Adından anlaşılacağı gibi adaların en büyüğü ve en olağanüstüsü. Olağanüstü; çünkü adalar doğasının tüm vahşi yeşilini ve görkemli/hüzünlü mimari yapısını size sunarken, kentin nimetlerinden de yararlanmanızı en çok sağlayan ada...
Mesela çeşitli banka şubeleri ve "ATM"lerinde günlük efektif "mesainizi" harcayabilir ve yine de adada olmaktan mutlu olabilirsiniz.
Görkemli ama hayli pahalı çarşısında kuşsütü dahil her türlü arzunuzu tatmin edebilirsiniz. Ya da Deniz otobüsü iskelesinden sola doğru bir kilometreboyunca uzanan sahil lokantalarında her türden gastronomik kaprisiniz hoşgörüyle karşılanacaktır; tabii hatırı sayılır bir hesap karşılığında... Günahlarını almayalım: Boğaziçi lokantalarıyla kıyaslandığında yine de mütevazı kalacaklardır.
Günübirlikçiler içinse gerçek bir cennet Büyükada. iskeleden yürüyerek 40 dakika uzaklıktaki -faytonla 15 dakika- Dil Burnu size en güzel çam korusunu ve en güzel denizi bir arada sunuyor. Kayalıklardan korkmuyorsanız tabii.
Laf aramızda, size zarar verecek bir deniz yaratığı asla yok bu kıyılarda. Ama siz onlara zarar verebilirsiniz; çöplerinizle... Ada çevresince, Yörük Ali dahil, çeşitli plajlar var. Plaj dediysek kum sanmayın, taşlık ve çakıllık ama temiz ve güzel.
Görülecek mekânlara gelince, Leon Troçki'nin, Lenin tarafından kovulunca Türkiye'ye gelip yaşadığı ev ve Aya Yorgi Manastır ve Kilisesi'nin özel bir yeri var:
Her yıl 23 Nisan ve 24 Eylül günlerinde sayısız mü'minin -her dinden insan var aralarında- 200 metrelik bu tepeyi soluksuz tırmanıp kiliseye ulaştığını ve inancı doğrultusunda dua ettiğini, niyet tuttuğunu ya da şifa umuduyla siyah cüppeli bir Ortodoks papaza kendisini okuttuğunu görebilirsiniz ki bu okutanlar arasında İslami kabul edilen giysiler içindeki kadın ve erkekler de azımsanmayacak bir yüzde oluşturur.
Deniz mavi, hayat güzel, satırlar az ve adalar çok... çok güzel... Her şeyiyle güzel... Yazlıkçısıyla, kışlıkçısıyla, günübirlikçisiyle, her din ve mezhepten insanıyla...