Doktorluk her dönem revaçta olan bir meslek. Pek çok öğrencinin hayalini süsleyen tıp fakültelerinden mezun olanlar iş bulma konusunda sorun yaşamıyor. Ama tıp fakültesine girmek de, 6 yıl boyunca okumak da hiç kolay değil. Okul bitse de eğitim bitmiyor, uzmanlıklar, mecburi hizmetler, nöbetler hekimlerin yakasını bırakmıyor. Bu meslekte "oh be, bitti" demek yok, güzel bir maaşı hak etmek öyle pat diye olmuyor, sebat etmek gerek. Ama tüm zorluklarına rağmen mesleğin verdiği tatmin duygusu hiç bir şeyle ölçülmüyor.
18 yaşında liseden mezun olan, ÖSS’de çok yüksek bir puan alarak bir tıp fakültesine girmeyi başarmış bir öğrenci düşünelim. Bu öğrencinin hazırlık okuduğu da farz edilirse 25 yaşında tıp fakültesinden mezun oluyor. Ortalama 2 yıl mecburi hizmet desek yaş 27 ediyor, Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı’nı (TUS) kazanırsa, bir 5 yılı da uzmanlıkla geçirdiği düşünülürse yaş oluyor 32, koy üstüne 2 yıl daha mecburi hizmet etti sana 34, erkekse bir yıl da askerlik yaş 35, eğer bir de yan dal yapacağım derse 2 yıl da onun uzmanlığı ve ardından yine bir 2 yıl daha mecburi hizmet yaş geldi 39’a.
6 yıl üniversite, 3 ayrı mecburi hizmet, uzmanlık, askerlik vs... nihayet bu kadar çabanın sonunda hak ettiği parayı kazanmaya başlıyor doktorlar. Doktorlukta diğer mesleklerde olduğu gibi birden bire çok para kazanmak yok, önce uzun bir yatırım dönemi gerekiyor. Tıpta eğitim ve araştırma ise hiç bitmiyor.
En büyük sorun yoğun mesai
Türkiye’de hekimlerin sorunları çok. Bunların başında da uzayıp giden çalışma saatleri geliyor. Nöbet sistemi hastaneden hastaneye değişiyor ama genelde haftada iki kez tutulan nöbetler bazen gün aşırı da olabiliyor. Örneğin Marmara üniversitesi Hastanesi’nde cerrahi asistanları 2 yıl boyunca her 48 saatin 36 saatini hastanede geçiriyorlar. Vakitlerinin çoğu hastanede geçtiğinden hekimlerin çoğu yine kendi meslekdaşlarıyla evleniyor. Boş zamanları olmadığından bir çoğunun hobisi de olmuyor.
Bir diğer problemleri de şiddet. İstanbul Tabipler Odası’nı aradığınızda çıkan telesekreterin ilk cümlesi şu oluyor: "İstanbul Tabip Odası’na hoşgeldiniz, hekimseniz ve şiddete uğradıysanız lütfen 9’u tuşlayan." Türkiye’de doktorlar ne yazık ki aksayan sağlık sisteminin sorumlusu olarak görülüyor ve sıra bekleyen, işini halledemeyen öfkeli hasta ve hasta yakınlarının şiddetine maruz kalıyorlar.
Hekimler krizde işsiz kalmadı
Mesleğin eğitiminin ve çalışma koşullarının zorluğuna rağmen, insanlara yardım etme hissi, hastaların gözündeki o minnet duygusu her şeye değiyor. Mesleğin prestiji ve tatmin duygusu (yüksek kazançlara eklenince) tıp fakültelerini her dönem en gözde fakülte yapıyor. Köklü fakültelere gelen öğrenciler genelde ilk 1.000’in içinden oluyor. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Bilgin Saydam, bunun nedenini "Herhalde tıp fakültesi iş garantisi en yüksek fakültedir" diyerek açıklıyor. Gerçekten de mesleğin toplumdaki itibarı, yaşam-ölüm, hastalık-sağlık gibi konularda bilirkişi olmak gibi cezbedici özelliklerinin yanı sıra, iş bulma kaygısının olmaması ve her yerde mesleğini icra edebilme imkanı da tıp fakültelerine olan ilgiyi artırıyor.
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. A. Özdemir Aktan da, tıbba olan ilginin artmasında 2001 ve 2008 krizlerinin de etkisi olduğunu söylüyor: "Tıp eğitimi gerçek bir meslek. Tam bir altın bilezik. Her şartta kullanılabilir, bir ekonomist, bir işletmeci şatlara bağlı olarak ilerleyebilir ya da işinden olabilir ama hekimlik öyle değil. Hiçbir hekim bu iki krizde işini kaybetmedi. İş güvencesi oldukça yüksek. Dolayısıyla çocuklar da bu mesleği seçiyor."
Diğer sorun mecburi hizmet
6 yıllık tıp eğitimini tamamlayanlar pratisyen hekim olarak mezun oluyor. Uzmanlık yapmak isteyenlerin Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı’nı (TUS) kazanması gerekiyor. Pratisyen hekimlerin de, uzman hekimlerin de mecburi hizmeti var. Süresi hizmet bölgesine göre 300 ila 600 gün arasında değişiyor. Yeni Tıpta Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği’ne göre uzmanlıklar 3 ile 5 yıl arası sürüyor ve uzmanlıktan sonra doktorları yine 300-600 net gün süren bir mecburi hizmet daha bekliyor. Yan dal uzmanlığı yapmak isteyenler de yine aynı sürelerde bir kez daha mecburi hizmet yapıyor. Öğrenciler TUS’a ilk girdiklerinde kazanma oranı 1/4.
Kazanca ve zorluğa göre seçim
Türkiye’de 103 bin hekim var, bunlardan 52 bini uzman hekimler. Üniversite hastanelerinde günde hasta görme sayısı 20-80 arası, kamu hastanelerinde ise 160’a kadar çıkıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bir hekimin hastaya ayıracağı süre ortalam 20 dakika. Bizde ise, eğer hekim hiç tuvalete gitmez ve yemek yemezse her hastaya 3 dakika ayırabilir.
Türkiye’de hekimlerin en büyük sıkıntısı çalışma koşulları; o nedenle de hekimler başta cerrahi branşlar olmak üzere daha zor gördükleri branşlardan kaçıyorlar. Göz, kadın doğum, kardiyoloji, plastik cerrahi gibi branşlar ise daha popülerleşiyor. Öğrenciler TUS’ta tercih yaparken, kazanca, nöbetlere, bölümün rahatlığına göre tercih yapıyorlar. Prof. Dr. Özdemir Aktan cerrahi branşlardan kaçışın bir diğer nedeninin de mesleki sorumluluk sigortası olduğunu söylüyor: "Artık hekimlere kaşı açılan dava sayısı artmaya başladı. Bu da hekimlerin gözünü korkuttu, çünkü bu davalar cerrahi branşlara daha fazla açılıyor."
Prof. Dr. Bilgin Saydam, önümüzdeki yıllarda kardiyoloji, onkoloji, transplantasyon alt dalları, acil hekimlik, çocuk psikiyatrisi ve genetik gibi branşların popüleritesinin artacağını söylüyor.
Bakanlık hastanelerine talep
TUS’ta yaşanan bir diğer ilginç gelişme de Sağlık Bakanlığı’nın eğitim ve araştırma hastanelerinin puanlarının üniversite hastanelerininkilerden daha yüksek olması. Aktan, "Önceden üniversite hastanelerinin puanları çok daha yüksekti. Son 5-6 yıldır Sağlık Bakanlığı hastanelerinde performans sistemi uygulamasıyla hekimlere ve asistanlara bir miktar para ödeniyor. Sağlık Bakanlığı hastanelerinde eğitim daha düşük kalitede olmasına rağmen, asistanların aldıkları para daha yüksek olduğu için bu hastanelerin TUS puanları daha yükseldi. Aynı şekilde nöbetler konusunda da üniversite hastanelerinin daha sıkı olması öğrencilerin Sağlık Bakanlığı hastanelerine kaymasının neden oldu."
"Fabrikasyon usulu hekim üretimi olmaz"
Türkiye’de 69 tıp fakültesi var. Tıp fakültelerine 2 sene öncesine kadar her yıl 4.500 öğrenci alınıyordu, geçen sene rakam 6.700’e, bu sene ise kontenjanların yüzde 16 artmasıyla 7.500’e çıktı.
2013 yılında tıp fakültelerine alınacak öğrenci sayısı 13.500’e varacak. Bir taraftan yeni fakülteler açılıyor, kontenjanlar artırılıyor ama üniversitelere yatırım yapılmıyor. Bu artışın sebebi Türkiye’de hekim açığının olduğunun düşünülmesi. Gerçekten de OECD ortalamasında 1.000 kişiye düşen hekim sayısı ortalama 3 iken bizde 1.5. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı hekim sayısının iki katına yani 206 bine çıkarılmasını destekliyor. Prof. Dr. Aktan, bu kadar çok kontenjan artışı sonucunda eğitim kalitesinin düşeceğini dikkat çekiyor: "Fabrikasyon usulu hekim üretimi olmaz. Bu hekimlik mesleğine de bir ihanet. İstenilen rakamlara 20, 30 yılda ulaşalım ama 5-10 senede değil. Bu şekilde devam ederse yeterince eğitim almamış hekimler ortaya çıkacak. Bunun beraberinde işsiz doktorlar ortaya çıkacak. Şu anda Almanya, İtalya, İspanya ve Yunanistan’da ciddi sayıda işsiz hekim var. Sadece hekim sayısı artırılarak sağlık hizmetleri götürülmez. OECD ortalamasında 1.000 nüfusa düşen hemşire sayısı 8.9, bizde ise 1.7. Hemşire açığı çok büyük. Sağlık sistemini çözmenin yolu doktor sayısını artırmakta değil."
Yardımcı personel eksik
Prof. Dr. Mehmet Bilgin Saydam da esas sorunun yardımcı personel eksikliğinden kaynaklandığını söylüyor: "Hekimlerin sayısını artırmadan önce hekimlerin çalışma koşullarına, teknik malzeme eksikliğine bakmak lazım, esas olarak da hemşire, hasta bakıcı, tıbbi sekreter, laborant gibi hekim dışı sağlık çalışanları artırılmalı. Hekimlerimiz bazen tıbbi sekreterin yapması gereken işlerin bir kısmını kendileri üstleniyorlar."
Diğer taraftan bazı uzmanlık alanlarında, özellikle hematoloji, onkoloji, kardiyoloji, transplantasyon alt dalları ve çocuk psikiyatrisi gibi yan dallarda uzman açığı yaşanıyor. Çünkü bazı yan dal uzmanlıklarında ekstra bir mecburi hizmet yükümlülüğü var. Ayrıca bazı branşlar da henüz kurumsallaşmamış olduğundan sıkıntı yaşanıyor. Örneğin çocuk psikiyatrisi bunlardan biri. Önceden psikiyatrinin içinde olan çocuk psikiyatrisinde eğitim verecek yeterli sayıda öğretim üyesi yok.
Rakamlarla Türkiye’de tıp
Türkiye’de toplam 69 tıp fakültesi var. Fiili olarak öğrenci alanların sayısı ise 49.
Üniversiteler yılda 6.700 mezun veriyorlar.
Türkiye’de 103 bin hekim var. Bunların 31 bini pratisyen hekim, 51 bini uzman. (Diğerleri de uzmanlığını yapmakta olan asistanlar.) Uzman hekimlerin 24 bin Sağlık Bakanlığı’nda, 11 bini üniversitelerde, 16 bini de özel hastanelerde çalışıyor.
Türkiye’de 9.500 öğretim üyesi var. Öğretim üyesine düşen öğrenci sayısı devlet üniversitelerinde 3.59, vakıfta 2.1.
Maaşlar kazançlar
Üniversitelerde, öğretim üyeleri temel birimlerde ve klinikte tam gün çalışıyorlarsa 4.500 ila 6.000 arasında maaş alıyorlar. Mesai dışı (Saat 14.00’ten sonra yapılan hasta muayene ve tedavilerden elde ettikleri gelirler) ve döner sermaye de eklendiğinde maaşlar artıyor. Asistanlar 2.000 civarında, uzmanlar 2.300 civarında maaş alıyorlar. Yarım gün çalışanlarda döner sermaye olmuyor, 1.300 TL civarında kazanıyorlar. Ama dışarıda muayenehane hakkı da var.
Sağlık Bakanlığı hastanelerinde bir pratisyen hekim 1.300-1.400 TL maaş alıyor, buna da 2 bin lira performans eklenebiliyor, yani eline geçen para 3.500 civarında oluyor. Uzman hekim maaşı da 1.600-1.700 civarında ama uzmanlık alanına göre performansla 3 bin ila 5 bin arası kazanıyorlar. Klinik şef ve şef yardımcıları da 8 ila 12 bin arası kazanıyorlar.
Özel sektörde çok düşük rakamlar da var çok yüksek rakamlar da. Ortalama maaşlar 6 bin ila 8 bin civarında. Maaşlar çok daha yukarılara da çıkabiliyor.
Özel tababet yapan (yani muayenehanesi olan veya özel sağlık kurumlarında çalışan doktorların) serbest kazancında ise büyük farklar görülüyor ve çok daha yüksek rakamlara ulaşılabiliyor. Tam gün yasası yürürlüğü girerse, doktorlar ücretle serbest çalışma arasında seçim yapmak zorunda kalacaklar.
2009 ilkbahar dönemi TUS’ta alınan en yüksek tavan puanlar
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesiİç Hastalıkları 075.34
İstanbul Prof. Dr. N. Reşat Belger Beyoğlu Göz Hast. Eğ. ve Ar. H.Göz Hastalıkları 074.38
Ankara Ulucanlar Göz Hastalıkları Eğ. ve Ar. H.Göz Hastalıkları 074.35
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesiİç Hastalıkları 073.45
İst. Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Hast. Eğ. ve Ar. H.Kardiyoloji 073.20
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp FakültesiPlastik, Rekons. ve Estetik Cer.073.08
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp FakültesiÇocuk Psikiyatrisi 072.87
İstanbul Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğ. ve Ar. H.Kardiyoloji 072.77
İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma HastanesiGöz Hastalıkları072.61
İstanbul Bağcılar Eğitim ve Araştırma HastanesiKardiyoloji 072.40
Kaynak: medimagazin.com
Kızların sayısı artıyor
Prof. Dr. Özdemir Aktan, son dönemde kadınların hekimliğe olan ilgisinin arttığını söylüyor: "Marmara Üniversitesi’nde sınıfların yarısı ve yarısından fazlası kızlardan oluşuyor. Hekimlik insanlarla iç içe olmayı, empati kurmayı gerektirdiğinden ve kadınlar da iletişimde daha iyi olduklarından kadın hekimlerin sayısı her geçen gün artıyor. Amerika’da da şikayet edilen kadın hekim sayısı çok daha az. Bu yıl Cerrahpaşa mezunları arasında ilk 10’a girenlerden 9’u kızdı, Marmara Üniversitesi’nde ise ilk 5’e girenlerden 4’ü kızdı. Kız öğrencilerin sayısı cerrahi branşlarda da çok artıyor."
Sanata yatkın oluyor
Tıp fakültesinden mezun olup TUS’a girmeyenler veya girip kazanamayanlar pratisyen hekim olarak sağlık ocakları ve işyerilerinde, TUS’u kazanıp uzman olanlar üniversite, kamu veya özel sektör hastanelerinde çalışabiliyor veya üniversitede akademik kariyer yapabiliyorlar. Yine tıp mezunları arasında son dönemde ilaç firmalarında tıbbi satış direktörü olarak görev alanların sayısı artıyor. Doktorlar başarılı olduğu bir diğer alan da sanat. Prof. Dr. Bilgin Saydam: "Tıbbiyeden herşey çıkar bazen de hekim çıkar, derler. Bu şu anlamda; insanla çok iç içe olan bir meslek olduğu için her türlü meslek alanına, buna sanat da dahil, açık olan bir dal. O nedenle hekimliğinin yanında sanatla uğraşan pek çok meslekdaşımız var, hekimliği bırakıp bambaşka alanlarda başarılı olanlar var. Sonuçta hepsi eğitimlerinin getirilerinden yararlanıyorlar."
''İş'' lere garanti -garanti değil, gözüyle bakılırsa hayat işkenceye dönüşebilir..Garanti görülerek tıp fakültesine girmektense diğer sektörlerdeki garantisizliğin sebeplerinin çöZümlerini aramak daha mantıklıdır
bu mesleğe yıllarını vermen gerek ama ben ve benim gibi insnlara yardım etmeyi seven herkes yapabilir. herkese başarılar