4
Mayıs
2024
Cumartesi
ERZURUM

KKEF öğrencisinden büyük başarı

Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi 3. Sınıf öğrencisi Bengisu Sümeyye Bayar’ın, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen yarışmada vakıf kültürüyle ilgili yazdığı makale Türkiye birincisi seçildi.
Ankara’da düzenlenen törenle 5 bin YTL’lik ödülünü alan Bengisu Sümeyye Bayar, “Vakıf, bir sabah sütüdür dudaklarımızda” başlıklı makalesinde, sağlıklı iletişim ve sağlıklı toplum temalarını işledi.
Vakıflar Genel Müdürlüğü bu yıl kompozisyon, resim, fotoğraf, ebru ve illüstrasyon dallarında yarışma düzenlemişti.
Bengisu Sümeyye Bayar “Vakıf, Bir Sabah Sütüdür Dudaklarımızda” konulu makalesinde şunları kaydetti;
“Yerin altında süzülüp berraklaşan su ile zaman perdelerinden süzülüp gelen söz ve Yaradan’ın emaneti olduğu şuuruyla, gene O`nun isteği istikamette, daimi olarak insanlığın hizmetine sunulan vakıf, yunmuş-arınmış üç kardeş; su dışımızı temizledi, söz içimizi, vakıf da cemiyetimizi... İnandık, söz söyledik; yanıldık, söz söyledik. Zaman ibrişiminde her cümle, her kelime parladı, billurlaştı. Işıktan ve sesten birer küre, asırlarla yarıştı: Söz, bir prensipler kurumu, bir sabah sütü oldu dudaklarımızda.. yani "vakıf`"oldu.


Bizler bu topraklara yersiz yurtsuz göçebeler halinde gelmedik. Önümüze düşen, bize yol gösteren rehberlerimiz vardı. Toprağa nasıl kök salacağımızı, birbirimizi nasıl koruyup kollayacağımızı, nasıl iş tutup çoluğumuzun çocuğumuzun rızkını temin edeceğimizi onlardan öğrendik. Atalarımız, "yarının çerâğını" dünden tutuşturdular. Bizi, kendi öz evlâtları olarak asırlarca yaşatmak, üç zamanı, dün-bugün-yarın`ı billurdan bir avize gibi diri tutmak istiyorlardı. Bunun için, söze şu kesif mânâyı koydular; insanı mübarek ve muazzez kılan özellik, nefsin alt edilmesi, bencillikten kurtulması ve din kardeşini nefsine tercih etmesiyledir. Tıpkı Asr-ı Saadet`te ensarın muhacirlere muamelesi gibi.. İnsanın varlığını Allah yolunda seferber etmesi, ötekinin varlığını kabul ederek, onun da yaşaması ve kalkınmasını sağlaması, onun da şahsiyet kazanarak erdemli toplumun oluşumuna yardımcı olması kadar önemli bir gayret var mıdır?
İşte vakfın ana felsefesi budur. Bu uğurda, malının parasının yanında bizzat kendi hayatını vakfetmiş insanlar da vardır Tarihte ve bugün kanaat önderlerinin yaptıkları bundan başka neyle izah edilebilir ki? Ötekini nefsine tercih etmek... Paylaşmak ve bölüşmek... Elindekini bir menfaat beklemeden dağıtmak. . Bu ancak peygamberlere ve Allah dostlarına has ulvî bir davranıştır. "Peygamberlerin mirası olmaz" hadis-i şerifini düstur edinmek, herkesin kârı değildir. Yunus Emre "Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?" derken bu noktaya parmak basıyordu.


Ecdadımızın yerli ve öncü bir düşünceyle kurduğu vakıfların, hizmet ve faaliyetleri, zengin bir muhtevaya sahipti. Bunların, topluma faydalı olmak kastı ile zaman, zemin, yöreler ve eğilimlere göre çeşitlilik göstermesi, sistemin, statik değil, dinamik bir yapıya sahip olduğunun açıkça bir ifadesidir. Tamamen kendi kaynaklarımızla beslenmeye yöneldiğimiz o tül pembe günlerde varlığın tadı, kokusu, rengi, şivesi ve ifade ettiği mânâlar, engel tanımaz bir aşkınlık içinde surlardan ve burçlardan taşarak her eve, her köye, her kasabaya, her şehre akıyor ve liyâkatlerimiz ölçüsünde bize, kendi şölenlerinin neşvesini yaşatıyorlardı. Bu öylesine büyük bir neşveydi ki; "yeraltında sanılan sütunlar yeryüzünde yükseliyor" ve bunlar yeni bir çatının, yeni bir dünyanın temel direkleri oluyorlardı.
İnsanın en temel ihtiyacı yarına kalabilmektir. Yarına taşınabilmek için; öğrenmeye, gelişmeye ve uzlaşmaya ihtiyaç vardır. Bundan dolayı insanın hayatını sürdürebilmesi hem iç hem de dış motivasyona bağlıdır. Günümüzde İnsan eğitimi, insan sağlığı, toplumsal dayanışma ve alt gelir gruplarına destek olmak için oluşturulan vakıf hizmetlerine elbette ki daha ziyade ihtiyaç vardır. Eğer bu tür hizmetler olmasa, insanlar hayırda yanşamazlar ve her şey devletten beklenir. Vakıflar kanalıyla insanlar yapılan hizmetleri görür ve kendisi de buna iştirak etme ihtiyacı hisseder. Vakıflar bir anlamda insanların yardım duygularını harekete geçiren önemli saiktır. Elbette ki medeniyetler, kapsamlı bir düşünce sistemi, yüksek bir kültür, incelmiş bir zevk, ilerlemiş bir teknoloji, gelişmiş müesseseler ve mükemmel sistemler üzerine inşa edilirler.
Ancak uzun süre ayakta durabilmeleri, toplumsal barış ve huzur, karşılıklı sevgi ve hoşgörü, ortak katılım ve paylaşma, bireysel fedakârlık ve sosyal dayanışma ile mümkündür.


Sağlık, içinde yaşadığımız topluluk veya çevre tarafından sağlanan, teşvik edilen ve desteklenen seçimlerin, tutumların ve davranışların bir neticesi ise, o zaman bir toplumun sağlık durumu, o toplumun içinde bulunduğu sosyal çevrenin temel özelliklerinin ve bunların değişiminin tesirinde kalır. Dolayısıyla toplumun sağlığı, sosyal çevrenin işleyişi ve özellikleri değiştirilerek önemli derecede iyileştirilebilir. Toplum sağlığındaki iyileşme, hayat standartlarının kalitesiyle ve sosyal sermaye ile doğrudan bağlantılıdır. Sağlıklı bir toplum inşa etme denkleminde, bütün toplum kesimlerine ait önemli vazifeler vardır. Fertlerin ve toplumun bugün şikâyetçi olduğumuz sağlık problemlerinde iyileştirmeye gidilecekse, herkes için daha sağlıklı sosyal çevreler inşa etmek mecburiyetindeyiz. Bu sosyal çevrelerin de müspet tesir gösterebilmesi hususunda sadece maddî imkânların yetmediği açıkça görülmüştür. Toplumun kültür ve kıymet hükümlerine, manevî dinamiklerine sırtını dönmüş her türlü müdahale, arızaları artırmaktan başka bir netice vermeyecektir. Bu zaviyeden ister ekonomik, ister siyasî her türlü krizin tedavisinde içinde yaşadığımız toplumun yüzlerce yıllık birikimi ile ortaya koyduğu manevi değerlerine müracaat etmek mecburiyetindeyiz.
Ben bir vakıf kursaydım " Sağlıklı Toplum Vakfı"nı kurmak isterdim. Toplumumuzun sağlığını yitirmesi, insanımızın sağlığını yitirmesindendir. Kendisine, milletine, tarihine ve geleceğine olan güvenini yitirmiş bir toplumu umutla ayağa kaldırmak, ona maddî anlamda varlıklı bir dünya yükümlemekle değil, onu sarsılmaz bir ruha ve inanca kavuşturmakla mümkündür. Şimdilerde sağlık kavramının da toplumun bütün kesimleriyle ve boyutlarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu fark eden araştırmacılar, bir toplumun bütünüyle ele alınmadan, toplum sağlığını korumanın ve sürdürmenin mümkün olmadığına inanmaktadırlar. Eskiden herkesin kendi evinin içini ve önünü temiz tutmasıyla, halk sağlığının korunabileceği düşünülüyordu. Günümüzde yerleşim birimlerinin kalabalık olması ve sosyal hayattaki ihtiyaçların fazlalığı, bütüncü bir plânlamayı ve toplumun her seviyesinden aktif katılımı mecburi hâle getirmiştir. Son yıllarda yapılan saha çalışmaları ve istatistikler, sağlık ve hastalık durumlarının tıbbî bakım ve tedaviden çok; sosyal, ekonomik ve kültürel faktörlerle bağlantılı olduğunu ortaya koymuştur. Herkesin bildiği gibi modern tıp, daha çok biyokimya analizlerine, teşhis ve tedavi teknolojilerinin kullanımına ve ilâçla tedaviye önem vermektedir. Hâlbuki sağlıklı bir toplumun inşası, öncelikle "fertlerin, ailelerin, toplulukların ve kamuya ait alanları kullanım biçimlerinin birbiriyle bağlantılı ve karşılıklı münasebet içinde olduğu" gerçeğini idrak etmekten geçmektedir. Günümüzde şehirler, birbiriyle çok sıkı bağlantılı, kompleks ekolojik canlı sistemler olarak ele alınmaktadır. Şehir hayatında evlerin yerleşim plânı, iç ve dış tasarımı, ulaşım biçimleri, şehir plânlaması, ekonomik gelişme ve şehirdeki sosyo-kültürel faaliyetlerin çeşitliliği gibi faktörler insanların sağlıklarına tesir etmektedir. Bu noktadan ülkemizde, insan hakları içerisinde, "sağlığı koruyucu ve iyileştirici bir yerleşim plânına sahip şehirde, sağlıklı sosyal münasebetler içerisinde hayatını sürdürebilme hakkı"nın da yer alması ve bu insanî hakkın ev ve iş yerlerinde uygulanabilirliğini sağlayan yönetmeliklerin çıkartılması gerekmektedir.


Bunun yanı sıra büyük insan birikimlerini barındırmak zorunda kalan milyonluk şehirlerimizin karşılaştırdıkları diğer problemler de vardır. Bu da insanın içinde bulunmak zorunda kaldıkları suni hayat tarzıyla ortaya çıkan sosyal problemdir. Ekonomik baskı insanları belli merkezlerde toplanmak zorunda bırakıyor. İnsanlık adeta sürekli bir göçmen yaşantısı içerisindedir. Her göç, insanın insanî boyutundan bir parçası bütünden koparmaktadır. Kopan bu parçaların yeniden ihyası ise genelde zor olmaktadır. İşte bu bağlamda yaratılışa ters hayat tarzları insana kendine ve çevresine karşı tehdit durumuna getirmektedir. Herkes, herkesin önünde bir engeldir. Kaynaklar eridikçe tehdidin boyutları da büyümektedir. Bu sebeple az kaynağın çok kişi tarafından paylaşılması gereken yörelerde soysal krizler daha da büyüktür. Büyük şehirlere "Sosyal Kriz Merkezleri" de denilmesi bu yüzdendir. Günümüz yerel yönetimleri şu anda karşılarında ki çözülmesi zor görünen "İstikbal problemi" budur. Çünkü bu problem yapılan diğer çalışmalarında verimini ortadan kaldırmaktır. Yapılan güzel yollarda insanlar rahatça, korkusuz dolaşamamaktadır. Hiç kimse sabah arabasını tekrar kapısının önünde bulacağından emin değildir. Aileler çocuklarının akşama eve hastalıkla gelebileceğini kestiremiyor. Okullar öğrencilerini kontrol edememekte. Polis gelişen kriz karsısında güçsüz ve çaresizdir. Maddî gücü olan insanlar kendilerini daha emin şehir kenarlarına çekmekle birlikte, problemde onlarında peşini bırakmaktadır.
Maalesef "sağlıklı bir sosyal temizlik" kavramı diğer acil ihtiyaçların gölgesinde kalmaktadır. Büyük su problemleri, çöp probleminin yanında böyle bir problem bazılarına acayip de gelebilir. Fakat dar görüşlülükten ve kısa vadeli yatırımcılardan uzaklaştıracak hadiseyi değerlendirirsek yanlışlığı hemen anlayacağız "sağlıklı bir sosyal temizlik" denilince insanın yaşadığı toplum ve tabiat arasında ki uyum akla gelmelidir. Durum böyle olunca dengesiz toplumların çözümlerinde dahi bir uyumsuzluk görülmektedir. Gençlerimizi sağlıklı bir sosyal yapıya entegre etmek "sağlıklı bir sosyal temizlik" düşüncesinin önemli bir bölümüdür, işsizliğin, eksik eğitim ve sosyal açlığın acısını en fazla çeken gençliğimizi bu problemlerden arındırmak hedeflenmelidir. Kurulmasını hayal ettiğim "Sağlıklı Toplum Vakfı", genel eşitimin yanı sıra yerel sorumluluk doğrultusunda eğitimi teşvik eder.

"Sağlıklı Toplum Vakfı" imkânları dâhilinde okullara sağlıklı bir çevre sorumluluğu ve çevreye karşı duyarlılık noktasında eğitim ve teşvik desteği verebilir. Böylece eğitim hemen alt düzeyde pratik bir etki sergiler. "Sağlıklı Toplum Vakfı"nın meydana getireceği "Sağlık ve Sosyal ağ"ların korunması için genel sosyal hizmet uzmanları olan "sosyal eğitmenlerini" mahalle birimlerine kadar yayarak sosyal ilişkileri korunarak, insanlara sağlıklı bir toplumsal etkinlik cesareti verecektir. Özellikle oluşturulacak danışma merkezleri şehirlilerin her probleminde akla gelecek ilk adres olacaktır. Kadın, eğitim, konut, yaşlılar, tüketici danışma merkezleri halkın acil problemlerine yol verecek ve onlara yardımcı olacaktır. Uyuşturucu kullanan, ballici, alkolik ve hapçı gençler "Sağlıklı Toplum Vakfı "nın sosyal hizmetlerine her zamankinden daha fazla muhtaçtır. “
Hâsılı, sağlık alanını da boş bırakmayan ecdadımız, gökkuşağının bütün renklerinden oluşan yetmiş iki milleti, muhabbet suyu ile dolu ebru teknesinin içine atıp birbiriyle kaynaşmış, harikulâde armonik bir ebru tablosu ortaya koyarak, darüşşifa, darütıp gibi kurumlar ile bu alanda da hizmetler vermişler ve temel sağlık hizmetlerinin ücretsiz verilmesini sağlamışlardır. Vakıf kurumları arasında yer alan Bimarhaneler zihinsel engelli bireyler ve psikolojik rahatsızlığı bulunan insanların tedavisi için başta musiki eşliğinde terapi gibi yöntemlerle tedaviler sunulduğu kaynaklarda belirtilmiştir. Bunlara "Sağlıklı Toplum Vakfı "nın da katılmasını da ne kadar çok arzu ederdim.
Su ile söz`ün ve vakıf`ın zaman kantarındaki hayat bulmuş kardeşliğiyle, yazımıza başlamıştık. Vakıf hastanelerinde doğan, vakıf beşiğinde sallanan, vakıf bahçelerinde büyüyen, vakıf kurumlarında çalışarak hizmet eden, terki dünya eyleyince de vakıf teneşirinde yıkanan ve vakıf kabristanına defnedilen ecdadımızı saygı ile anarak gelin hep birlikte yeniden atalarımızın bize miras bıraktığı vâkıfın anlam hazinelerini anarak bitirelim. Gerçeğe geri dönelim... Yani hayata ve hayat sahası olarak dünya`ya... Dünya ki bir kervan ve vakıf da o kervanın güzergâhın da "nazlı bir gelin" dir.
Baba Ocağını aratmayalım O`na... O`nun, çeyizini iyi düzelim.”

iha
Yayın Tarihi : 14 Mayıs 2009 Perşembe 10:41:56


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?