15
Haziran
2025
Pazar
POLİS/ADLİYE

FAİLİ MALUM FAİLİ MEÇHULLER

3. Murad yaşlı sadrazam Sokollu üzerinde otorite tesis etmekte zorlanıp sıkıntılanınca eşi Safiye Sultan ‘sorunu çözme’ işini üzerine aldı ve Sokollu saray dışında bir meczup tarafından katledildi...

Ergenekon soruşturması dolayısıyla ‘fail-i meçhul cinayetler’ konusu yine gündemde. Ve herkeste geçtiğimiz hafta andığımız Uğur Mumcu suikastı başta olmak üzere, örtülmüş/kapanmış dosyaların ele alınıp yeni bulgular ışığında araştırılması isteği var...

Çeşitli vesilelerle yazdım, faili meçhullerin soruşturulması yetmez faili bilinenlerin de yeniden soruşturulması gerek diye. Aklıma gelen bir örnek Özal suikastıdır mesela. Malum, 1988 senesi 18 Haziran günü ANAP 2. kongresinde gerçekleşen saldırının faili Kartal Demirağ üç yıl hapis yatıp Özal’ın bağışlaması ve şartlı salıverme yasasından yararlanarak serbest kalmıştı.

Rahmetli Özal’ın davayı önemsemesi gerektiğini hatırlattığımda cevabını bildiğinden zerrece tereddüt etmediğim soru cümlesi hâlâ aklımda: “Fail o çocuk, ama beni kim vurdu dersin?” Polis ifadesinde ve savcılıkta Demirağ, Emlakbank soruşturmasından söz etmiş, bankayı dolandırdığı iddia edilen Kemal Horzum’un adını vermişti. Ama Özal hâlâ “Beni kim vurdu” diyordu. Onun, tetikçinin arkasında sadece karanlık bir işadamının olduğunu düşünse ve buna inansa ürküp soruşturmanın derinleştirilmesi için ısrarcı olmayacağına inanır mısınız.

Özal’ın önüne konulan fotoğrafa inanmadığının delili Kemal Horzum’a yönelik soruşturmanın ardında verilen takipsizlik kararına itiraz etmemiş olmasıdır.
Jitem’in önemli elemanlarında emekli albay Abdülkerim Kırca’nın intiharının hatırlattığı bir diğer hadise de Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağının düşmesi. Kırca albayın adını, komutanla birlikte uçakta bulunacak kişiler listesinden ve onun son anda uçağa binmemiş olmasından hatırlıyoruz. Keza aynı yıl Tunceli Jandarma Genel Komutanlığı’na ait helikopterde olması gerekirken, son anda yapılan görev değişikliği dolayısıyla helikoptere binmemek suretiyle şans eseri üç subayın şehid olduğu kazadan kurtulduğundan.

Örnekler uzar gider. Sıkmayayım.

Ancak sanılmasın ki böylesi durumlar yakın zamanların ürünü. Mazide de pek çok örnek var..

Sultanın kompleksleri

Osmanlı tarihçilerinin ‘Sarı Selim’diye andıkları 2. Selim’in hamamda bir içki âlemi sırasında yere düşüp ölmesi üzerine tahta çıkan 3. Murad kompleksler içinde kıvranan biriydi. Saltanat yılları ki az değil yirmi yıl- annesi Nurbanu, kız kardeşi İsmihan ve gözdesi Safiye’nin elinde oyuncak olmakla geçti.

Karısı Safiye, İtalyan soylusu Korfu valisi Baffo’nun kızıydı. Bir deniz seyahatinde korsanların eline esir düşüp İstanbul’a getirilmiş, İsmihan Sultan tarafından alınıp şehzade olarak Kütahya’da valilik yapan ağabeyine gönderilmişti.

Sokollu Mehmet Paşa ise küçük yaşta devşirilerek Enderun’da eğitilmiş pek çok görevde denendikten sonra Kanuni tarafından sadarete getirilmiş deneyimli bir devlet adamıydı.

2. Selim onu kızı Esmahan’la evlendirmiş ve devletin idaresini eline bırakmıştı.
3. Murad ise Sokollu’nun mektubuyla tahta davet edildiği andan itibaren huzursuz oldu. Kendisinden önce iki padişaha vezirlik yapmış Sokollu’nun gölgesinde kalacağına inanarak geldi

İstanbul’a. Bir yandan ürküyor ve bu sebeple ona saygıda kusur etmemesi gerektiğini düşünüyordu; diğer yandan ondan kurtulmadan saltanatın keyfini çıkaramayacağını. İstanbul’a indiğinde kendisini karşılamaya gelen Sokollu’nun elini öpmeye kalkması şaşkınlıktandı kuşkusuz ama genç hükümdar bu davranışın kendisini küçük düşüren affedilmeyecek bir hata olduğu inancıyla kuruntulara gark oluyordu.

Doğal olarak Sultan Murad Sokollu’yu azletme cesaretini gösteremedi. Annesinin ve kız kardeşinin baskısına rağmen sadrazamı karşısına alıp sadaret mührünü isteyemedi. Eşinin bu sebeple kıvrandığını gören Safiye Sultan ‘Bana bırak hallederim’dedi.

‘Ne yapacaksın’ diye sormadı Murad... Safiye, Sokollu’nun bir liman inşaatını denetlemek için gideceğini öğrendiğinde Kızlarağası aracılığıyla önceden anlaştığı saray dışından kişilere ‘İş bugün bitmeli’ diye haber gönderdi. Tuzaktan habersiz Sokollu denetlenmesini bitirip inşaattan ayrılacağı sırada yanına yanaşıp sadaka isteyen dilenciye para vermek için kesesine davrandığında adamın koynundan çıkardığı hançerin hedefi oldu. Muhafızlar ki suikasttan haberli olduklarından mı iş bitene kadar uzak durdular bilinmez- dilencinin üzerine çöküp oracıkta öldürdüler. Padişah ve saray ‘menfur saldırı’dan çok üzülmüş göründüler. Gösterişli bir törenle defnedildi sadrazam. Fail belliydi, cezasını da bulmuştu. Dolayısıyla eşelenip soruşturulacak bir şey olmadığına hükmedildi...

Çerçeve

Falaka cezası

Urfa’da bir ilkokulda öğretmenin sorduğu soruyu bilemeyince dövüp ayağını kırdığı kız öğrencinin durumu Ergenekon tartışmaları arasında fazla dikkat çekmedi.
9 yaşındaki çocuğun maruz kaldığı şiddet gösterisinin giderek istisna olmaktan çıkmaya başladığı da...

Böyle hadiseler vukunda her nedense basının aklına Osmanlı asırları gelir. Ve bu gayri medeni cezanın o dönemin alameti olduğu anlatılarak Osmanlı karalanır.
Oysa imparatorluk asırlarında okullarda disiplin uygulamasında dayağa öğrencinin yüzüne olmamak şartıyla ‘elle ve üç tokatı geçmemek üzere’ denilerek cevaz verilmiş, bu caza tatbik edilirken sopa veya başkaca bir şey kullanılması yasaklanmıştı.

Dönemin mahalle mekteplerinin sınıf duvarlarında asılı duran değnek hocaların onu kullanma niyetini değil haylazlık veya tembellik karşısında kızdığını öğrencilere anlatmaya yarardı... Falaka cezası ise adi suçlara mahsustu. Ve batı Avrupa dahil pek ülkede uygulanan bir cezaydı...

Avni Özgürel - Radikal
Yayın Tarihi : 26 Ocak 2009 Pazartesi 20:21:18
Güncelleme :26 Ocak 2009 Pazartesi 20:26:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?