6
Mayıs
2024
Pazertesi
KARS

Engellilere ayrımcılık

 Kars Dolunay Derneği Başkan Yardımcısı Engelliler Birim Başkanı Faruk Ocak, günümüzde insanlığın herkesi içine alan, herkese uygun bir toplum modelinden yoksun olduğunu söyleyerek, “İşte bu nedenle insanlık, çoğu kez, sorunlar karşısında kendisini çaresiz hissetmektedir” diyerek engellilerin her zaman ayrımcılıkla karşı karşıya kaldıklarını ifade etti.

Ocak, toplumun, neden böyle bir toplumu oluşturabilecek gerçekçi, geçerli bir model üretmekten uzak olduğuna değinerek, “Bir toplumun gereksinimini karşılayacak hizmetler, çözümler üretirken öncelikle ‘normal insanlar için’ hareket geçiliyor, ‘ötekiler’ için ‘sonra yaparız’ deniliyor. Bu yaklaşım, toplumdaki herkesi içine alan, herkesi en baştan düşünen bir anlayışı yansıtmıyor. Oluşturulan bu eksik modelle toplumun bir bölümü dışlanıyor, sonra da bu dışlamanın yarattığı olumsuzluklarla da pekişen sorunların içinden çıkılamıyor. Dışlanan bu kesimleri toplumla bütünleştirecek yollar aranıyor. Ne yazık ki bir yandan dışlama süreci sürerken, bütünleştirme çabaları da başarısız kalıyor. Karşılaşılan sorunların birçoğu, sorunun niteliğinden, doğasından değil; sorunu çözme sorumluluğu taşıyanların ona bakış açısından, çözüm için sahip olunan olanakların yetersizliğinden, yanlış ve eksik çözüm önerilerinden kaynaklanıyor. Hatta denebilir ki pek çok sosyal sorunun nedeni de, yaklaşımdaki bu yetersizliktir” dedi.

TOPLUM ENGELLİĞİ KENDİ GÜNAHININ BİR KEFARETİ OLARAK GÖRÜYOR

Engellilere karşı toplumun olumsuz değer yargılarının ilkel topluluklarda ortaya çıkmaya başladığını belirten Ocak, “Toplum engelliyi hep kendi günahının bir kefareti veya gazaba gelen tanrıların bir cezası, kendi yarattığı maddi değerleri, hiçbir katkı sunmaksızın sömürüp tüketen, bu yüzden kendisini daha da yoksullaştıran asalak olarak görmüştür. Ondan kurtulmak istemiş, o günkü kurtuluşun tek yolu onu dışlamak veya yok etmek olduğundan vicdanı kanayarak da olsa, onu bir biçimde öldürmüştür. Bu çelişik duygular, uzun bir tarih süreci boyunca toplumun bilinç-altına yerleşmiş ve kökleşmiştir. Adeta toplum, sakatların aynasında kendi encamını ve geleceğini seyretmekte, bu görüntülerden ürkmekte; bu aynada, kendi ihmalinin ve hatalarının yansımasını da görmekte; bu hatalarıyla bir türlü yüzleşememektedir. Özetle toplum, kendi kendisinden uzaklaşmak istemekte veya günahlarının kefaretini bir nebze de olsa ödeyerek vicdanını susturmaya çalışmaktadır. Böylece, engellileri görmezden gelmekte ya da sadaka veya himaye yoluyla görevini yaptığını var saymaktadır. Bu iki tutumun özü de gelip, en acımasız ve ikiyüzlü bir ayrımcılığa dayanmaktadır. Öyle ki, ayrımcı değer yargıları ve uygulamalar, hiç beklenmedik bir zamanda ve hiç beklenmeyen kişilerden, onların tarihin taa derinliklerinden sürüp getirdikleri karanlık alt bilinçlerinden fırlayıp çıkmaktadır” diye konuştu.

ENGELLİLERİN İHTİYAÇLARI MUTLAKA GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMALIDIR

Ocak, farklıkların, özünde yadırganacak durumlar olmadığını da dile getirerek, “Çünkü farklılık, biz insanların doğasında var. Bu fark yalnızca engelli olmakla sınırlı değil; pek çok açıdan birbirimizden farklıyız. Hepimizin farklı özellikleri, farklı gereksinimleri var. Güçlerimiz de zayıflıklarımız da farklı. Bu yüzden hepimizin içinde yaşadığı toplum, birkaç kişinin ya da belirli bir kesimin özellikleri temel alınarak şekillendirilemez. Engelli insanların ihtiyaçları en az engelli olmayan insanların ihtiyaçları kadar, toplumun düzenlenmesini etkilemeli. Bu da onların özel bakım isteğinden değil, onlar da herkes gibi toplumun bir parçası olduğundan yapılmalıdır. Bundan dolayı, bir toplum yapılandırırken engellilerin de ihtiyaçları mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Herkes, yaptığı hizmetlerden, engellilerin de yararlanmasını sağlamaktan sorumludur. Bu sorumluluk herkesindir, Bu sorumluluk doğal ve sürekli bir sorumluluk olarak algılanmadıkça, yerine getirilemez. Herkesi içine alan, herkese açık bir toplum anlayışı içinde sorunlara eğilmedikçe, gerçekçi, geçerli, kalıcı, çözümler üretilemez” şeklinde konuştu.

ENGELLİYİ KENDİSİNDEN GELECEK AYRIMCILIĞA KARŞI DA KORUMAK GEREKMEKTEDİR

Ocak, daha sonra şunları söyledi:
“Engellinin karşılaştığı ‘engelin’ temelinde, sahip olunan ‘engel’ değil; engelin yarattığı farklılığı bahane eden toplumun, engelliye karşı geliştirdiği 'engelleyici tutumlar’ yatmaktadır. Ayrıca engellilerin kendileri de, sahip oldukları farklılığı, farklı davranmanın ve kendilerine farklı davranılmasının haklı bir gerekçesi sayarak ayrımcı uygulamaları pekiştirecek tutum ve davranışlar içerisinde olabilmektedirler. Engelli-toplum ilişkisi içerisinde karşılıklı beslenen bir olgu olarak benimsenip içselleştirilen ayrımcı uygulamalar, ciddi bir itirazla karşılaşmadan, zamanla, yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmektedir. Engellinin bilinci, kendilik algısı da ayrımcılığı besleyen unsurlar içerebilmektedir. Bu anlamda engelliyi kendisinden gelecek ayrımcılığa karşı da korumak gerekmektedir. Engelliler gündelik yaşamlarında, işe girişte, çalışma ortamında, eğitimde, sağlık kurumlarında, aile içinde, evlilikte, sokakta, ulaşımda, alışverişte, eğlencede, kendi aralarında, ev kiralarken ve daha birçok konuda sayısız ayrımcılık örnekleri yaşamaktadırlar. Engellilere yönelik ayrımcılığın önlenmesinde en etkili unsur, onları iş yaşamına sokmak, üretken kılmaktır. Oysa engellilerin istihdamında çok boyutlu güçlükler yaşandığı bilinmektedir. Bu bağlamda yasal düzenlemelerin, İşveren tutumlarının, eğitim ve rehabilitasyon çalışmalarının, engellinin çalışmaya karşı tutum ve davranışlarının ve tüm bunlarla da ilişkili olarak ailelerin, engelli bireylerin çalışmaları konusundaki tutumunun önemi yadsınamaz. Engellilerin yeterli eğitim ve rehabilitasyon yoluyla nitelik kazanmaları ve kazandıkları bu nitelikleri üretken bir biçimde kendileri ve içinde bulundukları toplumun yararına sunmaları ayrımcı uygulamaları da büyük ölçüde sona erdirecektir. Böylece, iş piyasasında bilgi, beceri ve yetenekleri ile tanınan engellilerin iş bulma ve işlerini koruma şansları artacaktır. Görüldüğü gibi engellilerin belirli bir alanda ayrımcılıkla karşılaşmamasının koşulu başka alanlarda da ayrımcılığa uğramamalarıdır. Eğitim ve rehabilitasyon haklarını etkili bir şekilde kullanan engelli istihdamda ayrımcı tutumlara temel oluşturan ‘maddi koşullardan’ da kurtulmuş olacaktır.”

TÜRKİYE ÖRNEĞİNDE GÖZLEMLER, EĞİTİLMİŞ ENGELLİLERİN DAHA KOLAY İŞ BULABİLDİKLERİ YÖNÜNDEDİR

Engelliler Birim Başkanı Faruk Ocak, son olarak ayrımcılık ve dışlanma gerçeğini ele alarak konuşmasını şöyle tamamladı:

“Temel eğitimden geçmiş tüm engelliler, yapılan meslek ve iş analizleri temelinde, engelli bireylerin nitelikleri ve ilgileri çerçevesinde ve iş piyasasının gereksinimleri de dikkate alınarak mesleki eğitim ve rehabilitasyondan geçirilmelidir. Bu anlayış içerisinde engellilerin örgün ve yaygın eğitim olanaklarından etkili bir şekilde yararlanabilmeleri için her türlü önlem alınmalıdır. Türkiye örneğinde gözlemler, eğitilmiş engellilerin daha kolay iş bulabildikleri yönündedir. İş bulma olanağı bulabilen az sayıdaki engelli de çalışma koşulları bakımından özel olarak desteklenmeli ve ayrıca engelliler de buldukları çalışma fırsatını verimli bir şekilde değerlendirmek için çaba harcamalıdır. Unutulmamalıdır ki engellilerin istihdamı önündeki en büyük engel, önyargıdır; önyargıyı aşmanın en etkili yolu da çalışma yaşamında gösterilecek başarıdır. Ayrımcı uygulamaları pekiştiren bir başka etmen ise onlar hakkında oluşmuş olan son derece yanlış değer yargılarıdır Toplum engellileri çoğunlukla ‘ellerinden hiç bir şey gelmeyen, korunmaya muhtaç, zavallılar’ şeklinde algılarken bazen de kimi yeteneklerini abartılı bir şekilde algılama ve sunma yoluna gidebilmektedir. Temelinde bilgisizliğin yattığı bu çelişik tutumların hepsi, özünde ayrımcıdır. Kadın ya da erkek olsun, engelliler, toplumsal yapıda var olan ayrımcılık ve dışlanma sorunlarını daha yoğun bir biçimde yaşamaktadırlar. Çünkü onlar herkesin yaşadığı kimi sorunları, engelli sayılmalarına neden olan özellikleri nedeniyle, daha farklı ve çoğu kez de daha ağırlaşmış biçimleriyle yaşamaktadırlar. Farklı olmak ‘farklı muameleye tabi tutulmanın’ haklı gerekçesi olamaz. Engelliler de herkes gibi, başka hiçbir sebeple değil; salt insan oldukları için onurlu bir yaşamı hak etmektedirler. Bunun için toplumsal yaşama tam katılımın önündeki her türlü engel kaldırılmalı ve eşitlik ilkesi gereğince yaşamın tüm alanlarında desteklenmelidirler. Oysa engellilere karşı ayrımcılığın, basit önlemlerle, yasal düzenlemelerle, kısa bir sürede ortadan kaldırılabileceğini sanmak, büyük bir yanılgıdır. Sorunun temelli çözümü, önce ayrımcılığın toplum içindeki ekonomik temellerinin ortadan kaldırılmasıyla, yani engellilerin, toplumsal yaşamın ve üretim sürecinin etkin bir parçası haline getirilmeleriyle, sonra da, toplumun tüm gözeneklerine dek işleyecek bir eğitim ve aydınlanma süreciyle, toplumsal, sosyal bir dönüşümle olanaklıdır.”
 

iha
Yayın Tarihi : 5 Nisan 2009 Pazar 18:24:55


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?