30
Nisan
2024
Salı
İSTANBUL

Baykal Çağlayan mitinginde

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Deniz Baykal, iktidarın İstanbul'dan ümidini kesip Tunceli'ye yöneldiğini öne sürerek, "İstanbul'da Kılıçdaroğlu'nu yenmekten ümidini kesti, acaba Tunceli'de yener miyim diye orada buzdolabı dağıtmaya başladı. Seni YSK, kanun, anayasa, Anayasa Mahkemesi ırgalamıyor, seni ne ırgalıyor? İnşallah 29 Mart günü milletimizin alacağı karar seni ırgalıyor mu hep beraber göreceğiz" dedi.

CHP Genel Başkanı Baykal, CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte partisinin Çağlayan mitingine katıldı. Kılıçdaroğlu ile birlikte alanı dolduran kalabalığı selamlayan Baykal, konuşmasında iktidar partisi ve Başbakan Erdoğan'a yüklendi. AK Parti'nin Türkiye'yi zenginleştirdiğini iddia ettiğini söyleyen Baykal, "Bugünkü hükümetin kullandığı borç miktarı gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin ortak kullandığı borçtan daha fazladır. Bunlar 2002'de işbaşına geldiklerinde 220
milyar dolar borçla Türkiye'yi devraldılar. Bu para geçmiş hükümetlerin tümünün ortak borcu idi. Üzerinde 280 milyar dolar ek borç yaptılar. Geçmiş hükümetler 85 yılda 220 milyar dolar borç yaptı. Bunlar ise 7 yılda 280 milyar dolar borç yaptılar. Geçmiş hükümetler 2002 yılına kadar birçok şey yaptılar. Limanı olmayan, fabrikası olmayan, iğne yapamayan Türkiye'de dayanışma içerisinde demiryolu yaptılar, limanlar yaptılar, barajlar yaptılar, rafinerilerini yaptılar, ordu yaptılar, hava kuvvetleri yaptılar.

Neyle 220 milyar dolar borç ile. Peki 7 yılda sen 280 milyar dolar borçla ne yaptın. Yeni fabrikalar mı yaptın, yeni rafineriler mi yaptın, yeni santraller mi kurdun ne yaptın? Bunlar yapmayı bırakın sattılar" dedi.
Gündemden uzun süre düşmeyen miting alanı tartışmalarına da değinen Baykal, "Bir miting yapacağız doğru dürüst bir meydan bulamıyoruz. Koca İstanbul'da miting yapacak doğru dürüst bir meydan yok. Kazlıçeşme'ye başvurduk. Dediler ki iki miting yapılmaz. Peki şimdi Çağlayan'da üç miting yapılmayacak mı? Çağlayan'da üç miting yapılıyor da Kazlıçeşme'de niye yapılmıyor" diye konuştu.
Baykal, Başbakan'ın "İşsizlikle ilgili çare söyle uygulamazsam siyasi hayatımı bitiririm" sözlerine atıfta bulunarak, "Ertesi gün çıktım 7 tane çare söyledim. Bir gün sonra kızgın şekilde çıktı bana hakaret etti. Bir başbakana yakışmayan sözler söyledi. Ben sana çareyi söylemişim, ister uygula ister uygulama. Ben görevimi yapıyorum ne bağırıyorsun. Bu üsluba sessiz kalamazdım, ben de çıktım ağzının payını verdim. Bu üslubun Başbakan üslubu olmadığını, maganda üslubu olduğunu söyledim. Kendisine bir hatırlatma yaptım 'iktidar olmak ayrı, adam olmak ayrı'. Bunu duydu üslubu biraz değişmeye başladı. İki hafta sonra bizim önerdiğimiz 7 maddeden ikisini yürürlüğe koydu. Biz sana bu önerileri Eylül'de yaptık. 7 ay sonra mı aklına geldi. Bunun ampulü niye böyle geç yanıyor. Bunun ampulü yanıncaya kadar Türkiye'de yüz binlerce insan işini kaybetti. Kriz vurdu geçti. Onları uyguladı, piyasada bir rahatlama oldu. CHP'nin yaptığı öneri. Çare yok diyordu, al sana çare dedik" şeklinde konuştu.

Türkiye'nin iki büyük meselesinden birinin yolsuzluk, diğerinin ise ekonomik kriz olduğunu öne süren Baykal, "Türkiye ekonomik krizi aşağı indirecek, yolsuzluğu indirecek, yolsuzluğu indirmiş olmanın verdiği imkanlarla ekonomiye gazını verecek ve sonra Türkiye'yi kimse tutamayacak. Yaşanan yolsuzlukları biliyorsunuz. Başbakan 'zenginleştik, çağ atladık' diyor ya yolsuzlukta çağ atladı. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş yolsuzluklar var Türkiye'de. Eskiden yolsuzluğu ahlaken zayıf, harama meyil duran birileri yapardı. Yaparken de mahcup olurdu, onun ezikliğini taşırdı. Şimdi iş değişti. Şimdi kolektif, elli kişi bir araya geliyor ve başkanı, yönetim kurulu uzmanı var. Şimdi teşkilatlı soygun var. Dernekli soygun. Dernek kuruyorlar, böylesi görülmedi" ifadelerini kullandı.

Deniz Feneri davasına da değinen Baykal, Alman hükümetinin gerekli yargılamayı yaptığını ancak Türkiye'de gerekli yargılamanın yapılmadığını ifade ederek, "Yazı yazdık ve dedik ki 'Biz bunları tuttuk ama asıl elebaşılar Türkiye'de'. İsimleri de verdik. Aradan aylar geçti bizimkiler kıpırdamıyor. Almanlar mahkum etti sen ne yapıyorsun dedik, 'Almanya'ya yazı yazdık, dosyası bize de gönderin' dedi. Senin kendi yargılamanı yapman için Almanya dosyasına mı ihtiyacın var? Bu insanların kim olduğu belli, işyerlerini bastın mı? Bunun üzerine ben de Ali Kılıç arkadaşımızdan ve Kemal Kılıçdaroğlu arkadaşımızdan rica ettim. Arkadaşlarımız Almanya'ya gittiler davayı izlediler, bizi bilgilendirdiler, dosyayı da alıp getirdiler. Ben de çıkıp meydana al sana dosya dedim. Dosyayı Almanlar bir kaplumbağanın sırtına koysalar 6 ayda Türkiye'ye gelirdi. Şimdi yargılayın diyoruz. Diyorlar ki 'dosyayı tercüme ettiriyoruz'. Çıkıp desene ki 'ben bunları yargılamak istemiyorum, bunlar benim eşim dostum" diye konuştu.

Baykal, konuşmasında Başbakan Erdoğan'a seslenerek, "Benimle ilgili derdin varsa arkamdan konuşma. Bana söyleyecek sözün varsa gel televizyona çıkalım" diyerek, düello isteğini yineledi. Baykal, "Sen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanısın korkma gel, çık karşıma. Kaçmak kendine güvenmediğini gösteriyor. Benim sözlerimden çekindiğini gösteriyor" dedi.
Konuşmasında Melih Gökçek'in Uğur Dündar ve Mehmet Ali Birand hakkındaki sözlerini de gündeme getiren Baykal, "'Bu iki kişiye eğer ben dünyayı dar etmezsem ben de Melih Gökçek değilim' dedi. Bu insanlar görevini yapan Türkiye'nin saygın habercileri. Hepimizin zaman zaman bunlardan şikayetleri olur. Bazen bize de haksızlık yaparlar. Olabilir, demokrasinin gereği budur. Ne hale geldik. Önüne geleni tehdit edeceksin. Bu böyle gitmez. Bunlara haddini mutlaka bildirmek lazım. Bugün bu meydana sizi yevmiye ile mi getirdiler? Paralar verildi mi? Eskişehir'e tren kaldırdılar, demiryolu işçilerini taşıdılar. Siz de öyle mi geldiniz? Yoksa İstanbul Belediyesi'ne ait yerlerde çalışan belediyeye iş yapan müteahhitlerin yönlendirmesiyle mi geldiniz?" diye konuştu.

CHP lideri Deniz Baykal, Tunceli'de dağıtılan beyaz eşya yardımlarına da değinerek, "Eğer yoksullukla böyle mücadele ediliyorsa İstanbul'da dağıt. Niye dağıtıyor? Bu seçime girerken kendine hedef koydu Başbakan 'İzmir ve Çankaya'yı alacağız' diye. Artık ortaya çıktı ki İzmir'i de, Çankaya'yı da bunlara verecek kimse yok. Onun üzerine hedefi değiştirdi. Bütün İstanbul'da fırtına gibi esen bir Kılıçdaroğlu var. Bir de Başbakanın tatlı belası var; Kamer Genç. Yani İstanbul'da Kılıçdaroğlu'nu yenmekten ümidini kesti, acaba Tunceli'de yener miyim diye orada buzdolabı dağıtmaya başladı. Tunceli halkı bunlara pabuç bırakmaz. YSK diyor ki hukuka aykırı. Ama bunların aldırdığı yok. Seni YSK, kanun, anayasa, Anayasa Mahkemesi ırgalamıyor, seni ne ırgalıyor? İnşallah 29 Mart günü milletimizin alacağı karar seni ırgalıyor mu hep beraber göreceğiz" dedi.

Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Başbakan meydana gel sana istersen eskort vereyim diyor. Benim eskorta ihtiyacım yok. Etrafında koruma ordusu, onun etrafından polis çemberi, yukarıda keskin nişancılar, hepsi yerleşsin seni korusunlar. Benim korunmaya ihtiyacım yok. Ben bugün Çağlayan'a anamın, babamın evine gelir gibi geldim. Ben neden korkacağım. Yalan söylemedim, milletimi aldatmadım, yetim hakkı yemedim, insanlara hakaret etmedim, ben neden korkacağım. Artık Türkiye'de hukuk, anayasa unutuldu. Herkes hukuk ötesinde büyük
yanlışlıklar yapmaya mecbur bırakılıyor. Valiler buzdolabı dağıtıyor. İstanbul'da bir kez daha söylüyorum, kimse bu iktidara güvenmesin. Onlar bugün var yarın yok. Onlar gelip geçici. AK Parti ile gelenler APS ile giderler. Bakın bahardayız yağmur yağıyor, güneş açıyor. Bir değişimin içindeyiz. Bahar temizliği yapıyorsunuz. Bunu belediyede yapmaya, Türkiye'de yapmaya ihtiyaç yok mu? Gelin 29 Mart'ta İstanbul'dan başlayarak bir bahar temizliğini bütün Türkiye'den yapalım. Her şeye yeniden başlayalım. Daha aydınlık günlere hep birlikte yürüyelim. İnşallah hep birlikte gerçekleştireceğiz."
 

iha
Yayın Tarihi : 22 Mart 2009 Pazar 14:57:23


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?