22
Mayıs
2024
Çarşamba
ADALAR - İSTANBUL
Belediye Sayfaları

Şiirlerle Adalar'da gezinti

istanbulburda.com Adalar'da Şiir Gezintisi başlığıyla ilginç ve hoş yazılar yayınlıyor... Adalar şiiri, şiir de Adalara renk veren cennet..


Şiirlerle ada yolculuğumuzu kaldığımız yerden sürdürüyoruz. Büyükada’da vapurdan inip iskelenin sol tarafına doğru yürüyoruz. Bu yol, Çınar Meydanı’ndan geçip Maden’e gider. Maden’de ada şairi olarak tanınmış, ünlü çevirmen-yazar Mina Urgan’ın babası Tahsin Nahit’in evi vardır. Tahsin Nahit’in birçok yapıtında Adaların sözü geçmektedir:

“Ada’nın çamlığında nisyandı
Onu gördüm...Ne hoş hıramandı.
Karşıdan baktı, gözlerim yandı,
Şarkın ahu kadınlarındandı...”

Tahsin Nahit’in Yaz şiirinde de, Ada yaşamı ve Maden’deki evin tanımlanışına rastlıyoruz:

YAZ
Ada’nın çamlı, güzel sahili üstünde, zarif
Bir güzel Lane-i sevda..bu küçük köşk, bu latif
Yuvanın her tarafından, gece gündüz mürgaan
Pür meserret uçuşurlar ve öterler; o zaman
Bu saadetli, meserretli, güleryüzlü eve
Mütemadi dökülür hep uçuşan bir nağme.
Çamların hoş kokusuyla karışan bir rüzgar,
Daima ordaki sakinlere sıhhat yollar.
Gün doğarken bu güzel sahile bir buse gelir;
Sanki atlas sular üstünde periler gezinir!
Güneşin pembe ufuktan süzülen envarı,
Başka bir belde-i sevdada açan ezharı
Bu güzel lane-i hülyaya meserretle döker;
Ve gelir burda yatar ruhları şefkatle öper.
Aşık oldum bu zarif laneye ruhen güzelim,
Sen de sevdinse; evet, gel de beraber gezelim.

Tahsin Nahit’in bu çağrısına dönemin genç edebiyatçıları büyük bir sevinçle yanıt verirler. Kimler yoktur ki aralarında! Yahya Kemal, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sadrettin Celal, Celal Sahir; genç tiyatro sanatçısı Bedia Şekip (Muvahhit) ve daha pek çok genç sanatçı...


Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları’nda bu evdeki ve ada çamlıklarında geçen günlerini şöyle anlatır:

“Tahsin Nahit’le eşinin konukseverliği dedim. Çünkü, onların Maden’deki evi hepimizin toplantı yeri ve cazibe merkeziydi. Tahsin Nahit her şeyden önce, Adalar, ada çamlıkları, ada mehtapları şairi olarak tanınmış, hanımı ise Büyükada’da doğup yetişmişti ve diyebilirim ki, bize Ada’nın güzelliklerini öğreten, Ada’yı sevdiren de onlar olmuştu.

Ama, Büyükada derken sakın bugünkü milyoner işadamları ve Twistçi gençler adasını gözönüne getirmeyiniz. Hele, cazbantlı gazinolarla otelleri hayalinizden bile geçirmeyiniz. Bu, bir vakitler uzun saçlı, solgun benizli şairlerimizin tatlı hayallere daldığı ve sevdalılarla sevgililerin ay ışığında birbirlerini arayıp çam ağaçlarının ‘nefti gölgeleri’ altında buluştukları bir yerdi ve buranın romantik havasını o devir edebiyatımıza sindiren de Celal Sahir’le Tahsin Nahit’in şiirleriydi.” 

Bir süre sonra bu şiirlerin arasına, değişik sesi ve söyleyişiyle bir başka şairin sesi katılır. Bu, Yahya Kemal”in sesidir. Ada’ya yerleşmiş olan Yahya Kemal de, adanın güzelliklerinden, adanın büyülü ortamında yaşanan sevdalardan etkilenip dizeler düşürmüştür:

ŞARKI
Şen şarkıların durduğu bir lahza kenarda,
Yad et ki seviştikti ilahi Adalar’da.
İçlen, soğuk ellerle hazin alnını sar da,
Yad et ki seviştikti ilahi Adalar’da.

Ey şimdi ela gözleri süzgün, sesi şakrak!
Kumral saçın üstünde görürsen iki, üç ak,
Çık kuytu hıyabanlara, al bir kuru yaprak,
Yad et ki seviştikti ilahi Adalar’da.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal’i anlatırken, en çok Büyükada çamlıkları altındaki yaşanmışlıklardan sözetmiş. Bu anılardan birinde, ünlü ozana bir şiir esinlendiren olayı şöyla anlatıyor:

“Bazı akşamlar, Dil’de bilmem hangi kır meyhanecisinin, müşterileri eğlensin diye kurduğu salıncaklarda onlarla birlik, çocuklar gibi kolan vurduğumuz olurdu. Bu çeşit eğlencelerimizin birinde erkek arkadaşlarımızın en yaşlısı Yahya Kemal’le kadın arkadaşlarımızın en genci Bedia Şekip (ilk evlenişinde Bedia Muvahhit adını alan ünlü sahne artistimiz) öylesine bir havalanmışlardı ki, bu sefer, Bedia Hanımın başından yalnız örtüsü değil, sırtından maşlahı da sıyrılıp uçmuştu. O anda, her bakımdan başının döndüğü şüphe götürmeyen Yahya Kemal, ‘Aman, maşlahınız uçtu!’ diyeceği yerde, ‘Aman, cibinliğiniz uçtu!’ diye haykırınca hepimiz homerik bir kahkahayla gülmeye başlamıştık.”
Bu salıncak safası Yahya Kemal’e şu şiiri yazdırır:

ŞARKI
Dalgın geceler! El ele geldik yarınızda,
Sallandık o şen kızla salıncaklarınızda.
Hummalı denizlerden esen rüzgarınızda,
Sallandık o şen kızla salıncaklarınızda.

Ben gün gibi yorgun, o sebular gibi ince,
Birdenbire düşdük gibi bir gizli sevince;
Gezdik, yürüdük yanyana rüzgarlar esince;
Sallandık o şen kızla salıncaklarınızda.

Birlikte gezilip salıncakta sallanılan bir günü anlatan bir şiir de Hamamizade İhsan’dan:

“Dağıldı hep Ada’lardan füsun-ı şi’rü semen
Hamakta sallıyorum ey güzel çocuk seni ben
Utanmasın mı bu şeb gökte mahi şu’le feken
Hamakta sallıyorum ey güzel çocuk seni ben.”

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun anlatılarında; Yahya Kemal’in bazen aşkı, bazen hicvi, bazen hüznü söyleyen dizelerinin arka planını görürüz. “Bir gece yarısı, Maden tarafındaki kumsalda uzun gezintilerle geçirdiğimiz bir yaz gününün yorgunluğunu gidermek için sessiz, hareketsiz, yere serilmiş dinleniyorduk. Böyle ne kadar zaman geçti bilmiyorum, birdenbire Bedia Şekip’in ‘Aman, hararetten bayılacağım; bana bir bardak su, bir bardak su..’ diye haykırdığını işittik. Bulunduğumuz noktada, hele o saatte, bir bardak şöyle dursun, bir damla su bulmak bile değme yiğidin karı değildi.”
Evet, ama gruba yeni katılmış olan Sadrettin Celal bunu bilmemektedir. Üstelik genç kıza hayrandır. “Ben ne yapar yapar size su bulurum!” diye fırlar ve yola koyulur. Uzunca bir süreden sonra geri geldiğinde Yahya Kemal, usulca şu beyiti mırıldanmaktadır:

“Sadri Bedia aşkına tek bekletir bizi
Eşşek sudan gelinceye dek bekletir bizi”

Evet sevgili dostlar, bugünlük de bu kadar. Bir sonraki yazıda şiirlerle Büyükada yolculuğumuz sürecek. Hoşçakalın; şiirsiz, kitapsız kalmayın.

istanbulburda.com
Yayın Tarihi : 20 Kasım 2007 Salı 14:21:36
Güncelleme :20 Kasım 2007 Salı 14:31:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?