4
Mayıs
2024
Cumartesi
İSTANBUL - İSTANBUL
Belediye Sayfaları
Nufus
12.573.836
Yüz Ölçümü
5.220
İlçe Sayısı
41
Vali
Nufus
0
Yüz Ölçümü
0
Belediye Sayısı
1
Köy Sayısı
0
Kaymakam

İstanbul Kara Surları

Bu surlar Yedikule’den başlayıp Blakhernai Sarayı’nı içine aldıktan sonra Haliç’e bağlanmaktadır. II. Theodosius’un yapımını başlattığı bu surlar fetihe kadar çeşitli ilavelerle devam etmiştir. Fetihten sonra da Fatih Sultan Mehmet tarafından da bazı ilaveler yapılmıştır.

Kara surları iç içe üç kademeli yapılmıştır. Önde bir hendek (taphros) onun arkasında dış veya ön sur (mikron teichos) ve onun arkasında genişliği 3–8 m. arasında yüksekliği de 11–13 m. yi bulan iç veya arka sur (mega teichos) vardır. Hendeklerin içinin su dolu olup olmadığı devamlı bir tartışma konusu olup, kesin bir sonuca varılamamıştır. Bu hendeklerin bir kısmı Osmanlı döneminde sebze bostanlarına dönüştürülmüştür. İç sur duvarlarının 50 ile 75 m. arasına da bir burç yerleştirilmiştir. Bu burçlar kare, dikdörtgen veya yuvarlak plânlı olup, yükseklikleri de ortalama 24 m.dir. Bu burçlar sur bedeninden 10–11 m. ileri taşar ve içleri 2–3 katlıdır, üstleri ise kubbe veya tonoz ile örtülmüştür. İç sur ile dış sur arasında 12–15 m. genişliğinde bir düzlük arazi bulunmaktadır.

Dış surların bedeninde 4 m. kadar ileri taşan 9–10 m. yükseklikte, genişliği ise 4–5 m. olan kare veya yarım daire plânlı burçlar bulunmaktadır. Kara surlarının üzerinde 96 adet burç bulunmaktadır. Surlar kazamat olarak isimlendirilen sandık duvar tekniğinde olup, 1 m. kalınlığında ve 8 m. yüksekliğindedir. Bu kazamat denilen duvarların iç kısımlarında silah deposu olarak kullanılan küçük odacıklar yer almaktadır. Sur duvarlarındaki taş sıralarının arasında beş sıra tuğla hatıllar yerleştirilmiştir. İki tarafı bu teknikteki surun içi moloz taş ile doldurulmuştur.

Sur bedenlerindeki askeri amaçlı kapıların yanı sıra Ana Kapı olarak anılan merasim kapıları da bulunmaktadır. Askeri amaçlı kapıların bazıları fetihten sonra örülerek kapatılmış, bazı yerlere ise yeni kapılar açılmıştır. Kapılar sur duvarında 5–6 m. genişliğinde bir hafifletme kemeri altında yer almaktadır. Bunlardan sivil amaçlı olanlarının içleri mermer kaplıdır. Bu kapılar şehirden çıkıştaki ana yolların üzerinde açılmışlardır. Kapı kanatları ise ağır ahşap ve bronz kaplıdır. Bu kapıların iç tarafından çift taraflı merdivenlerle surun üstüne çıkılmaktadır. Burçlara ve sur bedenine çıkan seğirdim yoluna çıkan merdivenler genellikle kapıların iki yanına yerleştirilerek zayıf noktalardaki duvarların kalınlaşması sağlanmıştır.

İstanbul’u batıdan kuşatan ve günümüze kadar gelebilen kara surlarının yapımına, II. Theodosius (408–450) zamanında başlanmıştır. A.M.Schneider ön surların 423–428 arasında bitirildiğini ileri sürmektedir.

Bu kara surlarının Ortaçağın en kuvvetli güvenlik duvarı olduğu kabul edilmektedir. 447 depreminde bu surların 57 burcunun ağır hasar gördüğü ve 60 günde onarıldığı bilinmektedir. Bu onarıma ait Konstantinus’un yazdırdığı kitabe Mevlevihane Kapısı üzerinde bulunmaktadır. 554’deki depremde ise Haliç surlarının kara surları ile birleştiği Regium Kapısı’ndan itibaren büyük zarar görmüş ve II. Iustinianus (565–578) tarafından 565–570 yılları arasında onarılmıştır. Arap akınları sırasında 669 ve 674–680 yıllarında şehrin korunması için İmparator II. Iustinianus tarafından sağlamlaştırılıp bazı ekler yapılmıştır. 717–718’de Arap komutanı Mesleme’nin ordularına karşı koymak için, III. Leon’un (717–741) halktan topladığı vergilerle surlar takviye edilmiş ve Araplar tarafından aşılamamıştır.

Surların 740 depreminde çok zarar görmesi üzerine İmparator III. Leon bu surların onarımı için gerekli parayı sağlamak için özel bir vergi koymuştur. X. ve XI. yüzyıllarda meydana gelen depremlerde hasar gören sur bedenleri ve kapıları I. Komnenos tarafından onarılmış, bazı kapılar güvenlik açısından kapatılmıştır. Kapatılan kapılardan birisi de Ksylokerkos (Belgrad) Kapısı’dır. Latin istilası sırasında surların burçlarının bazıları tahıl ambarları olarak da kullanılmıştır. 1354 depreminde tekrar zarar gören surları V. Ioannes Palaiologos onarmıştır.

İstanbul’un fethi sırasında surların büyük bölümü yıkılmış ve kapılar da büyük zarar görmüştür. Fatih Sultan Mehmet 1458’de surların tamamını onartmış ve Altın Kapı’nın arkasındaki Yedikule İç Kalesi’ni inşa ettirmiştir. 1509 depreminde zarar gören surların onarımı 1510’a kadar devam etmiş ve Mimarbaşılar Bali ve Mahmud Ağaların yürüttüğü onarım projesi ile giderilmiştir. Sadrazam Boynueğri Mehmed Paşa tarafından 1635’de büyük bir onarım ve temizletilmiştir. 1690 ve 1719 depremlerinden sonra Sadrazam Damat İbrahim Paşa tarafından onarılmıştır. 1754, 1766 ve 1894 depremlerinde bazı yerleri yıkılan surlar bu tarihten sonra pek önemsenmemiş, hatta taşları civardaki evler tarafından malzeme olarak kullanılmıştır. 1870-1873’te Tren yolu ve Sirkeci Garı’nın yapılması sırasında Topkapı Sarayı önündeki bölümün bir kısmı yıkılmıştır.

UNESCO’nun da işbirliği çerçevesinde, Taç Vakfı ve İstanbul Belediyesinin ortak çalışmaları ile 1980’den itibaren kısım kısım surların yenilenmesi ve restorasyonu yapılmakta olup, bu çalışmalar halen de devam etmektedir.

Kara surlarının Haliç’e doğru inen ve Eğrikapı yakınındaki bölgede burçların içinde irili ufaklı zindanlar açılmıştır. Bunlardan en önemlisi Anemas Zındanı’dır. Girit Adası’nın Arap idaresinde bulunduğu sıradaki idarecisi olan Abdülaziz el-Kuturbî isimli Arap kumandanı Girit’in düşmesi üzerine Bizans’a getirilmiş ve Hıristiyanlığı kabul ederek burada yerleşmiştir. Oğullarından biri olan Mihael Anemas Bizans ordusunda yüksek rütbeli bir askerken I. Aleksios Komnenos’u devirmek isteyen bir komploya karışmış gözlerine mil çekilip hapis cezası almıştır. Aleksios Komnenos’un kızı Anna Komnena onun kör edilmesini engellemiş ve bir kulede ömür boyu hapsedilmesini sağlamıştır. İşte Anemas’ın hapsedilip ömrünü tamamladığı bu kuleye sonradan Anemas Zindanı adı verilmiştir. Bu kule uzun zaman üst rütbeli kişilerin hapsedildiği yer olarak tarihe geçmiştir. Bir isyanda tahtını kaybeden İmparator I. Andronikos (1183–1185) korkunç işkencelerle öldürülmeden önce burada kısa bir süre hapsedilmiştir. II. İsaakios Angelos 1195’de kardeşi tarafından tahttan indirildiğinde gözlerine mil çekilmiş ve buraya hapsedilmiştir. Oğlu genç Aleksios Haçlı şövalyelerini babasını yeniden tahta çıkarmaya ikna etmiş ve böylece II. İsaakios kısa bir süre tekrar Bizans tahtına çıkmıştır. Latin istilası sırasında bu zindan-kule hapishane işlevini sürdürmeye devam etmiştir. V. İoannes Palaiologos’un oğlu Andronikos babasına karşı bir ayaklanma düzenlediği iddiasıyla buraya hapsedilmiş, bir süre sonra 1376’da buradan kaçmayı başaran Andronikos bu kez babası ve kardeşi Manuel’i buraya hapsettirmiş ve IV. Andronikos Palaiologos (1376–1379) adı ile tahta çıkmıştır.

Blakhernai Sarayına ait olan bu mahzen ve kuleler oldukça geniş bir kompleks meydana getirmektedirler. Bu kulenin bitişiğinde Isaakios Angelos Kulesi vardır. Bu kulelerin içinden aşağıdan yukarıya doğru bağlantıyı sağlayan rampalar vardır.

Kulelerin üst kısımları ikamete uygun biçimde hazırlandıkları kemerli pencerelerinden ve bir dizi sütun gövdelerinden anlaşılmaktadır. Bu sütunlar büyük ihtimalle bir balkonu taşıyor olmalıdır. Isaakios kulesinin üzerinde İmparatorun adını taşıyan 1186 tarihli bir kitabe bulunmaktadır. Bu iki burcun temelleri taştan çok kalın bir kılıf içine alınarak takviye edilmişlerdir. Büyük bir ihtimalle bu takviye üstteki terasta XVI. yüzyılda yapılmış olan İvaz Efendi Camisi’nin yapımı sırasında yapılmıştır. Üzerleri beşik tonozla örtülü bu kulelerin arkasında eski bir sur duvarı önüne on dört bölümlü, iki katlı zindan olarak kullanıldığı sanılan bir alt yapı eklenmiştir. Bu karanlık hücreler dış duvarlardaki dar mazgallar ile havalandırılmakta ve aydınlatılmaktadır.

Kara Surlarının Kapıları

Surların Marmara tarafından başlayarak sırasıyla devam eden kapıları olmakla beraber, iki sur arasında ve önündeki hendek ile bağlantıyı sağlayan askeri amaçlı tali kapılar da bulunmakta idi. Ana kapıların isimleri ise sırasıyla şöyledir:

Altın (Yaldızlı) Kapı (Porta Auera)

Altın Kapı, Bizans döneminde günlük kullanıma kapalı sadece İmparatorluk törenlerinde kullanılan bir kapı idi. Trakya’dan gelen Via Egnatia yolu bu kapıdan geçtikten sonra kentin Mese denilen ana caddesinde devam edip ve Ayasofya önünde son buluyordu. II. Theodosius’un kara surlarını yaptırırken bu kapıyı da surlarla bir bütün olarak 439’da inşa ettirdiği ileri sürülmektedir. Kapı adını altın yaldızla kaplı görkemli kapılarından almıştır.

İmparatorluk Kapısı olarak adlandırılan üç gözlü bir zafer takını andıran bu kapıdan İmparatorlar zafer alaylarının başında kente girerlerdi. Halkın kullanması için de bu kapının az ilerisinde bir kapı daha açılmıştı ki bu Yedikule Kapısı’dır. Osmanlı döneminde bu kapı Yedikule hisarına döndürülmüştür. Üç gözlü kapının ortasındaki büyük yuvarlak kemerin dış yüzünde Latince bir kitabe bulunuyordu. Bu kitabeyi Fransız araştırmacı Charles de Cange XVII. yüzyılda yerinde bulunduğunu ve üzerinde şu metin yazılı olduğu belirtmiştir:

“ Avea Saecla Gerit Qui Portam Constrvit Auro (Kapıyı altın olarak yaptıran altın bir devir yarattı).”

Kapının iç tarafındaki kitabede ise;

“Haec Loca Thevdosivs Decorat Post Fata Tyranni (Tiranı yok ettikten sonra Thodosius burayı süsledi).”

Bugün bu kitabelerin tutturulduğu kenetlerin oyukları duvarda görülebilmektedir. 19.40 m. yüksekliğindeki bu kapının iki yanında ileriye doğru 16.87 m.lik çıkıntı yapan kare plânlı iki kule bulunmaktadır. Bu üç gözlü tören kapısı çok muntazam işlenmiş,1.90 m.eninde, 0.37 m. yüksekliğinde ve 0.95 m. kalınlığında bloklar halinde yontulmuş Marmara mermeri ile kaplıdır. Üst kısmı mermer korkuluklu bir terasla çevrili olup, üzerlerinde Roma kartallarının bulunduğu eski gravürlerde görülmektedir. Kapının üzerinde Romalı bir kumandan giysisiyle ayakta Thodosius’un heykeli bulunmakta idi. 740 depreminde bu heykel düşmüştür.

Altın kapı Bizans İmparatorluğu’nun sonlarına doğru eski görkemini kaybetmiştir. İmparator V. İoannes Palaiologos buradan düşen taşları civardaki kiliselerin onarımında kullanmıştır. Daha sonra ise bu kapı bir kaleye dönüştürülmek istendiğinden içleri doldurulmuş ve yan dikmelerin yerleri değiştirilmiştir. Soldaki girişin dolgusunda kullanılan taş ve tuğla tekniğinin XIII-XIV. yüzyıllara ait Bizans duvar örgüsü tekniğinde olduğu görülmektedir. Kapının iki yanındaki duvar yüzeylerinde daha eski bir yapıdan çıkarılan mermer konsol ve sövelerle içlerine yerleştirilmiş antik bir devire ait tanrı ve tanrıçaları gösteren kabartmaların olduğu on iki adet mermer levha yerleştirilmiştir. Bu levhalar 1621–1628 yılları arasında İngiltere elçisi olarak İstanbul’da bulunan Sir Thomas Roe tarafından götürülmek istenerek yerlerinden sökülmüştür. Ancak çevre halkının karşı koyması sonucu götüremeyip söktüğü levhaları yerde bırakmak zorunda kalmıştır. Fakat ne yazık ki o zaman bunlar toplanamamış ve dağılarak kaybolmuşlardır. Bazı parçaların birtakım Batı müzelerinde ve özel koleksiyonlarda olduğu bilinmektedir. Günümüzde bu çerçevelerin kalıntıları görülmektedir.

1894 depreminde kulelerin üst kısımları büyük zarar görmüş, güney kulesinin yukarı kısmındaki mermer kaplama ana gövdeden ayrılmış olup, 1960’da Mimar Cahide Tamer’in restorasyonuna kadar bu şekilde kalmıştır. Bu restorasyon sırasında eksik kısımlar kısmen orijinaline uygun bir şekilde yapılıp Altın Kapı’nın içi, geçitleri ve döşemesi temizlenmiştir. Ancak bu çalışma sırasında evvelce burada var olduğu bilinen Theodosius, zafer tanrıçası Nike ve Roma kartallarından kalan hiçbir parçaya rastlanmamıştır.

Belgrad Kapısı (Porta Ksilokerkos)

Yedikule’deki bu kapı, içeriden surlara çıkmak üzere yapılmış ikinci büyük askeri kapı olup, V. Yüzyıla aittir. Osmanlı döneminde önem kazanmış ve kullanıma açılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman Belgrat’ı fethettikten sonra yanında getirdiği esnafı buraya yerleştirdiği için bu isimle anılmaktadır.

Yedikule ile Belgrad Kapı arasında 11 burç vardır. Sekizinci burcun üzerinde III. Leon ve oğlu V.Konstantin’in burada yaptığı onarımları anlatan kitabeleri yer almaktadır. VIII. İoannes Palaioloğos’da 1434’de bu kapıyı onartmıştır.

Silivri Kapısı (Porta Pege)

Belgrad Kapı ile arasında 13 burç vardır. Silivri yolunun başlangıcında olduğu için daha sonra bu isimle anılmıştır. Ön sur ile ana sur arasındaki peribolos içinde yer almaktadır. İstanbul’daki Latin istilasına, bu kapıdan gizlice giren komutan Aleksius Stategopulos son vermiştir.

Kapının 200 m. kadar uzağında ise I. Leon tarafından yaptırılan “Balıklı Ayazması” bulunmaktadır. Bu ayazma ve fetih ile ilgili şöyle bir öykü bulunmaktadır. Bu öyküye göre;

“Fetih sırasında bu ayazmadaki keşişler tavada balık kızartıyorlarmış. Türklerin şehre girdiği haberini getiren birine keşiş “ tavada kızaran bu balıklar canlanmadıkça buna inanmam” cevabını vermiş. Rivayete göre bu söz üzerine balıklar tavadan ayazmanın suyuna atlamışlar.” O günden beri de bu ayazmanın suyunda balık bulunduğu ileri sürülmektedir. Ayrıca bu yüzden de esas adı “Pigi” olan bu ayazma “Balıklı” olarak anılmıştır.

1509’da 49 kulenin zarar gördüğü depremden sonra Mimarbaşı Ali bin Abdullah ve yardımcıları olan Bali ve Mahmud’un sürdürdüğü onarım çalışmaları ile yenilenmiş ve bu kapının üzerine 1510 tarihli bir onarım kitabesi konmuşsa da bu kitabe günümüze gelememiştir. Kitabenin bulunduğu yer bugün boş durumdadır. 1987 yılında restorasyon projesi kapsamında burası da ele alınmış ve onarılmıştır. Bu restorasyon sırasında burada iki bölümden oluşan ve içinde beş adet lahdin bulunduğu bir hipoje (mezar odası) çıkarılmıştır.

Kalagru Kapısı (Porta tou Kalagru)

Bizans devrinde Pege ile Rhesium kapıları arasındaki askeri bir küçük kapı idi.

Mevlevihane (Mevlana) Kapısı (Rhesium, Porta Rhegion)

Yuvarlak kemerli askeri kapılardan biri olan bu girişin üstündeki bir kitabede İmparator Iustinianus’un karısı Sofia ve Komutan Narses tarafından onartıldığını yazan bir kitabe vardı. Eski kaynaklara göre bu kapının üzerinde XIV. yüzyıla kadar yerinde durduğu söylenen, surları yaptıran II. Theodosius’un bir heykeli bulunuyordu.

Bizans’ın son dönemlerinde, IX. Yüzyılda Eyüp’e yerleşen bir Rus cemaatinin bu kapıdan girip çıkmalarına izin verildiğinden, kapıya “Rus Kapısı” adı da verilmiştir. Osmanlı devrinde ise yakınındaki Mevlevihane’den dolayı “Mevlevihane Kapısı” adı ile anılmıştır

1988’de yapılan onarım çalışmaları sırasında bu kapının dışında iç ve dış sur arasında XI.-XII. Yüzyıllara tarihlendirilen bir nekropole ait mezarlar bulunmuştur.

Top Kapısı (Porta Romanos)

Mevlevihane (Mevlana) Kapısı ile Sulukule Kapısı arasındadır. Fetih sırasında Fatih Sultan Mehmet kuşatma sırasında karargâhını buraya kurarak en büyük topları buraya yerleştirmiş ve top atışları buradan yapılmıştır. Bu nedenle de bu ismi almıştır.

Günümüzde içinden geçen caddeler yüzünden giriş kapısı ortadan kalkmış olup yan duvarların üzerindeki küçük bir tali kapı kalmıştır.

Sulukule Kapısı (Porta Pempton)

Edirne Kapısı’na en yakın olan kapıdır. Lykos Deresi üzerinde olduğu için Sulukule adı ile tanınmıştır. Fetihten sonra bu bölgeye Romanlar yerleştirilmiş olup günümüzde de bu yerleşim devam etmektedir.

Edirne Kapısı ( Porta Harisius, Andrinopolis)

İstanbul surlarının on büyük kapısından biridir. Eskiden Lykos Deresi’nin aktığı bu yer surların en alçak kısmıdır. Fetih sırasında ilk açılan kapı olduğu da söylenmektedir.

Silme bir çerçeve içerisindeki kapı dehlizinin üstü tonoz örtülüdür. Dehlizin yan duvarları kesme taştan yapılmıştır. Sefere çıkan Bizans İmparatorları bu kapıdan geçerek dışarı çıkarlardı. Aynı zamanda bu kapıyı Rumeli’den gelen tüccarlar kullanırlardı. Bu özelliğini Osmanlı döneminde de korumuş olup, bu kapının içerisinde de çeşitli dükkânlar açılmış ve esnaf yerleşimi olmuştur. Aynı zamanda bir merasim kapısı olma özelliğini de korumuş ve yabancı elçiler bu kapıdan şehre girmişlerdir.

Kara yolu ile İstanbul’a gelenlerin normal olarak güzergâhlarında bulunduğu için kolayca şehre giriyorlardı. Deniz yolu ile gelenler ise Galata’da karaya çıkıyorlar, sonra Haliç’in etrafını dolaşarak Edirne Kapısı’ndan şehre girerek bu seremoniye uyuyorlardı. İran’dan gelen elçiler ise Üsküdar’dan Beşiktaş’a geçiyor oradan da Haliç’i dolaşarak yine Edirne Kapısı’ndan şehre giriş sağlanıyordu.

Eğri Kapı (Porta Regia)

Surların son kapılarından biri olan Porta Regia askeri bir kapıdır. Şehir düşmeden az evvel son İmparator Konstantin Dragazes’in hayatta iken en son görüldüğü yerin burası olduğu hakkında bir söylence vardır.

İstanbul’un fethi sırasında en kanlı mücadelenin geçtiği yerlerden birisidir. Bu kapının civarında Bizans döneminde ayakkabı ve ordu için çizme yapan esnafın yerleştiği ileri sürülmektedir.

Blakhernai Kapısı (Ksyloporta)

Blakhernai Sarayı ve çevresindeki surlara ait sivil kapılardan biridir. Buradaki kara surlarının bir bölümü saray yapıldıktan sonra genişletilmiş ve saray ile içinde bulunduğu mahalle koruma altına almıştır.

Sağlam kulelerin yer aldığı bu surun önünde hendek yoktur. Buradaki surlar Manuel Komnenos, Herakleios (610–641) ve Leon (813–820) suru olmak üzere üç kısımdan meydana gelmektedir. 626 yılında Avarların İstanbul’u kuşatmaları sırasında buradan bir gedik açarak şehre girmek istemişlerse de başarılı olamamışlardır. Bu kapı Herakleios surunun üçüncü kulesinden sahile doğru uzanan koruma duvarında açılmış bir kapıdır. XIV. ve XV. yüzyıllara ait metinlerde buradan Ksyloporta olarak bahsedilmektedir. Bu kapı ve koruma duvarları 1868’de yıkılmıştır.

Kenthaber Kültür Kurulu

Yayın Tarihi : 4 Haziran 2009 Perşembe 11:41:34
Güncelleme :4 Haziran 2009 Perşembe 11:42:09

Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?