22
Mayıs
2024
Çarşamba
POLİS/ADLİYE

Yeni kanun neler getirdi?

2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi TBMM Adalet Komisyonu'nda ve TBMM Genel Kurulu'nda yapılan görüşmelerin ardından kabul edilerek, Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanıp yürürlüğe girdi.

Teklifin TBMM'ye sunulmasının hemen ardından CHP Genel Başkanı Deniz Baykal başta olmak üzere bazı siyasiler ve sivil toplum kuruluşları büyük bir tepki gösterdi. Yapılmak istenen değişikliğin yargıda kadrolaşma ve yargının siyasallaştırılması amacına dönük olduğu, hatta daha da ileri gidilerek "yargının AKP'lileştirilmek istendiği" şeklinde ağır eleştiriler yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun sekizinci, dokuzuncu ve altmış dokuzuncu maddelerinde değişiklik yapan kanun teklifinin yargıda siyasallaşma ve kadrolaşma ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Aksine, yapılan değişiklikler, hakim ve savcı adaylığına atama ile ilgili olarak eski düzenlemeye nazaran daha objektif kriterler getirmektedir.

Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun sekizinci maddesinde yapılan değişiklikle, idari yargı hakim adaylığı için, "hukuk fakültesinden mezun olanlar dışından alınacak adaylar bakımından her dönemde alınacak aday sayısının yüzde yirmisini geçmemek üzere ihtiyaç oranında" şeklinde sınırlama getirilerek, idari yargıda görev alacak hakimlerin daha çok hukuk fakültesi mezunlarından olması, ihtiyaç oranında da diğer fakültelerden olması sağlanmaktadır. İdari yargıda hukuk fakültesi dışından da hakim alınması gereği vardır. Ancak uygulamada hukuk fakültesi dışından alınan adayların hukuk fakültesi mezunlarından daha çok olduğu, idari yargıda görev alan hakimlerin çoğunluğunun hukuk fakültesi dışından geldiği görülmektedir. Bu durumda hukuk fakültesi dışından mezun olanların alımında bir sınırlama getirme zarureti nedeniyle bu yönde yapılmış bulunan değişiklik yerinde bir değişikliktir.

Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun sekizinci maddesine eklenen bir fıkra ile, avukatlık mesleğinden hakim ve savcı adaylığına kimlerin geçiş yapabileceğine ilişkin bir düzenleme yapılmıştır. Geçmişte de avukatlık mesleğinden hakim ve savcılığa geçiş mümkündü, ancak bu konuda yasal bir düzenleme yoktu. Eklenen bu fıkra ile bu eksiklik giderilmiş olmaktadır. Buna göre avukatlıktan hakim ve savcı adaylığına geçmek isteyenler için giriş sınavının yapıldığı yılın ocak ayının son günü itibarıyla yaş sınırı 35 olarak belirlenmekte, fiilen en az 5 yıl avukatlık yapmış olma kuralı getirilmektedir. Bu durumda olanların diğer adaylarla arasında eşitsizliğe sebebiyet verilmemesi ve objektif kriter konulması amacıyla kendi aralarında yazılı sınav ve mülakatta başarılı olmaları şartı getirilmektedir. Geçmişte sınavsız alım mümkün iken, yapılan değişiklikle artık avukatlara da hem yazılı hem de sözlü sınav şartı getirilmesi karşısında yargıda kadrolaşma iddialarını öne sürmek, "mülakatla avukatları hakim ve savcı yapmak istiyorlar" demek son derece haksız bir ithamdır.

Geçmiş icraatlarını unutanlar

Bir kariyer mesleği olan hakimlik ve savcılık mesleğinin başlangıç evresi olan adaylığa alınma usul ve esaslarının yönetmelikle düzenlenmesi doğru değildir. Bu nedenle Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 9. maddesinde değişiklik yapılmış, maddeye 9/A maddesi eklenerek hakim ve savcı adaylığı yarışma sınavının şekli, sınav konuları ve mülakat kurulunun oluşumu gibi hususlar kanunda yerini almıştır. Muhalefetin "mülakatla hakim alma usulünü getiriyorlar" diyerek son derece haksız ve doğru olmayan açıklamalarda bulunması üzüntü vericidir. Yapılan değişiklikle, yazılı yarışma sınavının Adalet Bakanlığı tarafından değil, tarafsız ve uzman bir kurum olan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılması aslında yargıda kadrolaşma değil, geçmişteki kötü uygulamaları ortadan kaldıran olumlu bir değişikliktir. Bu olumlu değişikliğe rağmen geçmişte "3000 tane hakim aldım, tabiî ki kendi partimden alacağım, başka partiden mi alsaydım?" diyen anlayışın, bu gün getirilen sisteme karşı "yargı siyasallaştırılıyor" şeklindeki kampanyalarını anlamak mümkün değildir.

Değişiklikle Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi'nin sınav yapmasıyla kalınmamakta, ÖSYM'nin yaptığı yazılı sınavda 100 tam puan üzerinden 70 puan alan herkesi değil, ilanda belirtilen kadro sayısının bir katı fazlasının mülakata çağrılarak, yazılı sınavın yeterlilik sınavından yarışma sınavına dönüşmesi sağlanmaktadır. Bu durumda 500 adayın alınacağı bir sınavda yazılıyı kazanan 1.000 kişi mülakata çağrılacak, böylelikle en yüksek puan alandan aşağıya doğru bir sıralama olacak ve sınavın bir yarışma sınavına dönüşmesi sağlanmış olacaktır. Geçmişte yazılıda 70 puan alan herkes mülakata çağrılırken bu değişiklikle yazılıda daha başarılı olan, daha yüksek puan alan adayların mülakata çağrıldığı bir sistem getirilmiştir.

Sınava katılanların, yazılı yarışmasınavı notunun yüzde yetmişi ile mülâkat notunun yüzde otuzunun toplamı tespit edildikten sonra en yüksek puan alandan başlamak üzere nihai başarı listesi hazırlanacağı yönündeki değişiklikle mülakatın etkisi azaltılmış, yazılı sınavın etkisi artırılmıştır. Bu değişiklikle de siyasi iktidarın yargıda kadrolaşma niyetinin olmadığı açıktır.

En çok tartışma konusu yapılan hususlardan birisi de mülakat kurulunun oluşumudur. Geçmişte mülakat kurulu Adalet Bakanlığı müsteşarı veya görevlendireceği müsteşar yardımcısı başkanlığında, Teftiş Kurulu başkanı, Ceza İşleri, Hukuk İşleri ve Personel genel müdürlerinin oluşturduğu beş kişilik komisyondan oluşmaktaydı. Yapılan değişiklikle hepsi birinci sınıf hakimlerden oluşan mülakat kuruluna iki kişi daha ilave edilmiştir. Hakim ve savcı adaylarının eğitim ve mesleğe hazırlanması görevini yapan Türkiye Adalet Akademisi öğretim üyelerinden Yargıtay ve Danıştay üyelerinin de mülakat kuruluna ilave edilerek kurulun üye sayısı 5'ten 7'ye çıkarılmıştır. Hakim ve savcı adaylarını mesleğe hazırlayan Türkiye Adalet Akademisi'nin mensubu iki yüksek yargı organımızın üyesinin mülakat kuruluna alınması gibi çok önemli bir yenilik getiren bu teklifin yargıda kadrolaşmayla, yargının siyasallaştırılması ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

Geçmişte yönetmelikte yer alan mülakatta aday adaylarının "çağdaş yaşam anlayışı" ile ilgili değerlendirmenin yerine "çağdaş, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığının" değerlendirilmesi sübjektif bir değerlendirmenin yerine objektif bir değerlendirmeyi sağlayacaktır. Bu konudaki tartışmalar da tamamen siyasi nitelikte tartışmalardır. Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 69. maddesinde yapılan değişikliklerle, hakim ve savcılar hakkında uygulanan disiplin ve meslekten çıkarma cezaları ile ilgili hükümler Yeni Türk Ceza Kanunu'nun sistemiyle uyumlu hale getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir. Anayasa'da kurumlarımızın görevleri sayılmıştır. Anayasa'nın altıncı maddesinde "hiçbir kimsenin veya organın kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı" açıkça belirtilmiştir. Muhalefete mensup milletvekilleri ve Türkiye Barolar Birliği ile Yargıç ve Savcılar Birliği Vakfı, hakim ve savcı adaylığına atama ve sınav yapma konusunda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun görevli olduğunu veya olması gerektiğini müteaddit defalar söylemişlerdir. Anayasa'nın 159. maddesi açıktır. "Adli ve idari yargı hakim ve savcılarını mesleğe kabul etme" görevi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun görevleri arasında sayılmıştır. 2461 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu'nun 4. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde "Hakim ve savcıları mesleğe kabul etme " görevi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na verilmiştir. Burada verilen görev, hakimler ve savcıları mesleğe kabul etme görevidir.

'Sadece mülakatla hakim alınacak' çarpıtması

Mesleğe kabulden önceki statü, "adaylık" statüsüdür. Adaylık statüsü 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 7. maddesinden 12. maddesine kadar olan bölümde düzenlenmiştir. Adaylık ile mesleğe alınma farklı statülerdir. Hakim ve savcı adaylığı konusunda ihtiyaç belirleme, yazılı ve mülakat sınavı yapma, adaylık dönemi içerisinde adaylıkla bağdaşmayan tutum ve davranışları tespit edilenlerin adaylığına son verme, adli yargı adayları açısından hakimliğe ve cumhuriyet savcılığına atanacak şekilde ayırma konularında hangi kurumun görevli ve yetkili olduğu 2802 sayılı kanunumuzun 7'den 12'ye kadar olan maddelerinde düzenlenmiştir. Bu hükümler karşısında 657 sayılı Devlet Memurluğu Kanunu'na bağlı bir statü olan adaylığa atama ve sınav yapma yetkisinin Adalet Bakanlığı'nın görevi dahilinde olduğu tartışmasızdır.

Adaylığa son verme yetkisinin Adalet Bakanlığı'nda olduğu halde, adaylığa atama yetkisinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda olduğunu savunmak, idare hukukunun temel ilkelerinden olan "bir idari işlemin tesisinde izlenen yöntem ve tesis eden bakımından "usulde paralellik" ilkesine aykırı olacaktır. Bir idari işlem yapılırken hangi zorunlu usule uyulmuşsa söz konusu işlem kaldırılırken de aynı usule uyulması gerekir. Hakim ve savcıların adaylığa atanması ile ilgili olarak, Anayasa'ya aykırılık iddiası yönünden Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuş ve Anayasa Mahkemesi, 7 Şubat 2007 tarihli ve 2005/47 Esas, 2007/14 Karar No'lu kararıyla hakim ve savcı adaylığına atama ve mülakat yapma yetkisinin Adalet Bakanlığı'na ait olduğuna, adaylık statüsü ile mesleğe kabulün birbirine karıştırılmaması gerektiğine, mülakatın Anayasa'ya aykırı olmadığına ve bu konudaki takdir yetkisinin yasa koyucuya ait olduğuna karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi'nin son kararı bu şekilde iken 1995 tarihli Anayasa Mahkemesi'nin kararına dayanılması son derece hatalıdır. Çünkü o karar; avukatlıktan doğrudan hakimlik ve savcılık mesleğine geçiş ile ilgilidir. Adaylığa geçiş ile ilgili değildir. Anayasa ve kanunlarımızla adaylığa atama ile ilgili hükümler ve mülakat kurulu ve mülakatla ilgili hususlar bu derece net olduğu halde, Anayasa Mahkemesi'nin kararları da bu yönde iken sanki Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yetkileri alınıp, Adalet Bakanlığı'na veriliyormuş gibi bir değerlendirmede bulunmak ve sadece mülakatla hakim alınacak şeklinde konuyu yansıtmak son derece haksızdır. Hakim ve Savcılar Kanunu'nda yapılan değişiklikle, hakim ve savcı adaylarımızın adaylığa alınması ile ilgili olarak tarafsız ve objektif bir sistem getirilmiştir. Değişikliğin "Yargı bağımsızlığı" ilkesine ve "Hakimlik ve savcılık teminatı" ilkesine aykırı hiçbir yönü bulunmamaktadır. Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda yapılan tüm bu olumlu düzenlemelere rağmen Sayın Baykal'ın üzerinde fırtınalar kopardığı ve rejim meselesi yaptığı, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün onayı ile Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren yasa değişikliği geçmişteki düzenlemeden daha ileri bir düzenleme olup, hakim ve savcı adaylığı sınavlarının artık bütün tartışmalardan arındırılarak yasal bir temele kavuşmasını sağlamıştır.

AK PARTİ BARTIN MİLLETVEKİLİ / TBMM ADALET KOMİSYONU ÜYESİ

Zaman
Yayın Tarihi : 11 Aralık 2007 Salı 14:01:08


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?