2
Mayıs
2024
Perşembe
İSTANBUL

İstanbul: Dünyanın orta yeri

Dünyanın uzak ve yakın yerleri, İstanbul’dan bir çağrı almış gibi hemen hepsi ona yürümüştür. İstanbul sanki mahallenin alımlı ve güzel kızı, dünyanın ahalisi ise, bu kimseye nasip olmayan dilbere meftun mahalle delikanlısı topluluğudur.


İstanbul duruşu ve edasıyla iştah kabartmış, uzak/yakın çevre kışkırtılmış bu iştihanın rüzgârına bırakmıştır kendini. Ne çok isimle anılmış, kendisine ne çok, türlü türlü seslenilmiştir: Byzantium, Byzantion, Yeni Roma, Konstantinopolis, Konstantiniyye, İstinpolin, Çarigrad, Dersaadet, Deraliyye, Asitane, İstanbul veya şehir (polis)… Doğu-batı, kuzey-güney deniz ve kara ticaret yollarının düğümlendiği İstanbul, daha Megaralılar zamanından itibaren cihangirlerin gözdesi olmuştur. Traklar, Persler, Spartalılar, Atinalılar, Makedonyalılar, Romalılar, Araplar, Ruslar, Bulgarlar ve nihayet Türkler bu şehri arzulayan ve bunun için yollara düşen kavimlerden sadece birkaçıdır. Evet, Philip Mansel’in ifadesiyle İstanbul, “Dünyanın arzuladığı şehir”dir.

Diyebiliriz ki, İstanbul başlığı altında yapılan her konuşma ve yazılan her yazı sadece ‘kent’i anlatmış olmuyor. Konuşmacı veya yazıcı, İstanbul ile birlikte, ister istemez ayaklarının altında uzanıp giden toprakların hikâyesine, medeniyet perspektifine, varlığa düşürdüğü gölgeye eğilmek durumundadır. Çünkü İstanbul sadece bir kent değil, Tanpınar’ın ifadesiyle, bu coğrafyanın ‘ruh mimarı’dır.

Böyledir ki, hep İstanbul’a gidilmiş, İstanbul konuşulmuş ve yazılmıştır. Doğu ve Batı’dan yüzlerce seyyahı konuk etmiş, ellerini boş çevirmemiştir. Yüzlerce kitap çıkmıştır İstanbul’a dair. Çok katmanlı bir metin gibi okunurken okuyana, yazılırken yazana dönüşmüş, okuyan ve yazan her seyyah ve yazıcı biraz o olmuşlardır. İstanbul’a dair yazılmış yüzlerce kitaptan bahsedilebilir. Buna rağmen İstanbul bitmemiş ve bitmeyecek gibi görünmektedir. Birkaç günlük geziye, yüzlerce kitaba İstanbul’u sığdıramazsınız.

Şimdi İstanbul’u kendine üst başlık edinmiş bir kitap daha var elimizde. Şehri merkeze alan çalışmalar konusunda yetkin bir kalem olan Mustafa Armağan’ın Osmanlı’yı İmparatorluk Yapan Şehir: İstanbul adlı kitabından bahsediyoruz. Başlarda modernizm ve geleneğin peşine düşen, sonra bu iki durumun ‘şehir’de görünürlüğüne odaklanan, şimdilerde ise ‘tarih’in sayfalarında yolculuğunu sürdürüp meramını ifade eden Armağan, bu kitabında ‘İstanbul’u merkeze almakla birlikte sadece ‘kent’i anlatmış olmuyor. Kentin ötesi bir şey olan İstanbul üzerinden, tarih ve geleneğin özünde değişerek devam eden bir ‘medeniyet perspektifi’nin şifrelerini çözüyor.

Kitap yedi alt başlıktan/bölümden oluşuyor. Şehirlerin Ölümsüz Kraliçesi, Sonsuzluğa Çakılı Bir Yıldız, İstanbul’u Yapanlar ve Yıkanlar, İstanbul’da Mekânlar ve Zamanlar, İstanbul’un Geçmişine Açılan 12 Göz, Körler Diyarından Kadı’nın Köyüne: Kadıköy ve İstanbul’un Tacı: Eminönü… Seyyahların, yolu İstanbul’a varmış seyyah ve milletlerin İstanbul algısı; İstanbul’un kuleleri, mezarları, semtleri, köpekleri, camileri, çeşmeleri, dikili taşları, yalıları; Boğaziçi’nde edebiyat, edebiyatta Boğaziçi; Beyoğlu, Kadıköy, Eminönü, Üsküdar, Beyazıt Meydanı; modern zamanların İstanbul algısı, İstanbul’da yaptıklarımız ve yaşadıklarımız anlatılıyor. Hayır, kitap akademik çalışmaların o kenarı köşesi belli, disiplinel havasında değil. Yazar, İstanbul’un çağrısına uymuş bir sevgili gibi iştiyak içinde; koşturmuyor, karşılaştığı her bir ayrıntıda duruyor, kuytu yerlerde zaman geçiriyor. İstanbul’da hikâyesinin geçmişine ait izlerin peşinden giden bir yolcu gibi karşılaştığı her bir şeyle kendini kuruyor. Ellerinin arasında evirip çevirdiği her bir İstanbul parçasının ‘bütün’le olan ilişkisini öğrenmeye çalışıyor. Meramını şu ifadelerle ele veriyor: “Osmanlı’yı İmparatorluk Yapan Şehir, medeniyetin bağrında açılmış görkemli bir yol olan İstanbul’un üst üste yazılmış ve silinmiş ve tekrar yazılmış ‘metinler’inden yola çıkıyor, onun renkli, zengin ve yoğun dünyasına eğilmeyi deniyor. İçinden asırların uğultusu işitilen bu deniz kabuğuna kulak kabartıyor. Bu zengin sofradan anıtlar, insanlar, olaylar, nesneler, hikâyeler ve rüyalar tarihin gümrah bahçesinden salkımlar halinde kopartılıyor ve önünüze sunuluyor.”

NİHAT DAĞLI/zaman
Yayın Tarihi : 29 Eylül 2007 Cumartesi 19:07:53


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?