Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, küresel ekonomik krize bağlı olarak 2009 yılında ihracat rakamlarında yüzde 17 düşüş beklendiğini söyledi.
Türkiye'deki sorunun likidite sorunu olmadığını, sorunun güven sorunu olduğunu ifade eden Büyükekşi, "IMF ile yapılacak anlaşma çok önemli çünkü güven müessesesinin yeniden oluşması için Türkiye'nin İMF ile anlaşması lazım" dedi.
Uşak Deri Sanayicileri Derneği'nce düzenlenen "Küresel Krizin Reel Sektöre Etkileri" konulu konferansta konuşan TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, global krizin ne zaman biteceği konusunda hiç kimsenin bir öngörüsü olmadığını belirterek, "Dünya ticaret hacmi arttıkça dünyanın refahı da artacaktır. Bu nedenle krizin sonlanacağını gösterecek gelişme dış ticaretin kımıldamasıyla olacaktır"dedi.
Dülgeroğlu Otel'de düzenlenen konferansta Uşaklı sanayicilerin sorularını da yanıtlayan TİM Başkanı Büyükekşi, 2009 yılında en fazla ihracat daralmasının otomotiv ve demir çelik sektöründe yaşanacağını kaydetti.
Türkiye'de en fazla ihracat yapan üç sektörün otomotiv, demir çelik ve tekstil konfeksiyon sektörleri olduğunu ilk iki sektörde ciddi bir ihracat daralması öngörüldüğünü ifade eden Mehmet Büyükekşi, "İki sektörde daralma bekliyoruz. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de otomotiv sektörü büyük sıkıntı yaşıyor.Türkiye'de en çok ihracat yapan sektörler; otomotiv, demir çelik ve tekstil ve konfeksiyondur İlk ikisinde ciddi düşüş bekliyoruz ama tekstilde önemli bir düşüş yaşanacağını düşünmüyoruz. Otomotiv sektörümüzü önümüzdeki günlerde ekonomi koordinasyon kuruluna sokacağız. Otomotiv sektörü ihracatın yüzde 70'ini AB ülkelerine yapıyor. İç piyasaya ürün satamıyor. Üretimin de yüzde 70'den fazlasını ihraç ediyor. O nedenle otomotiv sektöründe büyük bir daralma bekliyoruz. Ayrıca Emta fiyatlarından kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle de demir çelikte düşüş bekliyoruz. Nikelin tonu 33 bin dolardan 8 bin 900 bin dolara düştü. Demir'in tonu bin 250 dolardan 250 dolara düştü. Demir çelik ihracatımızda bu yıl sonu (2008) 19 milyar doları yakalayacağız. 2009 da bu rakamın 9 milyar dolara düşeceğini tahmin ediyoruz. Sebebi de emta fiyatlarının düşmesidir. İhracatta olduğu gibi ithalat rakamlarında da düşüş yaşanacak. 2009'da Diş Ticaret Müsteşarlığı yüzde 17 düşüş bekliyor. Önümüzdeki günlerde piyasalar netleşince ihracat ve ithalattaki düşüş rakamlarını daha iyi tahmin edebiliriz"dedi.
TÜRKİYE'DEKİ SORUN LİKİTİDE SORUNU DEĞİL GÜVEN SORUNUDUR
Türkiye'nin IMF ile anlaşmasının çok önemli olduğunu güven sorununun aşılabilmesi için mutlaka anlaşma sağlanması gerektiğini belirten Büyükekşi, "Türkiye'nin IMF ile yapacağı anlaşma çok önemli En önemli konu da güven meselesidir. Çünkü Türkiye'deki sorun likidite sorunu değil güven sorunudur. Şuanda bankalar bankalara, firmalar firmalara güvenmiyor. Sanayiciler mal sattıkları firmalara güvenmiyor ve ellerindeki likitleri de Merkez Bankası'na götürüp veriyorlar. Bankalarda bu işten zarar ediyor. Bu güven müessesesinin oluşması için IMF ile anlaşma yapılması lazım. Bizim talebimiz ekonominin canlı tutulması için büyüme oranındaki rakamlardan vazgeçilmemesi ve faiz dışı fazla rakamlarının mutlaka aşağı doğru revize edilmesidir. Bir diğer konu ise kamu ve özel sektör yatırımlarından da ödün verilmemesidir."diye konuştu.
TİCARET HACMİ ARTTIKÇA DÜNYANIN REFAH DÜZEYİ DE ARTACAK
2001 yılında Türkiye'nin bir milyar doların üzerinde ihracat yaptığı ülke sayısı'nın 5 olduğunu bugün ise bu rakamın 24'e ulaştığını anlatan Mehmet Büyükekşi, " 2001 yılında bir milyar dolar ihracat yapan il sayımız sadece 3 iken 2007 yılında bu rakam 10'a ulaştı. Türkiye içe kapanmış olsaydı ve ihracattaki bu atılımı yapmasaydı dünyanın en büyük 17. ekonomisi olamazdı. Dönüşüm süreci ve bunu hızlandıran 2001 krizi ile Türk şirketleri güçlendi. Türk şirketleri artık uluslar arası piyasalar tarafından kabul görür hale geldi. Türkiye kaliteli ürün üretebilen bir sanayi ülkesidir. Ancak yeni pazarlama modelinde bu yeterli değildir aynı zamanda en kaliteli ürünleri en rekabetçi fiyata üretebilmek zorundayız. Daha sonra bu ürünleri en verimli pazarlarda satabilmek çok önemlidir. Bu üç saç ayağında bir aksama olduğunda Türkiye'yi istediği olumlu sonuçlardan uzaklaştırır. Yeni Pazarlar bulmak zorundayız. Şirketlerimize düşen görev; üretimde insan kaynağı tercihi ve kullanırken ile mali tablolarının dünya standartlarını uydurmalıdır. 2001 yılında başlayan dönüşüm son aşamaları bunlardır. 2008 krizi bu dönüşümü hızlandıracaktır ve dönüşümü tamamlayan şirketlerimiz sıkıntı çekmez. Tamamlayamayanlar ise biraz sıkıntı çekebilir ama geç kalmış değildir. Çünkü bu kriz eksikliklerin tamamlanmasını hızlandıracaktır. Rahatsızlıklarımızı tatlı şurup yerine acı haplarla gidermek zorunda kalabiliriz. Kriz sırasında şirketler hatalarını görüp düzeltmek için fırsat yakalayabilir. Bizden kaynaklanmayan sebeplerle ticaretin yavaşlaması bizlere bir nefes aldıracak uzun süre ertelediğimiz kurumsallaşma çalışmalarına hız kazandıracaktır. Bu süreçte devlete düşen görev ise yatırım ortamını ve ihracat için gerekli yasal ortamı oluşturmaktır. Dünya ticaret hacmi arttıkça dünyanın refahı da artacaktır. Bu nedenle krizin sonlanacağını gösterecek gelişme dış ticaretin kımıldamasıyla olacaktır. Bunu iki şekilde takip edebiliriz. Bir; Türkiye'nin de dahil olduğu G 20 ülkelerinin toplam dış ticaretlerinin milli gelirlerine olan oranını takip edebiliriz. İkincisi ise gecikmeli de olsa dünya ticaret hacmini raporlarla ve istatistiklerle takip edebiliriz. Buradan da anlaşılacağı gibi ihracatında daha çok sanayi mamülü ve nihayi üreten ülkeler bu kımıldanmanın en başında büyüme trenine binmiş olacak. Hantal yapılara sahip ve eski teknolojilere sahip ve sadece fiyat rekabetine dayalı ülkeler ise treni kaçıracaktır. Biz krizin bittiğini dünya ticaret hacmindeki kıpırdamadan anlayabileceğiz. Petrol hariç dış ticaret hacmimizin milli gelirimize oranı artıkça krizin bittiğini anlayacağız. Bu bizim istediğimiz tek gelişme değildir. Biz ihracatımızı geliştirmek için baş koyduğumuz yolda ödülümüzü de almak istiyoruz"diye konuştu.
Türkiye'nin gelişmiş ülkelere ihracat yapan bire ülke konumunda olduğunu AB ülkelerindeki talep daralmasının Türkiye'yi olumsuz etkilediğini de anlatan TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, "Küresel dünya ile daha az entegre olmuş ülkelerle ihracatımızı arttımamız gerekiyor. Petrol ülkelerinin yanı sıra Afrika kıtasına da çıkarma yapmaya devam etmemiz son derece önemli. Komşu ülkelerimizle de ticaret ilişkilerimizi geliştirmek zorundayız. Rakamsal olarak baktığımızda dış Pazar çeşitlenmesinde ülkemiz ciddi adımlar atıyor. Bunu rakamlarla ortaya koyarsak: yılın ilk 11 ayında Umman'a yaptığımız ihracatta yüzde 389, Bahreyn'e yüzde 318, Angola'ya yüzde 266, Birleşik Arap Emirlikleri'ne yüzde 181, Katar'a yüzde 149, Lübnan'a yüzde 88, Gürcistan'a yüzde 62 ve Mısır'a yüzde 42 artış oldu. Halbuki 11 aylık dönemde genel ihracatımızın artış oranı yüzde 30 seviyelerindedir. Bu bize bazı ülkelere yaptığımız ihracatın genel ihracatımıza oranla 10 kat arttığını gösteriyor. AB'ye yaptığımız ihracat 2, 3 yıl önce genel ihracatın yüz 60'ı iken bugün AB'ye yaptığımız ihracat genel ihracatın yüzde 48'idir. Bu da Pazar çeşitlemesindeki gelinen noktayı çok güzel ortaya koyuyor"şeklinde konuştu.
49 ilde uygulanmakta olan 5084 sayılı yatırımların teşviki kanununa haksız rekabet oluşturduğu gerekçesiyle ilk başta karşı çıktıklarını velirten Büyükekşi, sözlerine şöyle tamamladı,"Biz 49 ile verilen teşviğe karşıydık. Çünkü haksız rekabet oluşturuyordu ama bu geçti. Kriz ortamında bu teşvik uygulamasının en az bir yıl daha uzatılması konusunda görüş birliğimiz var. Ama asıl bundan sonra Sanayi ve Ticaret bakanlığı'nın yaptığı sektörel ve bölgesel teşvik planlamasını destekliyoruz. İhracata dayalı yatırımların desteklenmesi kamu ve özel sektör yatırımları ile GAP yatırımından vazgeçilmemesi gerektiğine inanıyoruz."