27
Mayıs
2024
Pazertesi
POLİS/ADLİYE

ADALETLİ TÜRKİYE...

Adalet ve erdem, devlet yöneticilerinin hareket tarzlarını ve karar alma süreçlerini belirleyecek “etik kod”dur

 

Ciddi işsizlik oranlarının, yaygınlaşan yoksulluğun, darbe girişimlerinin, hukuksuzlukların, şiddetin, korkuların, ötekileştirmelerin, ekonomik istikrarsızlıkların, siyasi ve kurumsal kavgaların ve toplumsal kutuplaşmaların yerine, refah ve gelirin “dağılımında”, farklılıklarımızın eşit vatandaşlık hakları, özgürlükleri ve sorumlulukları içinde “tanınmasında” ve kadınlardan gençlere toplumun tüm kesimlerinin siyasete “katılımında” adaleti birincil kıstas alan bir toplum yönetimi, dolayısıyla adaletli bir Türkiye mümkün mü?

Bu soruya yanıt ararken, üniversiteye giden kızımla okulda aldığı, Eflatun’nun Devlet ve Aristo’nun Politika kitaplarının detaylı okumasına dayanan siyasal kuram dersi nedeniyle aramızda başlayan diyalog bana yardımcı oldu. Eflatun’un Devlet çalışmasını oluşturan 10 kitabın 1. ve 8. kitapları “adalet” ve “adaletli toplum” kavramı üzerine çok önemli bir tartışma içeriyor. Eflatun, bir toplumun adaletli olup olmadığının esas gözlemlenme alanının, bireysel değil, devlet yönetimi ve politika olduğunu söylüyor. Bu önerisini geliştirmek için, siyasal kuramına özgünlük veren diyalog yöntemini uyguluyor ve sofist Thrasymachus ile Sokrates arasında adalet kavramı üzerine bir diyalog oluşturuyor.

Thrasymachus, Sokrates ve “adaletli devlet”
Adalet kavramına, yaşadığı şehir devletindeki iktidar kavgaları, kötü toplum yönetimi ve “yönetici sınıfların siyasal güç ve ekonomik zenginlik hırsı” temelinde şüphecilikle yaklaşan Thrasymachus, “varolan adalet kavramı sadece iktidarda olanların yararına hizmet eden bir kavramdır” saptamasını yapar. “Bu nedenle de, adaletsiz yaşamın adaletli yaşama tercih edilmesi gerektiği” gibi iddialı ve kafa karıştıran bir öneride bulunur.

Hemen kabul edilmesi zor olan adaletsiz toplum tercihi, esasında varolan devletin ve yönetimin adaletsizliğinin ciddi bir eleştirisini içerir. Eğer varolan adalet anlayışı, sadece yönetici sınıfın çıkarına, bu sınıfın iktidar ve zenginlik hırsına hizmet ediyorsa, o zaman adaletsizliği tercih etmek aslında varolan devlet yönetiminin eleştirisi anlamına geliyor. Bu nedenle Thrasymachus, “yönetici sınıflar için iktidar, güç ve zenginlik hırsı her zaman adaletten daha önemlidir” der ve “adaletsizlik adaletten daha iyidir” önerisiyle varolan yönetici sınıfın ve yönetim anlayışının ciddi bir eleştirisini yapar. Thrasymachus’u dinleyerek Türkiye’nin bugün yaşadığı kurumsal kavgaların, iktidar-muhalefet uzlaşmazlıklarının, darbe ve parti kapatma girişimlerinin esas kaynağının, yönetici sınıfın kendi iktidar, güç ve zenginlik hırsları olduğunu görebiliriz ve bu sınıfın konuştuğu adalet yerine adaletsizliği seçebiliriz. Bugün, tüm yönetici sınıfını içine alan, iktidar, güç ve zenginlik hırsına mahkum edilmiş bir Türkiye var karşımızda. Ve Thrasymachus’un adaletsizlik tercihi, varolan yapının eleştirisini yapma olanağını bize veriyor.

Bununla birlikte, Thrasymachus’in güçlü eleştirisi, “Adaletli bir toplum yönetimi nasıl olur?” sorusuna yanıt vermiyor. Bu yanıtı vermek isteyen Sokrates, “adaletli devlet” (Just City: o dönem şehir devleti olduğu için “adaletli şehir devleti” ya da “adaletli devlet” olarak çevrilebilir) anlayışının olanaklı olduğunu önerir ve böyle bir devleti, böyle bir toplum yönetimini resmetmek ister. Sokrates, toplum yönetiminin sadece iktidar hırsı temelinde görülmemesi, “adalet” ve “erdem” kavramlarının da toplum yönetimi içinde yer alması gerektiğini vurgular. Sokrates’a göre adalet, toplum yönetiminin kurucu niteliği olarak görülmeli. Adalet, hem iktidarın nasıl bölüşüleceği hem de kamusal yararın, toplum için iyi olanın bulunmasının belirlenmesinde kurucu rol oynayabilir. Sokrates belki adalet ve erdem kavramlarını kavramsallaştırmasında devlet-merkezci ve felsefecilerden oluşacak bir yönetim anlayışına çok fazla ağırlık vermiştir.

Ama kabul etmeliyiz ki, Sokrates’ın toplum yönetiminde iktidar hırsına karşı adalet ve erdemli olmayı tercih eden yönetim anlayışını koyması ve yönetici sınıfı gerçek anlamda adaletli ve erdemli olmaya çağırması çok ufuk açıcıdır. Sokrates bize şunu söyler: Adalet ve erdem, devlet ve toplum yönetiminin sadece iktidara indirgenmemesi gerekliliğinin bir hatırlatıcısı, yöneticilerin hareket tarzlarını ve karar alma süreçlerini belirleyecek bir “etik kod”dur. Sokrates’ı dinlemek bize, bugünkü iktidar ve zenginlik hırsına indirgenmiş adaletsiz Türkiye yönetiminin sadece iktidar değil, aynı zamanda tepkici muhalefet ve aşırı siyasallaşmış devlet seçkinlerini de içeren eleştirisini yapma şansı veriyor. Dahası, Sokrates’ı dinlemek, farklı adalet ve erdem kavramlarıyla geliştirilecek toplum yönetimiyle, “adaletli bir Türkiye” yaratmanın da mümkün olabileceğini söylüyor.

Adaletsiz Türkiye’den adaletli Türkiye’ye
Adaletsiz bir Türkiye’de yaşıyoruz. Devlet seçkinleri, iktidar ve muhalefet partileri, bize sürekli Türkiye’nin yönetimine varolan anayasaya uygun bir adalet anlayışı içinde yaklaştıklarını söylüyor. Darbe girişimleri ve parti kapatma arayışları yasalara referansla yapılıyor, iktidar oyunları ve çıkarları nedeniyle masum insanlar yok ediliyor, hunharca öldürülebiliyor. Kadınlara ve çocuklara uygulanan şiddetin içinde de yasalar var, “mütekabiliyet “ adı altında, bu ülkenin vatandaşları Müslüman olmadıkları için, belli partiler ve yargı kararlarıyla yabancı konumuna indirgenebiliyor, farklı kültürel kimlikler varolan yasalar ve uygulamalar sonucunda kendilerini eşit vatandaş olarak görmüyor, en zengin yeri ile en fakir yeri arasındaki gelir ve refah farkının 300 katları aştığı bir ortamda, sol ve sosyal demokrat partiler, rejim korumayı adalet olarak görebiliyorlar.

Eğer, tüm bu örnekler içinde, Türkiye’de bugün varolan adalet anlayışı, yönetici sınıfın iktidar ve zenginlik hırslarını maskeleme işlevini görüyorsa, o zaman, sofist Thrasymachus haklı: Adaletsizlik tercihi, iktidar hırsına direnci ve sistemin ciddi eleştirisini sembolize ediyor. Bu durumda, Thrasymachus’u dinlemeliyiz. Eğer adalet kavramı varolan iktidar hırsının bir yansımasıysa, adaletsizliği tercih etmek daha doğru olacaktır. Ya da Sokrates’i dinleyerek, bugün Türkiye’nin “adaletsiz bir Türkiye” olduğunu vurgulayarak, “adaletli bir Türkiye” özlemini yaşama geçirme girişiminde olacağız. Böyle bir Türkiye, toplum yönetimini sadece iktidar-güç ekseninde görmeyecek, aksine, “adaletli ve erdemli bir yönetim anlayışı”nı içerecektir.

Türkiye’de gelir ve refahın adaletli bölüşülmesini, kültürel farklılıkların tanınmasını, başta kadınlar ve gençler olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin siyasete katılımını olanaklı kılacak ve küresel ısınma ve kirlenmeye karşı çevre ve doğayla farklı bir ilişkiye girecek adalet ve erdem temelli bir yönetim anlayışı, “Adaletli Türkiye” özlemini yaşama geçirebilir. Yoksulluk, tanınma, katılım, çevre gibi adalet alanlarının ortak noktası, sosyal, siyasal, sivil ve çevre hakları içinde “eşit vatandaşlık” anlayışı ve uygulaması ve böyle bir vatandaşlık anlayışına dayanan adaletli toplum yönetiminin devlet-toplum-çevre ilişkilerinde yaygınlaşması çağrısıdır. Sokrates’ın vurguladığı gibi, “Adaletli Türkiye”nin gözlemleneceği ilk ve esas yer, devlet seçkinleri ve siyasi partilerden oluşan siyasi yönetim alanı. Bugün Türkiye, iktidar hırsının yerini adalet ve erdemin almasını sağlayacak bir siyasal hareketin, özellikle merkez sol içinden çıkabilecek yeni bir yönetim anlayışının gereksinimi içindedir.

E. FUAT KEYMAN: Koç Üni.

 

Radikal
Yayın Tarihi : 30 Kasım 2009 Pazartesi 19:34:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?