Daha öncede yazmıştım "Bu Kaldırımlar Kimin" adlı yazımı. Ordu Belediye Başkanımıza teşekkür ederim ki duyarlılığını en üst düzeyde gösterdi. Buradaki sözüm kendimize.. Birine veya bir Kuruma değil.. İnsan olarak önce kendimiz sahip çıkmalıyız çevremize.. Herkesin başına bir bekçi koymaya kalkarsanız onun başına da birini ondan sonra diğeri diye devm eder. Önce kendimizi düzeltmeliyiz.. Nasıl arabalarımızı korumak için en güzel yerlere yasak mı değilmi yayaları engelliyor mu? diye bakmadan park ediyorsak.. Çevremize de o derecede sahip çıkmalı ve korumalıyız. Şİmdi kaldırımlara akşamın o ince karanlığı daha çökmeden, dört tekerlekleri süren iki ayaklı şoförler yavaş ve derinden sesizce tırmanışa geçiyor ve arabanın altını vurmadan çıkıyor kaldırımlara.. bu şoför arkadaş için artık yolları terk etme zamanı...artık ayrılık zamanı..ve bir sürahi su dökme zamanı...ee nede olsa yolları terk etti.. o bir yaya artık....
Peki biz ne yapalım.. Bizde kaldırımları terk edip yollara mı inelim.. Dolmuş duraklarını otopark yapan sürücülere hele hiç bir şey söylemeyeceğim.
Herşeyi birilerinden beklemek ne derece doğru.. Birisi gelse evinizin önüne kazaen park etse gör gırgırı.. oraya park olmaz.. neden mi ..orası benim evin kaldırımı... ne diyeyim...hele su mazgallarını çöp bidonu gibi kullananlara hiç birşey demiyeceğim..ne bulursan at mazgallara ..mübarek çöp öğütme makinası sanki orası...Onları kendilerine havale ediyorum. Belediyenin sadece yayalara tahsis ettiği yürüyüş cadde ve alanlara giren araçlara sözüm kalmadı.. O engelleri bir ellerinde tornavida diğer ellerinde pense nasılda sökülüyor vidalar.. sonra vınnn işte araçlar yasak alanlarda... daha ne diyeyim...
Çevremize daha saygılı olalım ve yaya yollarını lütfen ama lütfen park alanları gibi kullanmayalım..
Saygılarımla...