18
Mayıs
2024
Cumartesi
İSKİLİP - ÇORUM
Belediye Sayfaları

İskilip'in Folklorik Yapısı

Folklor, en basit tanımıyla halk bilimi demektir. Toplumda kişiler arasında kültürel bağlantı niteliğinde olan tüm geleneksel özellikler ve ayrıntılar bu bilim dalının kapsamına girer. Halkın geleneksel toplu oyunlarından giyim kuşamında, ezgi ve bestelerinden edebiyat özelliklerine, kadar olan her şey kişisel veya anonim biçimleriyle tüm değerler folklorik ürünlerdir.

Folklor ile ilgili araştırmalar ayrıntılarına inildiğinde bölgesel farklılıklar ve benzerlikler gösterir. Çevre şartlarının toplum yaşantısını etkilediği ve bu etki ile yüzyıllar boyu farklı yaşam tarzları oluştuğu düşünülürse folklorik değişikliklerin varlığını doğal olarak kabul edebiliriz.

Orta Anadolu'nun kuzeyinde çok eski bir yerleşim yeri olan İskilip genel olarak izlendiğinde folklor yönüyle ilginç özellikler gösterebilir. Derin bir araştırmanın varlığı söz konusu olmadığı için verilebilecek bilgilerin de yeterli olmayacağı kesin bir gerçektir.

İskilip yöresinde toplu halk oyunları değişen düğün adetleri nedeniyle varlığını ancak kırsal kesimde koruyabilmiştir. Davul ve zurna eşliğinde oynanan bu oyunlarda figür, giyim kuşam ezgi özellikleri Kastamonu Çankırı gibi yakın çevre niteliklerinden pek farklı değildir. Halay veya alay çekme diye tanımlanan bu oyunlarda ritmik hareketlere canlılık katacak toplu haykırışlar hoyrat ve semahı andıran besteler araştırmayı gerektiren özelliklerdir. Bir toplumun tarih öncesi devirlerden beri süregelen inanış düşünüş ve yaşayış özellikleri tespit edilmeden toplu oyunlarının ayrıntılarını bilmekte zordur.

Kastamonu ve İskilip köylerinde de varlığını az çok sürdüren “Sepetçioğlu” oyununda ilk göze çarpan özellik, efelerin dağa tırmanış özelliklerini yansıtmasıdır. “Madımak” oyununda toplu çalışma adeta tiyatrolaştırmıştır. “Sinsin” denilen ateş etrafında oynanan oyunlar kim bilir hangi dinsel inanışlarının ve törenlerinin kalıntısıdır? Eskiden düğün alayının önünde kılıç gösterileri yapanlar mevcuttu. Bugün de köy düğünlerindeki tabanca atışlarının özentisi göçebe silahşorluk geleneklerinin bir kalıntısı olarak kabul edilebilir. Ayrıca kadın erkek devecilerle, deve oyunu düğün olayına renk katmaktadır.

İskilip eski dönemlerde şimdi vilayeti olan Çorumdan çok daha fazla olarak Kastamonu Çankırı hatta Yozgat'la ticaret ilişkilerini geliştirmiştir. Bu nedenle İskilip'teki folklorik özellikleri araştırırken bu yöreleri de daha iyi tanımak zorunluluğu vardır.

İskilip'in folklorik olarak en belirgin özelliği dil konusundadır. İncelendiğinde genel olarak kelime sonlarındaki “r” harflerinin kullanılmadığı “diftonk” diye tabir edilen hece kaynaşmasının çok yoğun olduğu görülür. Pazartesinin karşılığı olarak Farsça’daki “düşembe” kelimesinin aynen kullanılması da dikkat çekici bir özelliktir. Çevrede Türkçe’nin ses uyumu kanunu aşırı olarak varlığını korumuştur, Denilebilir ki, Anadolu halk ağızları içerisinde konuşmada pratikliği en fazla olanak sağlayabilmiş olanı İskilip halk ağzıdır. Anlatım gücü sağlayan en güzel deyimlerin var olduğu görülebilir. Çok acıklı bir durum karşısında “Bakınca göz veremi oldum” gibi söyleyişler yazı dilimize de bir an önce aktarılması geçerli deyimlerdir.

Domatesin karşılığı olarak daha değişik söylenişi olan “topalak” ilginç bir halk buluşudur. Yazı dilimizde bugün kullanılmayan detayların çevre ağzında yaşadığı görülür. İskilip yöresinin şehir merkezinden daha çok kırsal kesimi bu yönde bir araştırmaya tabi tutulursa Türkçe’nin çok eski dönemlerine ait kelime zenginliklerinin kalıntılarına rastlamak mümkündür. Şehir merkezinde halk ağzındaki Arapça - Farsça kelimelerin söyleyiş olarak çok farklı değişikliklere uğradığı görülür. Aynı kelimelerin şehir merkezinde başka köylerde başka anlamlar taşıdığı bile görülür. “Göbel” şehirde “çocuk”, köylerde ise “yetim çocuk” anlamında kullanılır. Bu konuda yazılabileceklerin çokluğu yanında yapılabilecek en küçük bir araştırmada bile sayfalar dolusu ilginç özellikler ortaya çıkar.

İskilip, Orta Anadolu kasabaları içerisinde masal fıkra bilmece ve şiir gibi değerleri en fazla bünyesinde barındırmış bir kasabadır. “Cönk” denilen el yazmaları zamanında araştırılıp derlenebilseydi bu konuda bu gün için daha yeterli bilgi verebilmek mümkündü fakat en küçük bir araştırmada bile şehir merkezinde Aşık Ömer, Yunus Emre, Emrah gibi ozanların etkileri, köylerde ise Karacaoğlan'ın varlığını sürdürebildiği görülür, İskilip’te en çok göze batan özellik kişisel güfte ve beste ürünlerinin halkta kaynaşıp anonim hale gelmesidir. Yazılı metin olarak saptanan Kızılırmak Türküsü'nün tespit edilmemiş pek çok mısralarını çevrede bulabilmek mümkündür.

Kaynanam derki gelin gelmedi

Kaynatam derki gören olmadı

Kızılırmak hiç birini bilmedi

Nittin Kızılırmak allı gelini

Yukarıdaki dörtlük yazıya geçmemiş pek çoğundan bir tanesidir. İskilip, yakın tarihe kadar toplumun ilgi ve dikkatini çeken her olayı şiire yansıtan bir özelliğe sahiptir. Bir öldürme olayı pazarda yanık türkülerle dile getirilir, matbu kağıtlardaki dizeler para karşılığında satılır, en çok da kadınların ilgisini çekerdi. Dramatik bir anlatımın yanında tevekkül inancı özellikle vurgulanırdı. Çok eski bir cönkten alınmış şu parçada belirtilen niteliği görmek mümkündür.

Hep çay oldu Bağözü bağları

Görüyon mu başa gelen halleri

Rabbim defet Rabbim kendi belanı.

Ne oldu ise bize Mevla’dan oldu

Yerleri gökleri harman gibi savurdu.

İskilip yöresindeki türküler araştırılıp konu bakımından tasnif edilse, eski devirlere inildikçe aşk ve sevgi, yakın çağa doğru toplumun kendi ıstıraplarının dile geldiği görülür.

Pınar senin ayacığın kazmalı

Kalem alıp kaşların yazmalı

Alnı hırızmalı Türkmen kızları

Göçer gider yaylasına bir zaman



Alnı hırızmalı Türkmen kızları

Ötüşür keklikler ses verir kaza

Cemalini benzetme, günahtır aya

Ben güzelim diye nedir bu paya

Seni güzel diye kölen mi olalım

Yukarıdaki iki dörtlük, 17. yüzyıla alt cönklerde mevcuttur. Göçebe yaşantının izlerini taşıdığı gibi, sevginin sanatlı bir ifadesi olarak dikkati çeker:

İstanbul dediler vardım özendim

Mermer taşlarına da uzanıverdim

Altı ayda onbeş para kazandım

Onu da elimden aldırdın kader

İskilip'in anonim ürünlerinden olan bu dize de toplumun belirgin problemi en yalın bir şekilde dile gelmiştir.

Sefer-i Birlik diye tanımlanan 1914-1923 yılları arasındaki halk türkülerinde eşkıya denilen kimseler için yakılmış türküler daha fazladır. Bu gibi türkülerin incelendiğinde onların hazin sonuna ağıt yakma güçlerin ifade etme gibi belirtiler daha fazladır.

Kızlar altın takmaz oldu san saçına

Ünü gitti Çello'nun Çin'e, Maçin'e

Gazete basıldı Moskof içine

Tanrı'nın arslanı sen misin Çello



Sungurlu'ya vardım kırat kişnedi

Üzengiler ayağımı boşladı

Yağlı kurşun ciğerime işledi

Çek kamayı kan damlasın yaradan

Ayırdılar ahbabından anandan

İskilip'in kendine özgü türküsünde savaş yıllarının toplumda yarattığı yıkıntı en dramatik bir şekilde dile gelir:

Şakir efendi dedim de geldim yanına

Katillik mi düşer beyim senin şanına

Bunlar iftiradır girme kanıma

Efendi, efendi Şakir Efendi

İfademde yardım eyle efendi

İskilip, Sivas gibi pek çok şair yetiştirmiş fakat araştırmacı

yokluğu nedeniyle edebiyat alemine ismini duyurabilen olmamıştır. Halk şiir zevkinin bu derece yoğunlaştığı bir yörede güfteleriyle kaybolmuş şairleri düşünebilmek ihmalkarlığın boyutlarını hatırlatabilir.


Bekir Güzel isimli bir şairin dizesini buraya aktarmak onun güçlü anlatımını da hatırlamak için bir zorunluluktur:

Rast gelmedim ben böyle oyuna

Gece gündüz kesiliyor boyuna

Sanki aç kurt girmiş sürü koyuna

Budanmış bağlara benziyor dağlar

Bu dizelerin sahibi Bekir Güzel'in gözleri görmüyordu. Okur yazarlığı da yoktu fakat orman sorununu dile getirip de ne kadar güçlü bir anlatıma sahip olduğunu ispat etti.

Bu şairin şiirini düşünürken çevresinin şiir yönünden de ne kadar yüksek bir kültür düzeyine sahip olduğunu anlayabiliriz.

İskilip'te halen varlığını sürdürebilen türküler, koşmalar müzikal yönden incelenirse Orta Anadolu’nun karakterinden pek ayrılmaz. Gazel veya uzun hava diye tanımlanan ezgi özelliği daha çok dikkati çeker. Türküler besteleriyle isimlendirilir. Yozgat Sürmelisi, Yörük Koşması gibi. Her yönden olduğu gibi bu yönden de ilmî araştırmalar olmadığı için doyurucu bilgiler vermek mümkün değildir.

Halk masalları incelendiğinde çevrede gittikçe tükenen zengin bir kaynak hemen sezilir. Yazılı metne geçmiş Kerem ile Aslı, Aşık Garip, Seyfü'l-Mülük, Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kanber gibi hikâyeler masallar çevremizde de vardır. Dede Korkut hikâyelerinde Bamsı Beyrek olarak geçen hikâyenin Bay Böyrek olarak hala yaşaması ilginç bir özelliktir.

Tekerlemelerdeki ilginç sıralanışların en güzelleri çevremizde de vardır:

Patırdı, kütürdü

Yoğurt yüzüme atıldı

Atlısı kaçtı

Yayanı kurtuldu

O yalan bu yalan

Fili yuttu bir yılan

Bu da mı yalan

Ben söyleyeyim yalanı

Siz dinleyin ağlayı ağlayı

Masallarda suçlular genel olarak “Kırk katır mı istersin, kırk satır mı?” İstemiyle cezalandırılır. Toplumun adalet duygusu bu şekilde dile gelmiştir.

Masal ve hikâyelerin yaratıcıları veya yaşatıcıları genellikle kadınlar olmuştur.

Çevre inanış ve geleneklerinde İslâmi duygular altına gizlenmiş Şamanizm'e ait pek çok nitelikler vardır. Halkın kültürel özelliklerini yaşatabilmesi bakımından ilginç bir özelliktir. Cin çağırma, sularda cin ve perilerin yaşadığı inancı, eşiğe nal veya para sokulması gibi tüm adetlerde bu özellikler mevcuttur.

Sanayi ve ürünlerinin girdiği, tüketimin etkinleştiği toplumlarda yaşantı da hızla değişiyor. Kırsal kesimin tarım hayatı yerini şehirleşmeye terk ederken kaybolan eskinin değerleri de bir daha tanınmamacasına maziye gömülüyor, insan yeni yaşantının gereği olarak gittikçe tabiattan kopuyor, tabiilik yerini suni bir şekle terk ediyor. Eski, değerlerini yeniye yansıtamayınca kültürel bir kargaşa ve boşluk toplumu yozlaştırıyor, onu kendisinden alıyor.
Toplumun geleneksel kültürel özellikleri araştırıcılar bekliyor. Bu konudaki gecikme zengin bir müzenin yağmalanmasından çok daha fazla acı vericidir.

Yukarıda belirtilen kaygılar İskilip için de geçerlidir. Çevremizde kaybolmuş, unutulmuş yüzlerce masallardan, hikayelerden ezgi ve bestelerden, dizelerden, daha doğrusu tüm folklorik özelliklerden geriye kalanı tespit için bile geç kalındı.

Televizyon - Radyo öncesi kıraathane denilen kahvelerin hatiplerinden hikâye anlatıcılarından günümüze kalmış olanlar adeta yok oldu. Toplumdaki edebiyat üretkenliği gittikçe yerini bir yozlaşmaya terk ediyor.

Deme dostuna, der dostuna

Bir laf daha kor üstüne

Gibi veciz sözlerin sahibi..

Ben zenginim diye havada uçma

Atar bir kenara yel yaman olur

Ben yiğidim diye deryaya dalma

Atar bir kenara sel yaman olur.

Gibi hayat tecrübesini şiirleştiren halk gittikçe bu folklorik gücünü yitirmektedir.

Geçmişten kopuk bir gelecek toplum için büyük yıkıntıdır.

Metin Alkan - İskilip Halk Eğitim Müdürü
Yayın Tarihi : 5 Aralık 2005 Pazartesi 13:27:07
Güncelleme :6 Aralık 2005 Salı 15:24:07


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Z.Ayten Ertaş(Türkoğlu) IP: 85.98.232.xxx Tarih : 18.12.2005 19:07:02
İskilip'in Folklorik Yapısı adlı yazıyı okudum.İskilip'e geçte olsa sahip çıkılması beni hem duygulandırdı hem de sevindirdi.Ancak İskilip dolmasının başkaları tarafından tanıtılması beni bir İskilipli olarak üzdü.Siz büyüklerimizin İskilip'in değerlerine bundan sonra daha iyi sahip çıkacağınıza inanıyorum.