6
Mayıs
2024
Pazertesi
KARS

Türkiye Türkçesi ağız araştırmaları

Kars Kafkas Üniversitesi (KAÜ) ve Türk dil Kurumu (TDK) işbirliği ile gerçekleştirilen 2. Uluslararası Türkiye Türkçesi Ağız Araştırmaları Çalıştayı'nda konuşan Konya Selçuk Üniversitesi'nden emekli Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Konya demenin artık Mevlana demek olduğunu ve Konya'nın unutulduğunu söyleyerek, "Mevlana araştırmalarından öteye gidip Konya araştırmalarına, Konya ağız araştırmalarına eğilmemişiz. Ben buraya bu derdimi dökmeye geldim" dedi.


KAÜ Prof. Dr. Necdet Leloğlu Konferans Salonu'ndaki Çalıştayı; Vali Mehmet Ufuk Erden, KAÜ Rektörü Prof. Dr. Abamüslüm Güven, Belediye başkan yardımcısı Turhan Çiçek, TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Emniyet Müdürü İbrahim Demirci ve sayıda akademisyen ile öğrenci izledi.


Çalıştayın ilk oturum başkanlığını TDK Başkan yardımcısı Prof. Dr. Recep Toparlı yaptı ve oturumda ağız araştırmaları ele alındı.
1967-1971 yıllarında Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde önce asistan, sonra sırasıyla asistan doktor, doçent doktor unvanlarını alan, 1988 yılında Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne profesör olarak atandığı Konya Selçuk Üniversitesi'nden 2006 yılında emekli olan Prof. Dr. Saim Sakaoğlu 'Konya Ağzı' üzerine bir konuşma yaptı. Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, "Küçücük köylerimizin dünya çapında ve bilimsel olarak hazırlanmış özel ağız incelemeleri var ama koskocaman Konya'nın böyle bir çalışması yoktur" diyerek sitemde bulundu.

"MEVLANA ARAŞTIRMALARINDAN ÖTEYE GİDİP KONYA ARAŞTIRMALARINA, KONYA AĞIZ ARAŞTIRMALARINA EĞİLMEMİŞİZ"
Dil araştırmaları yapacak olan aday öğrencisi olanlara mesaj da gönderen Sakaoglu, "Biz, Konya Valiliği ve Kültür Müdürlüğü olarak (Üniversite olarak değil). Konya Selçuk Üniversitesi eğer yapabilseydi şimdiye kadar yapardı. Vakıflar olarak belki yeni kurulmakta olan özel üniversitemiz aracılığıyla onlara yardıma hazırız. Çünkü; Konya demek artık Mevlana demek oldu, Konya unutuldu. Ben, her yerde söylediğim gibi artık bir Konya kavramının olduğunu da duyurmamız lazım.

İnanın Bakanlıktan gelen 10 liranın 10 lirası da Mevlana ile ilgili kitap basarsanız diye geliyor. Benim Konya kültürümle ilgili, Konya tarihimle ilgili, etnografyamla ilgili bir tek kitabı bile basamıyorsunuz. Ticaret ve Sanayi Odasına efendim el etek öpmeye gideceksiniz de kitabınızı basacaklar. O bakımdan böyle bir tez yapmaya hazır olan, öğrencisi olan meslektaşımız varsa açık çek veriyoruz. Konya ağzını gönüllü olarak inceleyecek bir elemana ihtiyacımız var. Ama Kars ağzı için böyle bir şanssızlık yok. Erzurum Atatürk Üniversitesi çevresindeki illeri edebiyatı ile, dili ile, kültürleri ile incelemiş ama biz, Mevlana araştırmalarından öteye gidip Konya araştırmalarına, Konya ağız araştırmalarına eğilmemişiz. Ben buraya bu derdimi dökmeye geldim" dedi.

"VERGİ REKORTMENLERİ KÜLTÜR, DİL VE TARİH ÇALIŞMALARINA DESTEK VERMİYOR"
Folklor ve Halk Edebiyatı Uzmanı Prof. Dr Nevzat Gözaydın da vergi rekortmenlerinin kültür, dil ve tarihi çalışmalara destek vermediklerini söyledi. Üniversitelerin ödenek yetersizlikleri yüzünden çekilen sıkıntılara da değinen Gözaydın, "Üniversitelerimiz ne yazık ki kendi kısıtlı imkanlarıyla almış oldukları asistanlara araştırmaları için ekstra ödenekler çıkartamıyorlar. Her asistan, her doçent, her yardımcı doçent kendi cebinden para harcayarak köylere gidip derlemeler yapıyor. Veya bir sponsor dedikleri destekleyici bulursa şayet bu derlemeleri Türkçe'nin gelişmesi için çaba sarf ederek hazırlıyorlar.

Bu bakımdan bizim anlı-şanlı vergi rekortmenlerimiz var. Biliyorsunuz gazetelerde Maliye Bakanlığı bunu sık sık yayınlar 'ilk 500 vergi rekortmenlerimiz' gibi. Bunlar ne yazık ki kendi kültürümüzle ilgili, kendi dilimizle ilgili, kendi tarihimizle ilgili her hangi bir projeyi desteklemekten yoksun insanlar, holdingler. Bunu burada üzülerek beyan ediyorum. Bazı bankalarımız bir takım yayınlar
çıkarıyorlar ama onların dışında kalan vergi rekortmenlerimizin ne yayın yaptıklarını nede böyle büyük kültürel projeleri, kendi dilimizle ve kültürlerimizle ilgili projeleri desteklemediklerini de görüyoruz. Bunlar bizleri üzüyor" diye konuştu.


Uluslararası bazı bilim kuruluşlarının üyesi Prof. Dr. Nuri Yüce ise Türkiye Türkçe'si ağızlarında nesilden nesile aktarılan kültür varlığının özellikle şehirleşme ve görüntülü iletişim araçlarının etkisiyle günden güne yetip gitmekte olduğu konusunu dile getirdi.


Prof. Dr. Nuri Yüce konuyla ilgili şunları söyledi:
"Devenin yavrusuna ilk 3 ayda 'köşek', 3-5 ay arasında 'bidik', 6 aylık ve daha sonraki zamanlarda yani deve oluncaya kadarki zamanlarda ise 'dorum' denir. Büyüyüp yetişkin olduktan sonra aldığı adlar ise dişi veya erkek oluşuna göre değişmektedir. Türüne göre; boz deve mi yoksa tülü deve mi olması durumunda yine farklı isimler almaktadır. Derleme sözlüğüne baktığımızda 'köşek' sözcüğünün anlamının deve yavrusu olarak verildiğini görürüz. 'Dorum' sözcüğünün anlamı da yine deve yavrusu olarak verilmiş.


Sözlükte bu kelimelerin ikisi arasındaki ne olduğunu anlamak isteyen bir kimse için bu açıklamalar ne yazık ki yetersiz kalmaktadır. Çünkü her iki sözcük arasında nasıl bir anlam farkı olduğunu sözlükteki bilgilere göre çıkarma olanağı yoktur. Oysa 'köşek' sözcüğü ata sözlerimiz arasında bile geçer. Bir şeyi zamanından önce elde etmekte acele ve hırslı davranan kimseler için 'köşek doğmadan köpen kavranır' denir. 'Doğmadık çocuğa don biçmek' ya da 'dereyi görmeden paçaları sıvamak' sözleriyle anlatılmak istenende aynı şeydir. İlk atasözünde geçen 'köpen' sözcüğü 'deve çulu' demektir. Yeni doğacak yavru devenin yani 'köşek'in üşümemesi için altına sermek veya üstüne örtmek amacıyla eskimiş olan deve çulunun parçalarını önceden sahiplenmek, tedarik etmek ata sözlerimize bu şekilde yansımış"

İha
Yayın Tarihi : 22 Mayıs 2009 Cuma 14:03:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?