1
Haziran
2024
Cumartesi
MİDYAT - MARDİN

BU HAYKIRIŞA KULAK VERİN!

Karanlıktan şikâyetçi olacağına, sen de bir mum yak…

Dünyada toplumların eğitim, kültür, bilgi, tecrübe, hayata bakış ve geleceğe dair umutlarının düzeyleri, tüm çocuklarına kız ya da erkek olsun hiç ayırım gözetmeksizin eşit eğitim hakkı vermeleriyle ölçülmektedir. Bunun farkına vararak bilinç ve duyarlılık sahibi olmak, bu yolda yürüyerek ciddi adımlar atmak da yine eğitim ile gerçekleşen, hem gelecek için hem de geçmişte oluşturulan zemine bağlı olarak mesafe kat edilen bir olgudur.

Ülkemizde eğitim hakkına verilen değer gün geçtikçe artmakta, geçmişte yaşanmış olumsuzluklar giderilmeye çalışılmaktadır. Özellikle zorunlu temel eğitim ve ilköğretimde ders kitaplarının parasız verilmesi, çocuklarını okula gönderen ailelere maddi yardımın yapılması bunu en açık delili olmasına rağmen çeşitli sebeplerle çocukların tamamının okula gitmesi bir türlü sağlanamamaktadır. Bu durum kız çocukları için daha da belirgin olarak ortaya çıkmaktadır.

Kız çocukları için bu olumsuz tablo nasıl ve hangi sebeplerden dolayı oluşuyor bunu hiç düşündük mü acaba? Bu sebepleri kısaca sıraladığımızda ne kadar basit ve anlamsız şeylerin bahane edilerek kız çocuklarına yapılan bu haksız ve utanç verici tutumları görmek mümkün olacaktır. Peki, bu sebepler ne? Gerçekten de bunlar akla ve mantığa uygun mu? Aldığımız cevaplar karşısında hayrete düşmemek elde değil, bu söylenenleri nasıl akıllarından geçirip de bunlara inanıyorlar, insanın aklı almıyor doğrusu.

Biri, “Nasıl olsa kız çocuğu evlenecek ve evlendiğinde de kocası çalışacak. Bu yüzden okula gidip de ne yapsın, evde koca beklesin” derken, başka biri, “Çocuğumuzu 3 üncü sınıfa hatta 4 üncü sınıfa kadar okula gönderdik, Bundan sonra okuyup da ne yapsın, okuma-yazmayı öğrendi, bundan sonra gelsin evde annesine yardımcı olsun.” dedi. Diğer bir kişi de, “Köyde okul yok, kızımı alıp da şehre yatılı okula gönderemem, göndersem dahi millet arkamdan laf eder, bu yüzden onları okula göndermiyorum” derken en ilginç cevap ise şu oldu, “Kız çocuklarımı okula göndermem, nerde görülmüş kızların okuduğu, okuyup da ne olacaklar ki, hele erkeklerle aynı yerde okudukları için asla göndermem?”. Bu cevaplar karşısında hangi çağda ve kimlerle diyalog kurduğumuz konusunda çelişkiye düşmemek elde değil. Tabi kız çocuklarının okula gönderilmemesinin bahaneleri de sürüp gidiyor. Böyle düşünen aileler çocuklarını okula göndermemeleri durumunda kendilerine her çocuk için 300 YTL para cezası kesileceğini bilmelerine rağmen çocuklarını okula göndermemekte ısrar ediyorlar.

Tüm bunların yanında ailelerin sosyal/ekonomik durumlarının iyi olmaması, eğitim düzeylerinin düşük olmasından kaynaklanan sorunlar, okul ve derslik açığından kaynaklanan okuma problemi ve bunun da beraberinde getirdiği taşımalı eğitim ve YİBO (Yatılı İlköğretim Bölge Okulu) sıkıntısı, ayrıca geleneksel aile yapısından kaynaklı kız çocuklarının eğitimine fazla önem verilmemesi, kızlara yönelik olarak uygulanan olumsuz ayrımcılık gibi nedenler, özellikle kız çocuklarının eğitim-öğretim hizmetlerinden yeterince yararlanamamasına yol açmaktadır.

Ülke çapında binlerce kız çocuğu okula gönderilmiyor. Bu gönderilmeyen ya da kayıtlı oldukları okullara devam edemeyen genç kızlar, hem kendini hem de ülkesini geliştirme adına yapacağı güzel adımları atma yetisini kaybederken, geleceğe dair beslediği güzel hayallere de sünger çekiyor, yenidünyalar keşfetme fikrini yitirmiş olmakla birlikte, kendi ayakları üzerinde durabilme hakkından da mahrum bırakılıyor.

Duyguları, hayalleri, istekleri, akranlarıyla beraber olup, oyun oynama, arkadaşlıklar kurma, eğitimlerine devam edip zihinlerinde yeni ve farklı ufuklar açma, bir meslek sahibi olma, kendileri ve çevreleri için iyi ve güzel şeyler yapma, sağlıklı nesiller yetiştirme arzusuyla yanan; Okula, okumaya hasret bu gönüller eğitimlerine devam edip; doktor, hemşire, avukat, araştırmacı, öğretmen, mühendis, sporcu, bakan, eğitimli ve çalışan bir anne, kendi ayakları üzerinde durabilen bir yetişkin olabilecekken kimi, çocuk sayılacak yaşta evlenerek hayallerine veda ederken; kimi ise küçük kardeşlerinin bakımı ve ev işlerinden ibaret olan yaşamlarına razı olmak zorunda bırakılıyor.

Kendisi için hayati önem taşıyan hiçbir karara çoğu zaman kendisi müdahale edemiyor; onun yerine başkaları kararı veriyor o da o kararları uygulamak zorunda kalıyor. Kimi zaman kendi yaşamını, kimi zamanda 9 ay boyunca karnında taşıdığı bebeğini kaybediyor bilgisizlikten. Tek başına doktora gitmeyi bırakın, çarşıya bile gidemiyor kaybolurum korkusuyla. Yani başkalarına bağımlı bir yaşam sürdürüyor. Alamadığı eğitimle çocuklarına eğitim vermeye çalışıyor ve her geçen gün çocukları ile aralarındaki sorunlar büyüyor ve tekrardan yalnızlığa mahkûm oluyor. İstismara, şiddete, hakarete, hakir görülmeye alıştırıyor kendisini ve çaresizce boyun eğmeye devam ediyor. Çünkü ailesinden böyle öğrenmiştir, asla kocaya karşı gelinmez diye. Bu durum bıçak kemiğe dayanıncaya kadar devam ediyor, ta ki kendini bu ıstırap, acı, mutsuzluk ve umutsuzlukla dolu bu hayattan kurtaracak kararı vermesi ve bu kararı uygulamasına kendi kendini ikna etmesi noktasına kadar devam ediyor. Ve son noktayı koyuyor, özbenliğine kıyış yani İntihar…

Kalplerde yılların birikintisi haline gelen haykırışları, kendi dillerinden dökülen, her biri birer destan olabilecek hikâyelerine kulak verelim:

N.A. (Öğrenci - 16) : Veliler çocuklarını okula göndermemeye gerekçe olarak kız çocukları erkeklerle okuyor diyorlar. Bazı veliler çocuklarımız okumasın zaten evlendiği zaman eşi ona bakacak diyorlar. Hâlbuki okula sadece bir iş sahibi olmak için gidilmez. Okullar ilmin, faziletin, bilginin beşiğidirler bunlardan istifade etmek lazım. Eşlerini doktora götürdükleri zaman gözleri kadın doktor arıyor hâlbuki geleceğin kadın doktorlarını okutmayan bu insanlar kendileriyle bir çelişki içindeler. Acaba bizler ne kadar şanlıyız kendi akranlarımız okula gönderilmezken bizler liseye bile gönderilmişiz. İlk önce bir annenin yetiştirilmesi lazım ki daha sonra o da o toplumu yetiştirsin.

F.A. (Öğrenci - 16) : İlim her şeyin anahtarıdır. Ama maalesef bazı ebeveynler çocuklarından bu anahtarı alıyorlar. Yani kendi çocuklarının hayatlarını onlar karartıyor. Kızlarını eve hapsederek okumaları ellerinden alınıyor. Velilerin çocuklarını okula göndermesi gerekiyor. Altını çizerek söylüyorum anne ve babaların kızlarını okula göndermeleri gerekiyor. Dini ön plana çıkarıp çocuklarını okutmuyorlar aslında bu tarz davranışlarla dine karşı da bir önyargı da doğuyor. En büyük sorun çevreden kaynaklanıyor yani en büyük baskıyı çevre uyguluyor ve çocuklarını okula gönderen aileler aşağılanıyor. Bu durum okumamış ve radikal dindar kesimde daha yüksek. Midyat ve çevresindeki bazı din görevlilerinin kız çocuklarını okula göndermeleri yine de bu görüşün önüne geçemiyor.

S.A. (Ev kızı - 22) : Bende birçok genç kız gibi okula gönderilmedim. Sebebini sorunca da ailem bana o zaman ki şartlar o şekildeydi diyor ve böyle geçiştiriyorlar. Ben küçük olduğum için birçok şeyi aklıselim düşünemiyordum yani bu noktada ailemin bana yön vermesi gerekiyordu ama ailem beni eve hapsetti. Ben kendi çabalarımla kendimi yetiştirdim ama yine de bu yeterli olmuyor. Bazı noktalarda tıkanıp kalabiliyorum. Okumak şart, evlendiğimde ve çocuklarım olduğunda mutlaka onları okutacağım.

H.A. (Ev kızı - 15) : Ben tam olarak bilmiyorum hangi sebeple okula gönderilmediğimi. Bizler ailemize niye bizleri okula göndermedin de diyemiyoruz. Şuan okuma yazma bilmiyorum. Benim gibi genç bir kızın bu durumda olması yazık değil mi?

Erçin Bayırlı (Midyat ilçesine bağlı İkizdere köyünde asker öğretmen) : Bu bölgedeki en büyük problem resmi nikâhların erken yapılmamasından dolayı doğan çocukların nüfus kayıtlarının geç yapılmasıdır. Çocuk 3–4 yaşına geldiğinde nüfus kaydı yapılıyor ve 7 yaşında okula başlaması gerekirken 10 yaşında başlıyor. 2–3 yıl sonra ebeveyn çocuğumun fiziksel gelişimi tamamlandı diyerek kızım erkekle bir arada okumasın gelsin ev işlerinde annesine yardım etsin diye okuldan çocuğu okuldan alıyor. Bir kız çocuğu sırf fiziksel gelişimini tamamladığı için eğitimden mahrum edilmemelidir. Bu arada ikinci evliliğini yapan ya da kaynıyla evlenmek zorunda kalan vatandaşların da çocuklarını başkalarının nüfusuna kayıtlarını yaptırmaları da başka acı bir gerçek.

Hüseyin Eski (33) : Benim için insan insandır. Kız olsun erkek olsun bütün çocuklarımı gidebildikleri yere kadar okutacağım. Çünkü onların hakkı var üzerimde. Yarın çocuğum büyüdüğünde baba beni niye okula göndermedi demesin. Maddi olarak sıkıntı çekiyorum hiçbir yerden gelirim yok. Aylık aldığım maaş 250 milyon ama yine de bu sıkıntılara rağmen okumak birinci şart diyorum. Özellikle de ‘kızların’ okutulması şart diyorum ve çocuklarımı okula gönderiyorum. Kız veya erkek ayırım yapılması doğru değil. Kızım fiziksel özürlü olmasına rağmen okumayı çok sevdiği için eşim her sabah onu omuzlarında okula götürüp getiriyor.” Midyat’taki bir okulda hizmetli olarak çalışan Eski’nin 2 kız ve 3 erkek çocuğu var. Şu anda fiziksel özürlü kızımı ve erkek çocuğumu okula gönderiyorum.

Kamusal alanın en temel göstergesi olan çalışma hayatında, siyasette anneler yok, kadınlar yok. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün; lakin şunu söyleyebiliriz: Türkiye'nin gerçeğinde oyun oynamayı öğrenmeden anne olan çocuklar var, eli kalem tutmadan hayatta kaybolan kızlar var, şiddetin, yoksulluğun ve işsizliğin bedelini her gün ödeyen kadınlar, çocuklar... Onlar bizim yarınlarımız, onlar bizim aydınlığımız ve onlar bizim karanlığımız. Bu karanlığı ortadan kaldırmak gerektiğini hepimiz biliyoruz ama bu yönde ciddi adımlar atmıyoruz.

Haydi, gelin yurt çapında yapılan kampanyaların amacına ulaşabilmesi için toplumdaki bir fert olarak, kampanyaları bir eğitim seferberliği olarak görerek destek verelim.

Haydi, gelin çocukları eğitim sürecine kazandırarak insan onuruna yakışır çağdaş bir toplum örneği vermede büyük bir adım atalım.

Haydi, gelin kız çocuklarına, haklarından yararlanmaları için, yarınları için, hayallerini gerçekleştirmeleri için, kısaca insanca yaşamaları için şans verelim ve onları ait oldukları yere, okula kazandıralım.

Haydi, gelin bizler çocukların sağlıklı bir şekilde büyümeleri ve gelecekte yararlı birer birey olabilmeleri için üzerimize düşen görevleri hakkıyla yerine getirelim ve bunun sonucunda emeklerimizin karşılığını elbet bir gün alacağımızı unutmayalım…

Mehmet Halis İŞ/ KentHaber/ Midyat
Yayın Tarihi : 22 Aralık 2005 Perşembe 21:45:49
Güncelleme :23 Aralık 2005 Cuma 13:34:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
AYKUT ÖZDEMİR IP: 85.107.89.xxx Tarih : 23.12.2005 19:24:38
tarihin dokusuyla gelişmiş bir Mardin de bazı kendini bilmez kişiler cinsiyet ayrımı yaparak kişilerin öğrenme hakkını elinden alınmak isteniyor.Bence çok entersan.Çünkü T.C. Anayasında kişiler okuma hakkını kimse alamaz.Eğer okuma hakkını alırsa bunun da kanunda cezai yaptırım vardır.Bana göre geri kalmış bir davaranıştır.Bu kızlarımız bence okuyarak Türkiye Cumhuriyetin geleceğini oluşturacaktır.Lütfen böyle davranışları sonlandıralım.