1
Mayıs
2024
Çarşamba
KIRŞEHİR

Hortumcu hâmisi köşe yazarları!..

www.haber7.com haber sitesi Genel Yayın Yönetmeni Ünal Tanık’ın bu haber sitesinde "Adaletten hortumcu kurtarma görevi" başlıklı bir yazısı var. İsterseniz aşağıda vereceğim linki tıklayarak önce bu yazıyı okuyun, sonra da yazı üzerindeki -söz konusu sayfada yorumum ekli ama- bu yorumu bir de bu sayfaya aktarmış olalım. Okuyacağınız yazının linki şöyle: http://www.haber7.com/artikel.php?artikel_id=131223

* * *

Hortumcu hâmisi köşe yazarları!..

Ünal Tanık’ın bu yazısı için öncelikle kendisine teşekkür ediyorum.
Sayın Tanık, ‘Böyyük medya’ tarafından ‘köşe’ edilmiş ‘köşeli’ yazarların neden ve nasıl ‘köşe’ olup, ‘köşeyi döndüklerini’ anlatıyor bir bakıma.
Ben bu yazıdan bir de şu sonucu çıkarıyorum, şayet yanılmıyorsam…
‘Kartel medyası’nın boyunu -bugün değilse de yarın- bu ‘internet medyası’ devirecek galiba…
Bu ‘kartel medyası’ bu halkı –bunu söylemekten hicap duyuyorum- boynuna ip takıp istediği yöne çekti. ‘Çekmeye çalıştı’ demiyorum, evet ‘çekti’! Çekmeye de devam ediyor. Yalnız halkı mı, hükümetlere de ‘hükmetmeye’ çalışıyor. Ve çoğu zaman ‘hükmediyor’ da!...
Ama, öyle görünüyor ki, internet medyası işi sağlam tutarsa, kartel medyasının ya sonunu getirir, ya da onları ‘yola’ getirir.
O zaman görelim ‘kartel medyası’ ile bu medya sayesinde ‘köşe’ olmuş ‘hortumcu hâmisi’ ‘köşeli yazarlar’ın forsunu...
[28 Aralık 2004]

“Partilerin il ve ilçe teşkilâtları kapatılsın” önerisi...

“Kırşehir Çiğdem”in sahibi Şevket Güner gazetesinde, “Bu anlayıştan nedense bir türlü kurtulamıyoruz” başlıklı yazısında, aynı tarihlerde Hacıbektaş’a açılan yüksek okulla, Mucur’a açılan yüksek okul arasında bir kıyaslama yaparak Hacıbektaş Meslek Yüksekokulu’nun daha modern ve daha fazla imkânlara sahip olduğunu ileri sürüyor. Mucur Meslek Yüksek Okulu’nun 300’e yakın öğrencisiyle birçok sorunla yaşadığını ve devletin oldukça üst kademesinde bulunan Mucurlu bürokratların bir telefonla aşabileceği bu sorunlarla pek ilgilenmedikleri iddiasında bulunuyor.

Öte yandan, Kırşehirli siyasîlerin birbirlerine ve çevresine karşı olan davranışlarına da değinen Şevket Güner, iktidar partisinden olan iki milletvekilinin de bir araya gelmediklerinden yakınarak milletvekillerinin ayrı kulvarlarda koştuklarını, birisinin Vali ile, diğerinin de belediye başkanıyla hareket ettiklerini iddia ederek diğer AKP’lilerin de buna çanak tuttuklarından şikâyetle, özellikle siyasîlerin, bürokratları kendilerine âlet ettiklerini ve bunun zararının da Kırşehir’e olduğunu söylüyor.

. . . . . . . . . . . . .

Şimdi bu görüşlere kıyasla, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli, bu yanlış ve hatalı tutum ve davranışları ortadan kaldırmak için radikal bir öneride bulunarak hizmete aracılık yapması gereken teşkilâtların kişisel taleplerle ilgilenmemesi gerektiğini, bakanların bile seçmenlerden çok parti teşkilâtlarının sorunlarıyla uğraştıklarını ileri sürerek ‘parti teşkilâtlarının kapatılması gerektiği’ni söyledi. Gedikli, “Siyaseti geçim kapısı olarak gören, bu işin esnaflığını yapanlar var.” dedi. Çarpıcı açıklamalarda bulunan Bülent Gedikli, nasıl ki kurum ve kuruluşlar AB normlarına uydurulmaya çalışılıyorsa, siyasî partilerin de yeniden yapılandırılarak Amerikan sistemine uyarlanmasını istiyor. ABD’de seçim öncesi 3 aylığına seçim kampanyası yürütülmek üzere teşkilatlar kuruluyor ve bu teşkilâtların seçim sonrasında görevleri de sona eriyor. Bülent Gedikli, partisinin hazineden 52 trilyon lira yardım aldığını ve bu paranın üçte birinin teşkilatlara gönderildiğini belirterek Türkiye’nin yanlış politikalarla İMF’ye muhtaç hale getirildiğini, bunu içine sindiremediğini ve büyük üzüntü duyduğunu söylüyor.

Evet, Bülent Gedikli, bu çarpıcı iddiaları ileri sürerek radikal önerilerde bulunmuş ama, Gedikli’nin bu görüş ve düşünceleri yankı buldu mu? Bulmaz, çünkü doğru söyleyene ve doğru davranana prim vermemek, ilgisiz davranmak, önemsememek bize has! Çünkü biz, işimize geleni savunur, umumun ve ülkeninin yararını pek düşünmez ve önemsemeyiz! Şahsî menfaatlerimizi hep ön plânda düşündüğümüz için de hep yanılırız. Yanıldığımızın farkına bile varmayız ama, şahsiyetimiz ağır bastığı için bundan da pek ders almayız…

. . . . . . . . . . . . .

Yukarda bahsi geçen konu yalnız Kırşehir örneğinde değil, Türkiye örneğinde bunu, yâni Bülent Gedikli’nin şikâyet ettiği konuları görebilirsiniz. Kırşehir de Türkiye’nin bir parçası değil mi!
[22 Aralık 2004]


Yere tükürerek mi AB’ye gireceğiz?!

Kendisini şahsen tanıyorum, ancak adını bilmiyorum.

Karşımdan geliyor.

Birkaç metre kala hafifçe eğildi, kaldırıma okkalı bir tükürük savurdu.

Yanına biraz daha yaklaştığımda dayanamadım, "Yaptığını beğendin mi?" dedim. O şahıs, kendine söylendiğini bile bile hiç aldırmadan yanımdan geçti gitti.

Bu tür çirkinliklere sık sık rastlıyoruz. İnsanlarımız bu tür terbiyesizlikleri/çirkin davranışları maalesef yapıyor.

Acaba diyorum, Avrupa Birliği’ne adım attığımız şu sıralarda insanlarımız cemiyet/toplum içerisinde nasıl davranılacağını, nasıl hareket edileceğini öğrenecek mi ve ne zaman?

Merak ediyorum doğrusu...                                                                                                       [18/12/2004]

Susturun şu basını!...

Kırşehir’de yayınlanan “Kırşehir Kervansaray” gazetesinin bir rahatsızlığı var. Söz konusu bu gazetenin isim vermeden eleştirdiği ‘bir partinin yönetim kurulu üyesi’ bir kişi, diyesiymiş ki, “Bizi niye eleştirip duruyorlar. Paraysa para, reklamsa reklam, ihaleyse ihale; ne gerekiyorsa verelim de susturalım şunları..”

“Kırşehir Kervansaray”ın, ilerleyen satırlarında bu sözü söyleyen kişinin bir ‘iş adamı’ olduğu anlaşılıyor. Bu iş adamının da bir müteahhit/inşaatçı olduğu şu satırlardan anlaşılıyor…

“Sadece bir yerde değil, sadece uluorta herkesin duyduğu, öğrendiği böyle bir hareketi basın kuruluşları kolayca sineye çekemez ve bunun hesabını sorar bay anti-gece, bay toraman. Siz de kimin satın alınacağını, kimin alınamayacağını öğrenirsiniz.
“Ama, biraz pahalıya malolur, bunu kafanıza iyi sokun.. 1 metre çıkmalar, komşunun malına ve yola tecavüzler, sigortalar… Durumdan vazife çıkaracağınıza, çatıdan kat çıkarmalara devam edin.”

“… Susturalım şu basını” diyen, “hem yersiz, hem de gereksiz bir laf etmiş” dersek belki biraz hatalı ve yanlış ifade kullanmış oluruz. Adamın bildikleri var ki böyle bir laf etmiş!.. Kırşehir Kervansaray’ın çıkışları ise, kendine göre, yerinde ve haklı. ‘Kendine göre’ diyorum… Çünkü bu işadamının söyledikleri, her yerel medyayı bağlamaz. “Sus!” deyince ‘susacaklar’ da vardır!.. Yaptıkları ise, -yâni, inşaatta fazla kat çıkmalar vs.- gazetenin ifadesine göre, doğru olabilir.. K. Kervansaray gazetesinin de bildikleri var ki, -üstü kapalı da olsa- böyle bir açıklamada bulunuyor. Kervansaray, ‘her kuşun eti yenmez’ demek istiyor. Ama bu basın camiasında, elinden gelse, her kuşun etini yemek isteyenler de yok değil hani… Cinsi ne olursa olsun, murdar olsun, çiğ pişmiş farketmez! Yeter ki ‘kuş’ olsun…

Yerel basının toplum, kamu, sivil toplum kuruluşları vs. üzerindeki etkisine gelince… Eh, ‘ateş olsa cürmü kadar yer yakıyor’ işte… Bunun nedeni de, çekicin bir ve aynı yere vurulamaması, birlik-beraberliğin sağlanamaması… Ekonomik sıkıntılar nedeniyle yeterli ve –az da olsa- “kalem erbabı” yetiştirilememesi ve bulundurulamaması… Hasbelkader gazetecilik mesleğine girmiş olmak… Bazı çevrelerden gelen çeşitli baskılar. Vs. Böyle olunca etkisi de bu kadar olabiliyor…

[29/11/2004]

 


 

Yayın Tarihi : 29 Kasım 2004 Pazartesi 12:01:12
Güncelleme :28 Aralık 2004 Salı 11:40:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?