Avrupa Birliği (AB) yolunda Batı ülkelerinin Türkiyenin önüne koydukları engelleri sorgulayan Şükrü Elekdağ, romancı Orhan Pamukun sözde Ermeni soykırımı iddiaları konusundaki yorumuna ilişkin soruya, "Biz onu eğitememişiz" yanıtını verdi.
Ankara Üniversitesi Kastamonu Meslek Yüksekokulu Bahar Yarıyıl etkinlikleri çerçevesinde bir konferans veren emekli Büyükelçi, CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, "Türkiye ve Avrupa Birliği" ilişkileri konusundaki düşüncelerini aktardı.
AB yolunda Batı ülkelerinin Türkiyenin önüne koydukları engelleri sorgulayan Şükrü Elekdağ, Orhan Pamukun sözde Ermeni soykırımı iddiaları konusunda örgencilerin sorduğu soruya, "Biz onu eğitememişiz" cevabını verdi.
Elekdağ konuşmasında, AB yolunda Milli Güvenlik Kurulunun gerçekleri ortaya koymadığını da iddia etti. Meslek Yüksekokulu ve Polis Okulu öğrencilerinin yoğun ilgi gösterdiği konferansta Elekdağ şöyle konuştu:
"17 Aralık Zirvesinde, Brükselde Türkiye ile ilgili önemli bir karar alındı ve Türkiyenin AByle müzakerelere başlaması konusunda 3 Ekim 2005 tarihini öngördü. Konuyu isabetli değerlendirmek için üç soru var: Birincisi, AB 17 Aralık öncesi Türkiyeye nasıl bakıyordu? İkincisi, Türk Hükümetinin Brüksele gitmeden önce ne gibi beklentileri vardı, bu beklentileri gerçekçi miydi? Üçüncüsü, 17 Aralık kararları Türkiyenin beklentilerini ne ölçüde karşıladı ve bu kararlar Türkiyeyi nereye götürecek? Ben ABye karşı değilim. Ancak bazı hususlarda, eleştiriler getireceğim. Avrupada Avrupalılık Kimliğiyle ilgili çok ateşli bir tartışma oldu. İki görüş ortaya çıktı. Birinci görüş sahipleri, AB, Avrupalılık tarihi ve kültürü üzerine monte edilmelidir. Avrupalılık tarihi, Hıristiyanlık temeliyle ilgili ele alınabilir dedi. Bunu söyleyenler Avrupanın yüzde 75i. Bunlar, Eğer Türkiye ABye girerse, iki kültür yan yana yaşayamaz. Bu görüş sahipleri sonra baktılar ki, bu kadar sert çıktıkları zaman, bu iş olmuyor. Dediler ki Biz Türkiyeyi tam üye olarak almayız; ama Türkiye, AB yanında olur. Bunun anlamı da şu, Biz Türkiyeye karar organlarında yer vermeyeceğiz. Almanyadan gelen Hıristiyan partiler, Siz ABye giremezsiniz. Buna hazır değilsiniz. Sizin milletiniz buna hazır değil, zorlamayın bunu diyor. Bir de buna karşı çıkan görüş var. Onlar da birinci görüşü savunanlara dediler ki, Bu bağnaz bir görüş. Bugünün Avrupası böyle bağnaz, içine dönük görüşler üzerine monte edilemez. Bu günün Avrupası, evrensel değerler üzerine kurulmalıdır. İşte böyle düşünen Avrupa, Türkiyeyi kendi içine almak zorundadır. Çünkü Türkiyenin muazzam bir jeopolitik ve jeostratejik önemi vardır. Fakat bu işin sonunda galip gelenler, bağnaz görüşlüler oldu. Şu anki Avrupanın düşüncesi, Türkü uzaklaştırmayalım, ama içimize de almayalım fikrine dayanmaktadır. Türkiye zirveye yüksek bir moralle katıldı. Türkiye, kararın net ve koşulsuz olmasını istiyordu. Diğer aday ülkelere yapıldığı gibi net bir cevap verilmesini istiyordu. Fakat Brüksel Zirvesinde bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Bunun sebeplerinden bir tanesi Türkiyenin Müslüman kimliği, ikincisi bu konunun siyaset malzemesi yapılması ve bağnaz kesimin bundan yararlanması. Bunun yanında bir başka husus daha var; o da benim değerlendirmem değil, İsveç Başbakanının AB zirvesi sırasında söylediğidir. Aynen şöyle dedi; Biz İsveç olarak, Türkiyenin yerinde olsaydık, bu kararları kesinlikle kabul etmezdik. Daha fazla bir direniş gösterirdik. Sonuç olarak Türkiye büyük umutlarla gittiği Brüksel zirvesinden beklediğini alamadı."
Türkiyenin üzerine düşen görevi yerine getirdiğini de sözlerine ekleyen Elekdağ, "Ama maalesef bağnaz yaklaşım ve hükümetin kendine düşen direnci gösterememesi, AB yolunda Türkiyeyi bu konuma getirmiştir. Bu konunun en üzücü tarafı da, Milli Güvenlik Kurulunun 2004 yılı son toplantısında aldığı karardır. Milli Güvenlik Kurulu bu toplantısında bir karar almıştır ve sanki bu yolda yürünmesinin doğru olacağı gibi bir izlenim yaratmıştır. O bakımdan Milli Güvenlik Kurulu da çok ağır bir sorumluluk altına girmiştir" şeklinde konuştu.