Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk: Askeri yargının alanı kesinlikle daraltılmalı, Askeri Yargıtay ve Danıştay kaldırılmalı, İç Hizmet Yasası’nın 35. Maddesi doğru yorumlanmalı. Bu madde doğru yorumlanırsa darbeleri bile engeller. Genelkurmay başkanları da bağlı oldukları yürütme organının başına hesap verirler. Basın toplantıları yapmazlar!
* Siz askere sivil yargı yolunu açan düzenlemeyi desteklemiştiniz. Ama Anayasa Mahkemesi iptal kararı verdi...
Askeri yargıyı kesinlikle sınırlayacaksınız. Onda hiçbir tartışma olmaması gerekiyor. Ama son karar doğru. Çünkü Anayasanız kötü, iyi değil. Anayasanızın normları askeri yargıyı güvence altına almış. Anayasa Mahkemesi, anayasayı korumak için vardır. Anayasanız iyi değilse, korumasını da onun içinde yapacaktır, başka çaresi yoktur. Onun dışına çıkarak hüküm kuramaz. Kurduğu zaman ne yapıyoruz? Karşı çıkıyoruz. Mesela 367’de karşı çıktık, dedik ki, “Böyle yorum mu olur? Anayasanın dışına çıktın.” Anayasa Mahkemesi kararı iptal etti mi? Hayır. Şimdi iş tersine döndü, bu defa öbür taraf diyor ki Anayasa Mahkemesi’ne, “Amaçsal yorum yapsaydın.” Hayır efendim amaçsal yorum o metnin içinde yapılır. 145. Madde’nin metni ise açıktır. Onu görmezlikten gelerek, kendiliğinizden yorum yapamazsınız. Yorum bir disiplindir, terbiyesi vardır. Onun dışına çıkamaz yargı.
* Peki ya çıkarsa?
Çıkarsa Osmanlı dönemine dönersiniz. Yani asarsınız, kesersiniz. Eğer Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın içersinde kaldıysa, öyle yorum yaptıysa, 367 gibi yapmadıysa, hepimizin sevinmesi gerekir. Demeliyiz ki, “Yanlışı biz yaptık. Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın içerisinde kaldı. Onun dışına sarkmadı.” Son yazımda da söyledim. Bundan dolayı Anayasa Mahkemesi’ne başvuranları da eleştirmeyin. Sizin hukuk içinde kalmanızı sağladıkları için onlara teşekkür edin. Ama yapacağınız şey Anayasa’nın 145. Maddesi’ni değiştirmektir. Değiştirin, bitsin bu iş. Askeri yargının alanı kesinlikle daraltılmalı, Askeri Yargıtay ve Danıştay (yani bizdeki adıyla Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) kesinlikle kaldırılmalıdır. Çünkü bu mahkemelerin varlık nedeni, aynı ülkede hukuk düzeninin, hukuk normlarının tek biçimli yorumlanmasını sağlamaktır. Askeri Yargıtay aynı maddeyi başka türlü yorumluyor, sivil Yargıtay başka türlü yorumluyoruz. Bu son derece yanlıştır, dünyaya karşı da ayıptır, hukuka karşı da ayıptır. Bunların hepsinin temizlenmesi şart.
Bir de kanımca İç Hizmet Yasasının 35. Maddesi’nin benzeri birçok ülkede vardır. Bu madde hukuk düzeninden soyutlanarak yorumlandığı, yorum ilkelerine uyulmadığı ve bu yorum başka maddelerle ve kurallarla sürtüştüğü için yorum olmaktan çıkıyor ve bir bahaneye dönüşüyor. Doğru yorumlanmalı. Bu madde doğru yorumlanırsa darbeleri bile engeller. Genelkurmay başkanları da bağlı oldukları yürütme organının başına hesap verirler. Basın toplantıları yapmazlar.
“YENİ BİR ANAYASA İÇİN İKİ AY YETER”
* Sizce bir dahaki seçimlere kadar anayasa yapılır mı?
Çok çabuk yapılır. Yeter ki iyi niyetli olsunlar, parti başkanları otursunlar, bilim adamlarıyla konuşsunlar. Bakın, ceza yasası yapmak çok zordur. 20 yılda ancak yaparsınız. Ama bir anayasa yapmak çok kolaydır, 5 ayda yaparsınız. Çünkü örnekleri çok ve hazırlaması da kolay. Bir bilim insanına deyin ki, bir anayasa hazırla. İki ay içinde hazırlar. İki ay yeter. Ama üzerinde tartışırsınız, o ayrı mesele.
* Dünkü konuşmamızda yeni anayasada erkler ayrılığı kesinlikle sağlanmalı demiştiniz. Peki ya başka?
Yargı bağımsızlığı kesinlikle sağlanacak. Anayasa devleti güvence altına almayacak, bireylerin hak ve özgürlüklerini güvence altına alacak. İlkelerde birleşmek kolaydır, ayrıntılar tartışılır ve bence böyle bir anayasa çabuk ve kolay yapılır. Bu kadar basit. Ben Türkiye bunun için zaman kaybediyor diye üzülüyorum. Çünkü bugünkü varolan Anayasa’nın gayrimeşru olduğunu söylüyorum. 15-20 yıldır söylüyorum aslında. Ama şunu da söylüyorum, bu anayasa butlanla sakattır, yok hükmünde değildir.
* Ne demek bu hocam?
Butlan, hiçlik demek. Yok hükmünde ise, dış dünyada, hukuk dünyasında hiç doğmamış demek. Basit bir örnek verelim, diyelim ki bir kaymakam bir adam hakkında tutuklama kararı verdi. Polis bunu yürütemez. Neden? Çünkü kaymakam yetkili değildir. Hiç hukuk dünyasında doğmaz o. Kaymakam, “Tutuklama kararı verdim, imzalıyorum” dese bile... Bu yokluktur. Ama bir yargıç sakat bir tutuklama kararı verse bile o karar kaldırılıncaya kadar geçerlidir ve o tutuklama uygulanır. Çünkü karar hukuk dünyasında doğmuştur. Bu yüzden diyorum ki, bu Anayasa’ya yeni bir anayasa kabul edilinceye kadar herkes uymalı. Ancak bu anayasanın sütten çıkmış ak kaşık olduğunu göstermez. Sakat bir anayasa, Türkiye’ye yakışmayan bir anayasa. Tezelden kaldırılmalı ve yeni bir anayasa yapılmalı.
* Özetle Anayasa doğru bir anayasa olmasa bile yürürlükte, bu yüzden de uyulmalı diyorsunuz...
Evet. Ben ona uyarım, benim işim o. Anayasa Mahkemesi bu Anayasa’yı görmezlikten gelerek karar verirse, asıl o zaman dizlerimizi dövmemiz gerek. “Bu Anayasa Mahkemesi doğru yorum yapmıyor, yorumdan anlamıyor” diye. Böyle şey olur mu hiç? 145. Madde kaldığı sürece karar bu olur. Ben yazdım, kötü para iyi parayı kovar gibi... “Kötü bir norm var, üst norm bu, iyi alt normu kovdu” dedim. Gerçekten de öyle oldu.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı doğru bir karar, asker sivil yargıda Anayasa içerisinde kalmıştır, 367’deki gibi yapmamıştır, hepimizin sevinmesi gerekir!
* Ergenekon davası açıldığı zaman ’Artık herkes susmalı’ demiştiniz. Ama kimse susmadı. Gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir lider çıkıp “Biz bu davanın savcısıyız” diyor, öbürü “Biz avukatıyız” diyor. Bu son derece yanlış, sakat ve sakıncalı bir durum. Cumhuriyet savcısı bir olaya el koyduğu zaman ne Adalet Bakanından ne Başbakandan izin alır. Kendisi yapar o işi. Ben bu işi 40 yıl yaptım, kimseye de sormadım, “Şu konuda ne diyorsun?” diye... Böyle bir talimat gelse kıyameti de koparırdım. Böyle saçma şey olur mu? Her gün çıkılıyor, işte “Biz bunun üstüne gideceğiz.” Üstüne siz gitmiyorsunuz, yargı gidiyor. Yargının işi o. Bırakın yargıyı. Zannediyor ki toplum, bunu iktidar yapıyor, muhalefet yapıyor. Hiç ilgisi yok. Böyle konuşmalar gayet tabii toplumda soru işaretlerine yol açıyor. Yani Ergenekon’daki bir arkadaşım çıkacak da, “Sayın Başbakanım, Sayın Bakanım ben şunu da kavuşturmak istiyorum, izin verir misiniz mi?” diyecek. Bu gülünç. Böyle bir izlenimi yaratmak ise son derece sakıncalı. Ben o arkadaşlar için gerçekten üzülüyorum. Muhalefet de, iktidar da yargıyı rahat bırakmalı. Bırakın zaten yürütüyorlar işlerini. Şimdi bir soruşturmaya başlarsınız, Ahmet’ten şüphelenirsiniz, Ahmet’i konuşturursunuz, o Mehmet der, Hasan der, bu çorap söküğü gibi gider. Ben sizden izin mi alacağım, soruşturmak için?
* Sizce Ergenekon çorap söküğü gibi çıktı mı ortaya?
Bilmiyorum, ben davaya bakmıyorum.
* 15-16 ay tutuklu kalıp bırakılanlar var...
Ben bu işin yanlış olan kısmını söylüyorum. Ben size mi soracağım, eşime mi soracağım, Başbakana mı soracağım davayı açarken? Yok böyle bir şey. Ben savcıyım, olaya el atarım, kimseye de danışmam. Müdahale edilmesine de izin vermem.
“YARGIYI RAHAT BIRAKSINLAR!”
* Bunlar aynı zamanda darbe soruşturmaları için de geçerli herhalde...
Elbette. Sanıyorlar ki biz izin verdik de öyle oluyor. Yok öyle bir şey. Bir ihbar geldi mi, cumhuriyet savcısı o olaya el koymak ve sonuçlandırmak zorundadır. Takdir yetkisi yoktur. Bizim sistemimiz zorunluluk sistemidir. Sonuna kadar gidecek, o onun zaten görevi, o görevi yapmazsa suç işler. Ama öyle bir izlenim bırakılıyor ki, sanki birileri talimat veriyor da öyle yapılıyor. Bu konuşmaları son derece sakıncalı buluyorum. Darbe suçtur, kendiliğinden kovuşturulur. Cumhuriyet savcısı telefonla öğrenebilir, bir yazı çıkar oradan öğrenebilir, bir mektup gelir öğrenebilir, birisi gelir konuşur öğrenebilir. Bitti. O anda el koyacak. Onun işi o. Cumhuriyet savcısının varlık nedeni bu. Çünkü halkın savcısıdır, yönetimin savcısı değil. Halkın, kamunun haklarını savunur. Darbe suçunun koruduğu değer, hükümet değil, demokratik bir düzende yaşama hakkıdır. Evet, hükümete karşı bir darbeye kalkışmada korunan değer, hükümet değil, demokrasidir. Halkın hakkını korunuyor. O hakkı, o değeri kim koruyacak? Yargı koruyacak. Bunun için de kahraman olmaya gerek yok. Görev adamı olursunuz yaparsınız. Zaten hukuk kahramanlar için yapılmaz.
* CHP Genel Başkanı Baykal, Balyoz darbesiyle ilgili iddialar için, “Eğer Başbakan bu olayların bir parçası olarak Genelkurmay Başkanı’nın doğrudan işin içinde bulunduğuna kani olmuşsa yapması gereken iş görevden almaktır” diyor. Bu hukuken mümkün mü?
Tabii yöntemleri var bunun. Ama o siyasi bir iş. Beni hiç ilgilendirmiyor. Yargı da onunla uğraşmaz. Ama hergün kürsüye çıkıyor siyasetçiler, işte “Biz bunun sonuna kadar gideceğiz” diyorlar. Sen gitmiyorsun, yargı gidiyor. Sizin işiniz değil o. Öbürü de “Niye onu hapsediyorsun?” diyor. Onu yargı hapsediyor, hükümet değil. Lütfen! “Falanı hâlâ niye tutuyorsun?” deniyor. Yargı tutuyor. Yargı hesabını kendi içinde verir. Bu ülkenin Yargıtayı var, itiraz yolları var. Öyle saçma sapan laflar ediliyor ki şaşırıyorum. Yani hukukçuları yok mu bu liderlerin diye düşünüyorum.
* Kendileri hukukçu zaten?
Ben diyorum ki, “Sayın Genel Başkanlar bu işi yargı yapıyor.” Rahat bıraksınlar yargıyı. Her gün yargı tartışılmaz ki! Ben 40 yıl bu işi yaptım. Fakülteyi bitireli 51 yıl oldu. Bize de gelirdi bazı davalar, yazılar yazılır, değerlendirmeler yapılırdı. Hiçbirini kaale almazdım. Her yargıç böyledir. Ne okurum, ne ilgilenirim. Hukukçu, yargıç, sadece dosyaya bakar. Duruşmadaki izlenimlere, doğan kanıya, yasalara ve dosyaya göre karar verir. Dosyada olmayan şey dış dünyada olsa bile biz yargıçlar için yeryüzünde yoktur. Dışarıdaki dedikodular, şu da varmış, şöyle olmuş, beni hiç ilgilendirmez.
***
35. MADDE NE DİYOR?
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi şöyle: Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır. (35. Madde, 12 Eylül darbesinin dayandırıldığı madde olarak biliniyor.)
***
Yüzde 10 seçim barajı hemen bu gece kalkmalı
* “Laik, demokratik Cumhuriyet aleyhine eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmiş bir iktidarın anayasa değişikliği yapmaya hakkı yoktur” görüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hukuk açısından temelsiz bir görüş. Şu anki Meclis ikincil kurucu iktidar olarak Anayasayı değiştirme yetkisine sahiptir. Hukuka ve halkın iradesine saygılı hiç kimse böyle bir görüşü savunamaz. Yani mevcut Meclis bu Anayasayı her zaman değiştirebilir. Ama yeni bir Anayasa yapması yanlış olur. O asıl kurucu iktidarın işi. Bunun için de ille bir darbe beklemeye gerek yok, bunun üzerinde uzlaşılabilir. Bugün iktidar ve muhalefet partileri karşılıklı birbirlerinden kuşkulanıyor. CHP diyor ki, “Ben Anayasa yapsam sen beğenmezsin, senin yaptığını da ben beğenmem.” AK Parti de aynısını söylüyor. Çünkü herkes, karşı tarafın kendi anayasasını yapacağı inancını taşıyor. O zaman daha önce dediğim gibi sizin dışınızda bir Kurucu Kurultay oluşturulsun. Yöntem, metot üzerinde pekâla anlaşabilirsiniz.
* Ya partiler Kurucu Kurultay konusunda da uzlaşamazlarsa?
Uzlaşacaklar. Başka yolu yok. Her parti oraya temsilcisini gönderecek. Onlar orada konuşacak, tartışacak. “Biz şunu istiyoruz, biz bunu istiyoruz” diyecek. Başka türlü uzlaşacak bir nokta göremiyorum. Dediğim gibi bugünkü gibi meclislerde kaç parti başkanı varsa aslında onların iradesi egemen oluyor, milletin iradesi değil. Gerçek bu. CHP’de de bu böyle, AK Parti’de de, MHP’de de... Ben diyorum ki yüzde 1’i aşan her parti Kurucu Kurultayda temsil edilmeli. Orada sesini duyurmalı, görüşlerini söylemeli. Böylece Doğu sorunu da biter, en azından yumuşar. Çünkü Türkiye, yüzde 10 barajı nedeniyle Doğu sorununu daha da azdırdı. Baraj nedeniyle Doğu’daki insanlar temsilci seçemedikleri için meşru yollardan seslerini duyuramadılar ve siyaset yapamadılar. Bunların hepsi yanlıştı. Hukukla oynamamak gerekir. Kendinize göre hukuk yaratırsanız bu sonuçlar doğar. Dünya büyük deneyimlerden geçti. Bunları gözeteceksiniz. Yüzde 10 barajının bulunduğu bir ülkede ulusal irade parlamentoya yansımaz. Baraj yüzde 3 olmalı. Yüzde 10 barajının sakıncaları çok. Bu baraj kaldığı sürece yüzde 10 barajını aşamayacağı inancıyla insanlar, oyun boşa gitmemesi için oy vermek istedikleri partiye en yakın olanı yeğlemekte. Gönülsüz oylarla meclis oluşmakta. Böyle bir seçimle ulusal irade doğru yansımaz yasama organına. Göstermelik bir demokrasi ve sahte bir halk iradesi bu. Unutmayınız ki 2002 seçimlerinde halkın yüzde 54’ü Mecliste temsil edilebildi. Kınanası bir durum bu. Demokrasi halka ve iradesine saygılı olmalı. Yüzde 10 barajı, hemen bu gece kalkmalı.
*AK Parti için yeniden kapatma davası açılır mı?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya, şu sıralar cevabı çok merak edilen soruyu, “Her parti için kapatma davası açılıp açılmayacağı kendi fiilleriyle ölçülür. Bunu partiler zaten hisseder” diye yanıtladı. Sizce AK Parti için kapatma davası yeniden açılabilir mi?
Sanırım amacı aşan bir demeçtir bu. Kapatma davaları kanıtlara ve Siyasal Partiler Yasası’na göre açılır. Bunun için savcılık kimseye danışmaz. Sadece toplanan kanıtlara ve yasaya bakar. Seçim ve Partiler yasaları değiştirilsin bu dertler de bitsin.