Cinayet haberlerine özel bir merakımız mı var? Yoksa cinayetlerden haz mı duyuyoruz? Gazeteler yeni polisiye romanlar mı oluyor? Polisiye yazarı Ahmet Ümit yorumluyor...
Geçen yüzyılın önemli ekonomistlerinden Ernest Mandel aynı zamanda bir polisiye roman 'hastasıydı' ve polisiye romanları incelediği harika kitabı 'Hoş Cinayet'te şu ürpertici tespiti yapıyordu; 'Şiddet hakkında yazılanları okumak, şiddete tanık olmanın ve bundan hoşlanmanın, -masum da olsa- bir biçimidir.' Polisiyenin Türkiye'de yeni yeni itibar kazandığı, 'düşük edebiyat' kategorisinden sıyrıldığı 1990'lı yıllarda şöyle bir genelleme sıkça duyulurdu; 'Türkiye'de iyi polisiye yazılamaz, çünkü cinayetler soğukkanlılıkla işlenmiyor, zeka unsuru yok, insanlar genellikle ya cinnete ya da töreye kurban gidiyor, polis ipuçları peşinden koşmak yerine işkenceyle ifade almayı tercih ediyor'. Bugün gündemden düşmeyen cinayetlere baktığınızda, bu genellemenin Türkiye'yle ilgili olduğundan şüphe edebilirsiniz.
Arka arkaya işlenen cinayetler, yalnızca emniyet güçlerini değil sosyologları ve psikologları da uğraştırıyor, basitçe açıklanamıyor, kolayca 'yenilip yutulamıyor.' Cinayetler, bu cinayetlerin kamuoyuna yansıyış biçimleri ve bizim duyduğumuz ilgi hakkında söyleyecek sözü bulunanlardan biri elbette ki bir polisiye yazarı olabilirdi. Popüler polisiye yazarlarından Ahmet Ümit'e sorduk...
- Türkiye'de zekice cinayetler işlenmediği için iyi polisiye yazılamadığını düşünüyor musunuz?
Bu topraklarda zekice cinayetlerin işlenmediği doğru değil. Hatta olmadığı söylenen cinayetlerin 3 bin yıllık geçmişi var. Hitit, Bizans ve Osmanlı saraylarında inanılmaz cinayetler işlenmiştir. Fatih Sultan Mehmet sefere çıkıyor mesela, hastalıktan öldüğü söyleniyor, ama o iktidar mücadeleleri, entrikalar içinde zehirlenme, cinayet ihtimali bence çok büyük. Cumhuriyetten itibaren bu tür zekice kurgulanmış cinayet fazla yok. Ama devlet tarafından uygulanan bir şiddet ve cinayetler var. Eğer iyi polisiyenin eksikliğinden bahsediliyorsa bunun asıl nedeni bu türün küçümsenmesi, edebiyat olarak görülmemesindendir, ama artık bu durum da değişti, entelektüel bakış gelişti polisiyeye karşı.
- Son zamanlarda arttı mı cinayetler, bunun özel bir nedeni var mıdır sizce?
Çok konuşuluyor ekonomik nedenler üstüne, elbette etkisi var bunun ama farkında olmadığımız travmatik durumumuz da var. Uzun yıllarca akşam sofrasına oturmuşken televizyondan PKK çatışmalarını, 'ölü ele geçirilen teröristleri', 'hunharca katliamları', 'bebek katillerini' izledik. Şiddet de, insan öldürmek de çok sıradanlaştı. Cinnetin beslendiği bir durum bu.
ŞİDDET HER ŞEYE EGEMEN OLDU
- Bazı cinayetlerde uzmanlar bile akıl tutulmasına uğradı, açıklamakta zorlandı, cinayetler biçimi mi değiştirdi acaba artık?
Son dönemlerde genel olarak şiddet kültürünün iyice yaygınlaştığını düşünüyorum. 44 kişinin öldürüldüğü Bilge Köyü katliamı gibi bir olay hatırlamıyorum daha önce. Töre cinayetlerinde kadınlar öldürülmezdi mesela eskiden. Şiddet her şeye egemen oldu, racon da, töre de dinlemiyor artık. Bir kere böyle bir şey başladı mı nerelere kadar gideceği belli olmaz. Basit bir cinnet olgusuyla açıklamamak gerekir bir de. Bilge Köyü katliamında da, Adana'da aynı aileden 8 kişi öldüren adamın vakasında da maddi çıkar söz konusu, basit bir cinnet durumu yok, planlama, bilinçli bir eylem var.
- Yazarken cinayetlerden etkileniyor musunuz, yoksa hayal gücünüz mü devreye giriyor tamamen?
Takip ediyorum yaşanan olayları. Etkilendiğim bazılarını kullanıyorum da. 'Kavim' romanında, Güneydoğu'da bir insan bedeninin patos makinesinde parçalanması var mesela. Buna benzer bir olayı Siverek'te bir aşiretin yaptığını okumuştum.
CİNAYET HABERİ DEĞİL POLİSİYE OKUYUN
- Şiddet hakkında yazılanları okumayı seviyor muyuz? Bu, şiddetten hoşlandığımız, haz duyduğumuz anlamına da gelir mi?
Hepimizin içinde bir öldürme güdüsü var doğal olarak. Korunmak için şiddet uygulama eğilimimiz köklerimizden bugüne ulaşmış, içgüdüsel bir davranış. Polisiyeye de bunu tatmin etmenin en masum yolu olarak bakılabilir; gerçekten yapmadan cinayete tanık oluyor, kovalıyor ve yargılıyorsunuz.
- Medya cinayetleri günü gününe takip ediyor, yargılıyor, çözmeye çalışıyor. Acaba polisiye romana güçlü bir rakip mi geliyor?
İyi bir polisiye roman şiddete karşıdır. Okuduğunuz iyi polisiyeyse vicdani bir hesaplaşmaya bile girebilir, adaleti arayabilirsiniz. Bu katile odaklı olmamakla ilgili bir durum. Ama gazete ya da televizyon haberlerinde katile çok yer veriliyor. İstenmese de katil kahraman katına yükseltiliyor böylece. Arada böyle bir temel fark var. Cinayet haberleri değil de polisiye roman okumanızı tavsiye ederim.
Türkiye'de Adli Tıp, bizim dizilerdeki gibi çalışmaz
Cinayet olaylarında sık duyduğumuz eleştirilerden biri faili yakalamak için gerekli becerinin gösterilememesi oluyor. Aklımıza ister istemez Amerikan dizilerindeki ipuçları büyük bir ustalıkla değerlendirilip çözülen olaylar geliyor. Acaba bizim Adli Tıp Kurumumuz bu konuda yetersiz mi kalıyor?
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. İmdat Elmas'a göre işin rengi biraz değişik. Kendi 'koşulları' içinde Batı ülkelerindeki örnekleriyle karşılaştırıldığında Türkiye'deki adli tıp, gerek teknolojiyi kullanma imkanı gerekse kalifiye elemana sahip olma bakımından oldukça iyi durumda. Bu 'koşul' meselsi de şöyle açıklanabilir: Örneğin Amerika'da adli tıp kurumunun polisle birlikte olay yerinde inisiyatif gösterme imkanı varken, Türkiye'deki adli tıp ancak emniyet yetkililerinin kendilerine sunduğu ipuçlarını, delilleri inceleyebiliyor.
Görev alanı yasalarla emniyete ve savcılığa bağlanmış, yetkileri sınırlandırılmış bir kurum. Elmas'ın dikkat çektiği bir nokta da Türkiye'de hayli popüler olan polisiye diziler. Burada görünen adli tıp koşuşturmacasının Türkiye'yle ilgisi bulunmadığını, insanlar üzerinde yanlış imaj oluşturduğunu söylüyor Elmas.
CİNAYETLER DETAYLARIYLA ANLATILMAMALI
Son zamanlarda cinayetlerin sayısında bir artış olup olmadığını sorduğumuz Prof. Elmas'a göre, nüfus artış oranı göz önünde bulundurulduğunda cinayetlerin fazlalaştığına dair bir sonuç çıkarmak pek doğru değil; 'Arttığını düşünmemizin nedeni, eskiyle kıyaslandığında kamuoyu ilgisini çeken bazı cinayetlerin daha uzun bir süre, birçok boyutuyla medyada tartışılması. Uzmanlar da çağrılarak görsel ve yazılı medyada aylarca, nerdeyse her gün gündeme taşınıyor. Burada kritik nokta şu; olaya yalnızca haber olarak bakılmamalı, özel bir dikkatle ele alınmalı, örneğin şiddet olayının detayları görüntülerde, sözlü ya da yazılı anlatımlarda verilmemeli. Hatta bu tür haberler eğitici unsurlarla birlikte sunulmalı.'