Koskoca bir yaz göz açıp kapayana kadar, su gibi akıp giderken, ayağımın daha henüz suya temas etmemesi gibi bir duruma, artık daha fazla seyirci kalamazdım.
Bedenim, artık birkaç gün de olsa, bir tatile çıkmam için beni sürekli uyarmaya başlamıştı.
Nereye gitsem de, kısa bir tatil yapıp, şu fani bedeni kandırsam diye düşünürken, aklıma küçük Karadeniz olarak bilinen, Akçakoca tarafları geldi.
Öyle ya; buralara, Karadeniz’in ‘Bodrum’u diyorlardı ve ben buraları hiç görmemiştim...
Hemen arabaya atlayıp, yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolculuktan sonra, Adapazarı gişelerinden içeriye girdim...
Şehir merkezinden geçip, ‘Karasu’ tabelasını takip ederek, 50 km. sonra, nihayet tüm doğal güzellikleriyle ve gerçekten kaymak gibi asfalt döşenmiş yoluyla ‘Karasu’ya vardım...
Sol tarafımda göz alabildiğine Karadeniz sahili, sağ tarafımda ise, genellikle fındık bahçelerinin süslediği bir yeşil denizi...
Önce, Karasu’da bir mola vererek, karnımı doyurmak için bir lokantaya girdim.
Girmez olaydım!
Temizlik ve hijyen denen kavramlar, buraya hiç uğramamıştı sanki!
Yemeğimi tabağımda olduğu gibi bırakarak, ve garsonun umursamaz bir tavırla, “Neden yemediniz ?” sorusunu yanıtlamadan, hesabı istedim!
Tek amacım, hemen bir otele yerleşip, biraz dinlenmek ve daha sonra yine bu doğa harikası yerleri keşfetmekti...
Karasu’yu bitirip, Akçakoca yolu üzerinde bulunan Melen Gölü’nün bitiş noktası olan ‘Melen Ağzı’ mevkiinde bir otele yerleştim...
Otel, günü birlik gelen tatilcilerle dolu olduğundan, tek boş olan odaya yerleştiğimde, gördüklerim karşısında yine, ‘midem ağzıma kadar geldi’ desem yalan olmaz!
Tuvaletler, benden önce kalan otel müşterilerinin bıraktığı hatıralarla (!)doluydu çünkü...
Neyse bugün kaderimizde bunları yaşamak varmış diyerek, havuza indim.
Biraz serinleyecek, güneşlenecek ve karşıma çıkan olumsuzlukları unutup, şu bir elin parmakları kadar bile olmayan kısacık tatilimi kendi kendime zehir etmeyecektim...
Ancak, havuza indiğimde, bir müşterinin havuzla ilgili kendi kendine söylenerek, merdivenleri çıkmakta olduğunu görünce dayanamayıp sordum:
Homurdanan şahıs, havuzun devirdaim sisteminin çalışmadığını, burada havuza girmenin tehlikeli olduğunu söyleyince, serinleme fikrinden vazgeçip, uyumak üzere odaya çıktım...
Hayır hayır! Hiçbir şey beni bu tatilden mahrum bırakamazdı... Otel görevlilerinin kaba tavırları ve umursamaz davranışları bardağı taşıran son damla olsa da, bu otelden başka otel mi yoktu şu koskoca Karadeniz’in Bodrum’unda ?..
***
Tası tarağı toplayıp, Akçakoca denilen cennette başka bir otele yerleştim...
Kafaya koymuştum bir kere...Artık ne olursa olsun, burada biraz denize girecek, tenimde o tuzlu suyu hissedecek ve şezlongun üzerinde kendimi güneşin bir yıl boyunca özlem duyduğum sıcaklığına bırakacaktım...
Fakat bugün olumsuzluklar yakama yapışmıştı bir kere!
Şezlongları toplayan görevli, şezlong fiyatının 2 milyon olduğunu söyleyince, otel müşterisi olduğumu belirttim...
Görevlinin, “Haa o zaman başka. Ama yine de size şezlong veremeyiz, çünkü bunların sahibi var. Bekleyin bakalım, boşalan şezlong olursa onu size veririz” şeklindeki konuşması, artık beni benden koparmıştı!
Kendimi tanıyamaz olmuş, hırçınlaştıkça, hırçınlaşmıştım!..
Sert bir şekilde, “Şimdi sizi şikayet etmeye gidiyorum!” dediğimde, utanmaz otel görevlisinin, “Ne gerek var canım, hadi bari size bir şezlong verelim” diyerek beni çevirmesi karşısında, tabir caiz ise nutkum tutuldu!
***
Akşam olmuş, güneş insanı büyüleyen bir güzellikle, bu doğa harikasının üzerinden, ortalığı kızıla boyayarak, yavaş yavaş çekilmeye başlamıştı...
Yıkanmamış domateslerden, pişmemiş etlerden oluşan akşam yemeğimi yedikten sonra, hesabı ödeyip, Akçakoca merkezine doğru yola çıktım...
Söylenenler doğruydu... Burası gerçekten ‘Bodrum’u aratmayacak şekilde bir tatil ve eğlence merkeziydi...
Trafiğe kapalı sokaklardaki satıcılar, restaurantlar, cafeler, barlar, diskotekler ve insanın üzerine akın akın gelen ve ardı arkası kesilmeyen bir kalabalık!..
Saatler, gece yarısın çoktan geçtiği halde, kalabalık kesilmemiş, bilakis daha fazla artmıştı!...
***
Otele dönüp, eşsiz güzellikteki havayı teneffüs ederek ve sadece dalga seslerinin yardığı gecenin sessizliğinde bir şeyler içmek ne kadar güzel olacaktı...
Ama olmadı!
Otel kafeteryasında, çimenlerin üzerindeki masalardan birine oturup, önce masadaki boş şişelerin ve tepeleme dolu kül tablalarının almasını beklerken sadece “Ne içeceksiniz ?” sorusu ile karşılandım!
Yutkunarak, “Bir bira ve biraz da fıstık istiyorum” diyebildim... Garsonun, “Biranın yanında bardak istiyor musun ?” sorusuna hiç şaşmayarak, evet anlamında başımı salladım...
Biramdan tam bir yudum almak üzereydim ki, başucumda bir karaltı görüp vazgeçtim!
Gelen garsondu ve parayı peşin ödemem gerektiğini, sanki küfür eder gibi mırıldanıyordu...
Emirlere uymak gerekiyordu...
Bir biraya ve bir tutam fıstığa, İstanbul’da lüks bir barda ödenecek hesabı ödedikten sonra, elimi yemiş tabağına atar atmaz, elim ıslandı!
Evet, yemiş tabağı su içerisindeydi!
Olmayacaktı! Ben yenilmiştim! Bir yıl boyunca enerji depolamak için çıktığım bu tatilde, iki gün içinde bedenim ve ruhum kocaman bir yılın yorgunluğundan daha fazla yıpranmıştı!
Ertesi sabah, gün ışır ışımaz, resepsiyona hesabımı kesmelerini rica ettim.
Ama son darbeyi yemeden, beni gönderirler miydi hiç ?
Yediğim, daha doğrusu yemediğim halde, peşin ödediğim yemeklerin ücretini tekrar istiyorlardı benden!
Aracım çalışır vaziyette, yaklaşık yarım saatlik zorunlu bir bekleyişten sonra, durum anlaşılınca salıverildim!
Artık özgürlük zamanıydı ve ben İstanbul’a dönerek, bu özgürlüğün tadını çıkarmak üzere, hiç arkama bakmadan, doludizgin yoldaydım artık!..
Melen ağzı ülkemizin gelişmiş turistik yöreleri ile tabiat olarak her zaman fazlasıyla boy ölçüşebilecek bir cennet. Ancak turizm ve hizmet kalitesi denilince biraz geride kalmış olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz.Lakin Türkiye'mizin en lezzetli kalkan balığını akçakoca ve karasu yöresinde yiyemediği için ve Akçakocalı dostların bunu kendisine önermemesinede sitemle, Volkan bey adına çok üzüldüm.Lütfen Volkan bey dostum o tatili unutup Melenağzı ve Akçakocaya tekrar gidin. Ancak Bodrum'da dahil kalınan otelde yemek yememenizi,çevreden oranın en popüler yemek yenilecek yerini araştırmanızı sağlık veririm.
seygili arkadaşım biz oyle insanlarızkı gece sokakda kalan insana evimizi acar yemeğimizi paylaşır yatagımızda yatırırız sen kalkmış melenağzında başıma böyle olaylar geldi diyorsun dikkat et orası melenağzı dostluğu arkadaşlığı adamlığı görürsün