Cağaloğlu'ndan, "Babıali"den çıktığımızdan beri, Sultanahmet'i de unutmuştuk. Oysa Sultanahmet bizim rahatlama meydanımızdı; gazetede bunalınca, sıkılınca, işler iyi gitmeyince ya da bazılarıyla dalaşınca soluğu Sultanahmet'te alırdık. Bir tarafta Ayasofya, karşıda Sultanahmet Camii... Hele köftecide çift porsiyon köfte, bol sirkeli piyaz, üstüne de irmik helvası, hazmetmek için Sultanahmet Meydanı'nda tur atmamak olur mu?
Geçen yıl yolumuz düştü. Duyup okuyorduk, ramazanda Sultanahmet şenlikleri yapılıyordu, aylardan ramazandı, iftar topu atılalı da çok olmuştu...
***
Bu muydu Sultanahmet Meydanı? Bu muydu Kurtuluş Savaşı'nın ilk kıvılcımının parladığı işgal altındaki İstanbul'da, Halide Edip'in zalimlere kafa tutan konuşmasını yaptığı Sultanahmet Meydanı...
Bir rezillik, bir rezalet!
Zor kaçtık, bir daha da adını bile anmadık, çok şey gibi Sultanahmet Meydanı'ndaki anılarımızı da belleğimizin gerisine attık, umudumuzu kesmiştik.
Çünkü bizim "rezalet" dediklerimiz yaşadığımız günlere o kadar uygundu ki!!!
***
Meğer değilmiş, bizim gibi "rezalet" diyenler de varmış...
"Eminönü Platformu" diye bir grup kurulmuş, sivil toplum örgütleri, bu rezilliğe karşı çıkıyorlar.
"Ramazan şenlikleri"ni bir de onlardan dinleyin:
"Son on yıldır Sultanahmet Meydanı, ramazan ayında yapılan şenliklere de ev sahipliği yapmaya başladı. Ne var ki bu şenlikler bulunduğu yere yakışmayan, bölgenin evrensel niteliği ile bağdaşmayan özellikler taşımaktadır. Ramazan şenlikleri, 30 gün boyunca iftardan önceki saatlerden, sahur vaktine kadar sucuk köfte, ızgara tezgâhlarının yaydığı duman ve kokular içinde, tarihi eserlerin etrafına ve içine yerleştirilmiş, köhneleşmiş birtakım lunapark trenlerinin, plastik Amerikan rodeo standlarının ve daha pek çok işlevsiz nesnenin binlerce ziyaretçi tarafından algılanmaya çalışıldığı bir etkinlik türüdür."
***
Bu tarifin, bu anlatımın eksiği var, fazlası yok...
"Eminönü Platformu" anlattıklarının lafta kalmaması için fotoğraflarla da süslemiş!!!
Ne süs ya!
Mesela "Sultanahmet Meydanı'nda, ramazan şenliklerinde yiyecek satan bir barakada, salatanın nasıl yıkandığını" gösteriyorlar...
Birinci fotoğraf: "Adamın bir elinde marul, önünde yarım tencere su, biri siyah, biri beyaz çöp kutusu."
Resimaltı:
"4 kasa marul, 2 kasa domates, yarım tencere su ile yıkanmakta."
İkinci fotoğraf: "Adam eğilmiş, marulu tencerenin içine sokmuş."
Resimaltı:
"Önce marul, yarım tencere su içine bir kere daldırılır."
Üçüncü fotoğraf: "Adamın elinde marul, yarım tencere suda yıkanmış."
Resimaltı:
"Bir kere suya daldırılıp çıkarılan marul su kaybını önlemek için aynı tencereye silkelenir."
Dördüncü fotoğraf: "Ustamız işbaşında elinde bıçak marulları doğruyor, salata yapıyor."
Resimaltı:
"İyice silkelenmiş marullar, mutlu bir şekilde doğranarak tencerenin yanındaki hurda plastikten çöp tenekesi olarak kullanılmak için imal edilmiş, büyük siyah plastik kovaya, iftarda vatandaşımıza servis edilmek üzere doldurulur. Afiyet olsun!.."
***
Pislik, çöplük, soytarılık, bunun adı şenlik...
Bize kalsa, hemen yok ederiz ama "Eminönü Platformu" yine de insaflı, şenliklerin bundan böyle daha özenli ve dikkatli planlanmasını öneriyor.
Ah iyi niyet ah!
Cehenneme giden yolun da, iyi niyet taşlarıyla döşendiğini söylerler.