı, sanatkârı, tüccarı İstanbul’a yönlendiriyordu.

-Başkalarını getirip onlardan şehrin yeniden imarını sağlamalarını beklemek çok zor olmamış mı?

Ulemanın ve din adamlarının psikolojik desteğini inkâr etmemek gerekir. Akşemseddin bu sürece önemli katkı sağlamıştır. İskân faaliyeti ile birlikte bir de imar faaliyeti var. Şehirlerin yeniden inşası, bedestenlerin, medreselerin yapılması çok önemlidir. Fatih sadece kendisi bu konuda çalışmamış aynı zamanda vezirlerini ve saraydaki bazı aileleri de yönlendirmiştir. Şehir yeniden dizayn edilerek mahalleler kuruluyor. Fetihten sonra şehrin nüfusu tam üç katına çıkıyor. İstanbul yeni bir kültür ve medeniyetin merkezi haline geliyor. Bu vesile ile batıdan buraya büyük bir beyin göçü yaşanıyor. Fatih’in asıl başarısını iki ana konuda değerlendirmek gerekir.

-Nedir bunlar?

Birincisi zihniyet değişikliğidir. Mesela iskân faaliyeti bir zihniyet değişikliğidir. Bu zamana kadar böyle bir şey olmamıştı. Ortodoks Kilisesi’nin yeniden tanzimi, Ermeni Patriği’ne yer vermesi, Hahambaşı’na aynı şekilde sahip çıkması zihniyet değişikliği ile alakalıdır. Aynı zamanda bu anlayışı topluma yayıyordu. Avrupalılar fatihin bu yönü üzerinde çok duruyor. Bu yüzden de Fatih’e farklı bir tanım getiriyorlar. Onlar açısından Osmanlı’nın ilk altı padişahı kraldı, yedincisi yani Fatih Sultan Mehmet imparatordu. Krallıkla imparatorluk çok farklı şeylerdir. Sultan ile padişah gibi. Bu unvan söz konusu zihniyet değişikliği ile ilgilidir ve çok önemlidir.

-İkinci değişiklik nedir?

Teşkilatlanma anlamında yaptığı hamleler ve adımlardır. Kurduğu teşkilat çok önemlidir. Amanname bu açıdan ilk adımdır. Burada özü itibariyle bir cihan imparatorluğu tasviri var. Fetih bir teşkilat hâline geliyor. Fatih birçok kaleyi ileride problem olmasın diye yıktırıyor. İlim hayatı da bunun bir parçasıdır. Fatih eğitimin sekteye uğramaması için elinden geleni yapıyor. Çok büyük bir düzenleme yapıyor ve devletin yapısına, işleyişine kadar bunu yayıyor.

-Fatih İstanbul’u aldıktan sonra Osmanlıyı yeniden mi kurguluyor?

Evet… Baştan aşağıya bir yapılanmaya gidiyor. Ancak bunları yaparken geçmiş mirası karalayıp inkâr etmiyor. Babası 2. Murat’ı unutmuyor. Fetih siyasetini büyük dedesi Yıldırım’dan alıyor. Babası ve dedesi devleti yeni fetihlerle büyütüp öyle yönetmek istemekteydiler ama Fatih ve Yıldırım merkezî bir yönetim sistemini benimsemişlerdi. Bunu Yıldırım yapamayınca Fatih yapıyor. Bu büyük bir güç ve dinamizm ister. Yeniden bir devleti inşa etmek anlamına geliyor. Bu manada Fatih Osmanlı’yı yeniden dizayn edip kuruyor.

-Kardeş katli bu teşkilatlanmanın bir parçası mıydı?

Fatih ile başlayan bir şey değildir. Ancak onun zamanında da devam ediyor. Bunu tarihî arka planı ile ele almak lazım. Mülk ailenin ortak malı oluyor, baba öldüğü zaman erkek kardeşlerin hepsi eşit ve ortak hakka sahip oluyor. Bu durum devleti zafiyete uğratmıştır. Fatih Sultan Mehmet bunu kanunnameye koyuyor. Tarih bilenlerin bu kararı hemen yadırgamamaları gerekir. Fatih’teki cihan hâkimiyeti fikrine ters bir durum değildir. Kardeş katli meselesinde ulemanın tam bir ittifakı yoktur. Maalesef bu daha sonra kötü kullanılıyor. 3. Mehmet’in 19 küçük şehzadeyi boğdurması izahı olmayan bir durumdur.

OSMANLI’DA GERÇEK TARİHÇİLİK FETİH İLE BAŞLADI

Osmanlı’da tarihçilik bir sorundu. Bu durum aslında İslamiyet’ten itibaren problemliydi. Tarihler olaylardan yıllar sonra kaleme alınıyordu. Birebir bir tarih aktarımcılığı yoktu. Tarihçiler pek gelişmiş değildi. İstanbul’un fethinden sonra batılı tarihçilerin izlediği metot takip edildi ve tarihçilik geliştirilmeye başlandı. Osmanlı tarihçilerin İstanbul’un fethine dair yazdığı üç tarihî kaynak var. Dursun bey tarihi bunlardan biridir. Detaylı olmayan bu tarih eserlerine karşın batılı tarihçiler daha derin ve kapsamlı çalışmalar yapmışlar. Detayları Bizans ve Memluk kaynaklarından öğreniyoruz. İstanbul’un fethi ile gelişen tarihçilik 2. Beyazıt döneminde zirveye çıktı. Osmanlı tarihçiliği bu dönemde altın çağını yaşar.

Aksiyon
Yayın Tarihi : 29 Mayıs 2007 Salı 11:22:51


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?