25
Mayıs
2024
Cumartesi
POLİS/ADLİYE

TAŞ ATAN ÇOCUK KİM?

Ceza ancak irade serbestisi olanlar hakkında ve bu serbestinin derecesine göre belirlenir. Buna göre çevresinden gelen etkilerin tesiriyle polise taş atan çocukların ellerine taş yerine, bir top, ayakları altına bir saha verilmediğinden başka bir şekilde davranma olanakları yok. Yanu bu çocukların irade serbestisinin varlığından söz edilemez.

 

Onlarla ilk kez, çiçeği burnunda bir yargıç olarak, 1977 yılında, Anadolu’ya atandığım ilçede tanışmıştım. Kimisi bacasından girdikleri şekerci dükkânından bir daha kaçamamış, kimisi cinayete âlet edilmiş 11- 15 yaş arası çocuklardı; değişen yasa itibarıyla bugünün 12-15 yaş arası çocukları; henüz onlar için özel mahkemelerin kurulmadığı yıllar...

Şekerci dükkânına girip de yakalanan birincilerin suçları özünde olabildiğince komik biçimsel bir nitelik taşırken, cinayete âlet edilmiş diğerlerinin suçları, büyükleri onlardan ne istemişse onu yerine getirmiş olmaları ile, tamamen trajik, ciddi nitelikte suçlardandı; her ikisi de boş bırakılan elleri oyuncak ve şeker görmemiş çocuklar!..

Kavgalı yıllar
Evet, 1970 yıllarında yurdumda yine kavga vardı; sağ ve sol birbirlerine kıyıyordu. Ama ne sağcısı ne solcusu elleri o gün de boş bu çocukları kendi amaçları doğrultusunda kullanmamıştı. Bugünden o güne baktığımda sağcısı da solcusu da ne kadar asilmiş diyorum. Çünkü ister sağcı, ister solcu olsunlar bu gençlerin hiç biri elleri boş bırakılmış olan bu çocukların ellerine taş tutuşturmayı aklının ucundan geçirmemişti.

Anadolu’da tanıştığım bu ilk çocuklarla, 13 yıl sonra görev yaptığım İstanbul Çocuk Mahkemelerinde tanıştığım, bir oyun oynar gibi cinayet işleyen ihtirâsi (!) suçlu çocuklar dışındaki; evinden kaçarak arkadaşları ile hırsızlığa karışmış; yaşı büyük arkadaşlarının çaldığı arabayla dolaşmaya çıkmış; cinsellikle ilgili suçunu kesinlikle reddeden; park edilmiş olan kamyondan üç koli meyve suyu veya girdiği dükkânın açık kasasından 3,90 TL çalan; yaşı büyüklerin yanında gözcülüğe kalkan; cinsel istismâra uğrayan çoğu zaman tesadüfi (!) suçlu bu ikinci çocukların arasında hiçbir fark yoktu. Onlar da bunlar da genellikle elleri boş bırakılmış yoksul çocuklardı; korunup gözetilmeyen, yeterince sevilip özenilmeyen, kimselerce umursanmayan, masum çocuklar...

Ayrım olanaklı mı?
Peki, son yıllarda polise taş atarak karşımıza çıkan bu çocuklar kim?
Bunları ilk ikisinden ayırmak olanaklı mı?.. Pek tabii, hayır!..
Çünkü, onlar da elleri tıpkı birinci ve ikinciler gibi ne şeker ne de oyuncak görebilmiş çocuklardır!.. Çünkü, onlar da korunup gözetilmeyen, yeterince sevilip özenilmeyen çocuklardır!.. Ama, tümü; birinciler, ikinciler ve polise taş atan bu çocukların hepsi de, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nden doğan haklarından yoksun bırakılmış, bu yüzden de suç işleme potansiyelleri yüksek olan başı boş kalan çocuklardır!..

Her ne kadar uzun yıllar uygulamasında bulunduğum 2253 sayılı Çocuk Mahkemeleri Yasası ve benim görev değişikliğimden sonra 2005 yılında yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasası, “başı yasayla derde girmiş ve korunma ihtiyacı olan” iki çocukdan söz etmekte ise de ülkemiz gerçeğinde başı yasayla derde girmiş çocuğu, korunma ihtiyacı olan çocuktan ayırmak pek de olanaklı değildir.

Öyle ki, onlar, bir ana-babaya sahip olduklarında sevgi ve özenden yoksun olabilecekleri varsayılamayacağından tehlike içindeki halleri de görülemeyen çocuklardır.

Oysa onlar, her yerde, her koşulda vardırlar. Onlar, bir şeker hırsızlığı yaptıklarında, gasp, cinayet işlediklerinde veya polise taş attıklarında kendilerinden söz ettirebilen çocuklardır!... Elleri şeker, top, bilgisayar, CD, ayakları pedal, saha, pist, havuz, tiyatro salonu görmemiş çocuklardır; hemen hemen hiçbir özel eşyaya sahip olamamış çocuklar...

Korunma ihtiyacı
Bu korunma ihtiyacı olan çocuk, başı yasayla derde girmediği sürece ne ana-babasının, ne komşusunun, ne öğretmeninin, ne de muhtarının dikkatindedir. Hiçbiri zamanında onun hakkında bir koruma talebinde bulunmayı akıl etmemiştir. Üstelik hiçbirinin bunu yapabileceği ya da bu konuda hangi makâma başvurubileceği konusunda hiçbir bilgisi yoktur. Bu yüzden sağ olan ana-baba da çocuklarının bir suça doğru sürüklendiğini ve kendilerinin buna engel olamadıklarını gördüklerinde, Çocuk Koruma Yasası’nın 3/1-a-1 maddesinde tanımlanan; bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru olan bu çocukları hakkında, aynı yasanın 7. maddesi uyarınca mahkemeden koruyucu ve destekleyici yardım talep etme hakları olduğunu, bu yolları zorlamanın, destek istemelerinin aynı yasanın 5/3 maddesine göre yasal haklarından olduğunu bilmezler.

Yalnızca kendi sorunlarıyla meşgul edilmeye itilmiş insanlarımız da çoğu zaman yukarıda tanımı yapılan komşu çocuğunu veya çocuğunun arkadaşını duyup, göremez; bazı öğretmenler ise sorunlu buldukları bu çocukları sınıflarında istemez. Suç işlemedikleri koşulda kimse de korunma ihtiyacı içinde olan bu çocukları mahkemelerine bildirmediğinden, Çocuk Mahkemelerinin bu yönde alacağı kararlar yalnızca Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundan gelen taleplerle sınırlı kalır.

Ama, ne zaman ki, bu korunmaya muhtaç çocuklar, bir korkunç suç işler veya korkunç bir suça maruz kalırlar o zaman yazılı ve görsel yayın onu Türkiye gündemine oturtur. Bu tam anlamıyla bir kıyamettir; kendilerini olaya öylesine kaptırırlar ki, bir arkası yarındır tefrikası başlatırlar. Bunu yaparken de çocukların Çocuk Hakları Sözleşmesi ile teminat altına alınan tüm kişilik haklarını çiğnerler; hem sanık çocuğun, hem kıygın çocuğun defalarca kimliğini açıklar, fotoğraflarını yayımlar; Basın Yasasını, Ceza Yasas’ını defalarca ihlâl ederler.
Bunda çocukları çok sevdikleri ve onlar için bir şeyler yaptıkları inancı yer alır!..

Toplumu bilgilendirme
Hukuk fakültelerinde yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak okutulan, günümüzde ise toplum mühendisliği açıkça test edilmiş basın yayının, kamuyu bilgilendirme görevini, yukarıda da değindiğim gibi çocuk bir cinayet işlediğinde, bir suça maruz kaldığında, ya da polise taş attığında yaptığı yayınlarla çocuğa ve topluma zarar verip vermediği konusunda görev anlayışını bir kez daha gözden geçirip bu çocukların nasıl korunacakları ve topluma nasıl kazandırılabilecekleri yönünde toplumu bilgilendirme programları yapıp yayınlaması daha yararlı olacaktır.

Bir gerçekte bu çocukların üniversitelerimiz tarafından da görülmediğidir. Bugün hukuk fakültelerimizde bir çocuk ceza hukuku dersi okutulmaz. Hukuk fakültelerimizden bu yönde bir girişimde bulunularak daha da gecikilmeden bu dersin okutulmasına karar verilmesini beklemek önce hukuk sonra çocuklar adına önemli bir gereksinimdir diye düşünüyorum.

Tüm bu anlatımlar içersinde polise taş atma eylemi ile gündemimize oturan bu çocuklar Çocuk Koruma Kanunu çerçevesinde her ne kadar başı yasayla derde girmiş çocuklar olarak yorumlansa da onlar gerçekte yasalarında hep ikinci sırada yer alan bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimleri ile kişisel güvenlikleri tehlikede olan ihmal veya istismar edilen korunma ihtiyacı olan çocuklardır; zamanında görüp duymadığımız çocuklar!

Bugün, pozitivistler tarafından ileri sürülmüş bir görüşe göre, özellikle de bir çocuk suçluluğu söz konusu ise, suçlulukla ve mükerrirlikle mücadele konusunda artık ceza vermenin yararsızlığı iyice anlaşılmıştır. Gerçekten ceza ancak irade serbestisi olanlar hakkında ve bu serbestinin derecesine göre belirlenir. Buna göre çevresinden gelen etkilerin tesiriyle polise taş atan çocukların ellerine taş yerine, bir top, ayakları altına bir saha verilmediğinden başka bir şekilde davranma olanakları olmayan bu çocukların irade serbestisinin varlığından söz edilemeyecektir.

İrade serbestisi bulunmayan bu çocuklarda manevi sorumluluk da söz konusu olmayacaktır. Bu bakımdan bu çocuklarla ilgili yargılama işlemlerinde irade serbestisi ve manevi sorumluluğa dayanan cezanın uygulanması yerine öncelikle bilimsel ve faydacı niteliğe sahip, toplumsal savunma öğelerinden olan güvenlik önlemlerinin uygulanması yolunu seçmek, içinde bulunduğumuz toplumun sağlığı için çok isabetli olacaktır.

Umran Sölez Tan: E. İstanbul Çocuk Mahkemeleri ve İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi Yargıcı

 

Radikal
Yayın Tarihi : 21 Şubat 2010 Pazar 23:50:14


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?