30
Nisan
2024
Salı
İSTANBUL

'Çocuklara ağır ceza verilmemeli'

İÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adem Sözüer, 17 yaşındaki Erdal Eren’in idamından bu yana çocuk hukukunda kaydedilen gelişmelerin yeterli olmadığını belirterek, “Yasaları çıkartmak yetmiyor, takip etmek ve uygulamak gerekiyor” dedi.

Türkiye’deki 70 .in tutuklamadan 50 bininin yasalara aykırı gerçekleştirildiğini vurgulayan Sözüer, polise taş atan ve afiş asan çocukların, örgüt üyesi gibi ağır ceza mahkemelerinde yargılanmasını eleştirdi.
İÜ Hukuk Fakültesi Özel Hukuk Bölüm Başkanı ve Medeni Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Rona Serozan ‘ın emekli olması sebebiyle onuruna panel düzenlendi. İÜ Rektörlük binasında bugün İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nce düzenlenen “Çocuk Hukuku Sorunları” başlıklı panelde konuşan Prof. Dr. Adem Sözüer, çocuklarla ilgili konularda duygusal ama gerçekçi olmak gerektiğini söyledi. Sözüer, “1980’li yıllarda ülkemizde, hala tartışması süren 17 yaşındaki Erdal Eren idam edilmişti. O zamandan, bu zamana çocuk hukuku alanında önemli gelişmeler oldu. Ama hala bazı konularda eksikler var. Yasaları çıkartmak yetmiyor, takip etmek ve uygulamak gerekiyor” diye konuştu.

‘Büyüklere müstehcenlik yasağı yanlış’

Prof. Dr. Adem Sözüer, bütün bunlara rağmen Türkiye’nin, dünyada çocuk pornosuna en ağır cezaları veren ülkelerden biri olduğu kaydederek, “Çocuk istismarı, berdel, ensest ilişki ve suca teşvik gibi konularda aileye ve yetişkin kişilere uygulanan cezalar arttırıldı. Öncelik, çocukların müstehcenlikten korunmasına verildi. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta; yetişkinlere de müstehcenlik yasağı konulmamalı. Bu insanların doğal ihtiyacıdır, engellenirse daha başka ve büyük sorunlar ortaya çıkabilir” şeklinde konuştu.

’50 bin yasalara aykırı tutuklandı’

Sözüer, polise taş atan ve afiş asan çocukların, örgüt üyesi gibi görülerek ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaması gerektiğini savundu. Sözüer, “Çünkü bu gibi olayların arkasında başka güçler var asıl cezayı onlar almalı. Biz toplum ve kurumlar olarak çocuklarla ilgili bütün ilişkilerimizi baştan gözden geçirmeliyiz. Bugün Türkiye’deki 70 bin tutuklunun 50 bininin tutuklanması yasalara aykırı. Yetişkinlerde durum böyleyken gelin birde çocukların durumunu düşünün. Böyle gelmiş böyle gider demeden, bir an önce bunları düzeltmeliyiz” dedi.

‘Eleştirdiğimizde tepki topluyoruz’

Panelde, kurumların çıkan yasalara uygun davranması gerektiğini vurgulayan Sözüer, şunları söyledi:
“Ülkemizde çocuk haklarıyla ilgili yasalar var, ancak bir gün bakıyorsunuz Adli Tıp Kurumu bir karar veriyor; sanki bütün yasalar boşuna çıkartılmış hale geliyor. Bu durum özellikle cinsel istismara uğrayan çocuklarda görülüyor. Çocuk, mağdur olduğu halde oradan oraya sürüklenip daha çok zarar görüyor. Halbuki yasada, çocuk sadece bir defa muayene edilmelidir yazıyor, ama uygulamalar ortada. Daha sonra biz bunları eleştirdiğimizde tepki topluyoruz.”

‘Hapis son yol olmalı’

İÜ Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Merkezi Müdürü Prof. Dr. Füsun Sokullu Akıncı ise 2005 yılında yürürlüğe giren ‘Çocuk Koruma Kanunu’nuna dikkat çekti. Akıncı, bu yasanın suç işleyen çocuğu, ‘Suça sürüklenen çocuk’ olarak nitelendirmesinin çocuk sağlığı ve insan hakları açısından önemli olduğunun altını çizdi.
Akıncı, “ Çocuklar özel ayrıcalıkları hak ediyor. Onlarla ilgili davalarda hapis cezası en son başvurulacak yol olmalı, ayrıca çocuklar yargılanırken yetişkinlerden ayrı tutulmalı. Bu sadece benim fikrim değil yasada da böyle yazıyor.” dedi.
Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zeynep Özlem Üskül Engin ise Serozan’ın sözlerinden alıntı yaparak, “Hukuk, kendi gücüyle kendini koruyamayan insanları korumalıdır. Sömürülen, cinsel istismara uğrayan ve dövülen çocuk, bu yüzden hukukun başlıca uğraştığı alanlardandır” diye konuştu.

‘Aileler kendini düşünüyor’

Engin, çocukların sömürülmesinin örneklerinden olan beşik kertmesi ve başlık parasının geçmişinin ‘Oğuzlara’ kadar uzandığını belirterek şunları söyledi:
“Beşik kertmesi, görücü usulü evlenmenin bir türüdür. Beşik kertmesi yapılan kişiler başkalarıyla evlenmeyi düşünmek bir yana tanışamıyorlar bile. Dünyada, Avustralya yerlileri ve Hindistan’da görülürken Türkiye’de ise daha çok Karadeniz Bölgesi’nde görülüyor. Bu olay ailelerin birbiriyle yakınlık kurma, servetlerinin bölünmemesi, ya da mallarına mal katmak amacıyla yapılıyor. Beşik kertmesi berdelin de temelini oluşturuyor. Bu törenlere bazen imamlarda şahitlik ediyor. Ailelerin sadece kendilerini düşündükleri bu olayda çocuklar bir yana itiliyor. Erken yaşta evlendirilen çocukların eğitimin yarıda kalıyor. Aynı zamanda çok küçük yaşta doğurmaya başlayan kadının sağlık sorunları ortaya çıkıyor. Erkek ise askere gidip çevreyi ve hayatı tanıdıktan sonra evdeki eşini beğenmemeye başlıyor. Bunun sonucunda mutsuz evlilikler doğuyor.”

Prof. Dr. Rona Serozan Kimdir ?

İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Gökçen’in plaket verdiği Prof. Dr. Rona Serozan, 1964’de 1967’de Tübingen Üniversitesinde doktora öğrenimini tamamlamış. Serozan, aynı yıl İÜ Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk asistanı, 1991’de Türk Medeni Hukuk Profesörü olmuştur.
Prof. Dr. Ahmet Gökçen, “ Hocamız, yasal olarak emekli olsa da bu işte emeklilik yoktur. Herkes bilir ki en ünlü sanatçılar yapıtlarını belli bir yaşa eriştikten sonra ortaya koyarlar. Serozan hocadan da ben aynısını bekliyorum.” dedi.

 

Ümit Altındere-(İÜHA)
Yayın Tarihi : 4 Mayıs 2009 Pazartesi 18:02:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?