30
Nisan
2024
Salı
İSTANBUL

Üsküdar 2010 yılına hazırlanıyor

Üsküdar Belediyesi ve Nakkaş Semih İrteş'in katkılarıyla restore edilen Valide-i Atik Külliyesi'ndeki Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi, törenle hizmete açıldı.

Açılış törenine; Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, eski Üsküdar Belediye Başkanı Mehmet Çakır, Marmara Üniversitesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Selçuk Mülayim, Prof. Dr. Saadettin Öktem, Beşir Ayvazoğlu, Ressam Günseli Kato, Mimar Sinan Genim, AK Parti Üsküdar İlçe Başkanı Zekeriya Erdim ile kültür ve sanat dünyasından tanınmış pek çok sanatçı ve davetli katıldı.

Üsküdar'ın tam bir açık hava müzesi olduğunu söyleyen Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, törende yaptığı konuşmada, kültür ve sanata sahip çıkacaklarını söyledi. Mimar Sinan'ın son eseri olan Valide-i Atik Külliyesi'nin bundan sonra sanata hizmet edeceğini belirten Kara, "Üsküdar, İstanbul'un fethini gören bir şehirdir. Geçmişte değişik amaçlarla kullanılan ve çeşitli alanlarda hizmet veren bu külliye, bugünden sonra da İstanbullulara sanat alanında hizmet edecektir. Üsküdar'ın hastaneler şehri olmasındaki en temel yer burasıdır. 1870 yıllarda kolera hastalığı sırasında tıbbiye olarak kullanılmış. 1873'te ilk akıl hastanesi olarak hizmet vermiş. Eski eserlerimiz, külliyelerimiz ve tekkelerimiz uzun yıllar terk edilmişti. Hükümetin son açılımlarından sonra, bunlar yeniden hayata geçirildi. Burası İslam sanatları merkezi olarak kullanılması için, yani hat, tezhip ve minyatür çalışmaları yapılmak üzere restore edildi. Biz tarih ve kültür kentiyiz. Üsküdar'ımızın diğer ilçelerden farkı, bu hizmetleri daha öteye taşımak için bütçelerimizi kullanacak olmamız. Medeniyet yarışına gireceksek geçmiş medeniyetlerimize sahip çıkmamız gerekir. Üsküdar'da yetişmiş olan ünlü sanatçılarımızla birlikte çalışmaktan gurur duyacağız" dedi.

Üsküdar'ın tarih ve kültür şehri olması için gösterdiği çalışmalardan dolayı Mehmet Çakır'a teşekkür eden Başkan Mustafa Kara; Valide-i Atik Külliyesi gibi diğer tarihi eserlerin restorasyonunun yapılarak Üsküdar'ın kültürel ve tarihi zenginliğinin daha da artırılması için destek istedi. 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'a, tarih ve medeniyetler kenti Üsküdar'a, böylesine önemli bir merkezin Türk kültürüne kazandırılması için belediye olarak ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini belirten Başkan Mustafa Kara; Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi'nin bu hale gelmesinde emeği geçen herkese teşekkür etti.

Programda ayrıca, hat, tezhip, minyatür ve kalem işi 150 eserden oluşan serginin açılışı da yapıldı. Sergi 10 Mayıs 2009 tarihine kadar pazar günleri hariç her gün, 09.00-18.00 saatleri arasında ziyarete açık olacak. Sergide Semih İrteş, Mamure Öz, Arzu Uzunosman, Esra Elitaş, Handan Akbulut, Sinem Yağız, Gülnur Nalbant, Sevim Öz ve Sadrettin Özçimi'nin eserleri yer alıyor.
Dr. Filiz Çağman, Necdet İşli, Cahide Keskiner, Hüseyin Kutlu ve Mehmet Çakır'a plaket verilmesinin ardından, açılış programı Sadrettin Özçimi yönetimindeki klasik saz musikisi dinletisiyle sona erdi.

Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi, Mimar Sinan'ın son eseri ve Üsküdar için son derece önemli bir mekân olan Valide-i Atik Külliyesi Tekke Binası'nda hizmet verecek. Ekim ayından itibaren eğitim çalışmalarına başlayacak merkezde, sanatseverler tezhip, ebru, minyatür, kalem işi ve hat sanatını öğrenecek. Mimari ve kitap süsleme sanatlarının bir çatı altında birleştiği bu merkez, Osmanlı Nakkaşhane geleneğinin küçük bir modeli olma özelliğini taşıyor. Merkez, hocaları ile eğitim faaliyetini devam ettirirken, var olan tezyini sanatlar arşivini uzman kadrosu ve öğrencileri ile geliştirerek yayın çalışmaları da yapacak. Burada düzenlenecek sergi, seminer ve çeşitli etkinliklerle merkezin sanatseverleri kültür şehri Üsküdar'da buluşturan ve adından söz ettiren önemli bir mekan olması hedefleniyor.

ATİK VALİDE KÜLLİYESİ'NİN TARİHÇESİ
Üsküdar ilçesinin Toptaşı semtinde Valideatik Mahallesi'nde yer almaktadır. III. Murat'ın annesi Nurbanu Valide Sultan tarafından 1570 - 1579 yılları arasında yaptırılmış olan bu külliyenin tasarımı, Mimar Koca Sinan'a aittir. Cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, darülhadis, darülkurra, imaret (aşhane - tabhane- kervansaray), darüşşifa ve hamamdan meydana gelen geniş kapsamlı bir yapı topluluğudur. Külliye önceleri 'Valide Sultan' adı ile anılmış, 18. yüzyılın başlarında Gülnüş Valide Sultan'ın yine
Üsküdar'da, İskele Meydanı'ndaki Yeni Valide Külliyesi'ni yaptırması üzerine, 'Eski Valide', 'Atik Valide', veya 'Valide-i Atik' isimleriyle tanınır olmuş. Bazı kaynaklarda Üsküdar'daki konumundan dolayı 'Orta Valide' olarak da zikredilmiştir.

TEKKE
Kaynaklarda 'Atik Valide Sultan', 'Eski Valide', 'Valide-i Atik', 'Karabaş-ı Veli' ya da 'Karabaş Ali Efendi' adlarıyla anılmaktadır. Nurbanu Valide Sultan'ın vakfiyesindeki bilgilerden, Vakıflar İdaresi arşivindeki kayıtlardan ve Mecmua-i Tekaya'daki şeyhler listesinden tekkenin - bazı yayınlardaki iddianın aksine - başından beri külliyenin mimari programı içinde yer aldığı ve özgün kullanımını tarikatların yasaklandığı 1925 tarihine kadar sürdürdüğü anlaşılmaktadır.

Başından beri Halvetiliğe bağlı olan tekkenin postuna 1670'te, bu tarikatın Karabaşi kolunu kuran 'Karabaş-ı Veli' ve 'el-Atvel' (en uzun) lakaplı Şeyh el Hac Ali Alaeddin Efendi (ö. 1635) geçmiş ve sürgüne yollandığı 1679'a kadar buradaki görevini sürdürmüştür. Tekkenin bu müddet zarfında Karabaşi kolunun merkezi (asitanesi) olduğu söylenebilir. Karabaş-ı Veli'den sonra bu makama Halvetiliğin Sivasi kolundan Bülbülcüzade Şeyh Fethi Abdülkerim Efendi (ö. 1694) ile oğlu Abdürrahim Nesib Efendi (ö. 1713) geçmiş, daha sonra tekke aynı tarikatın Şabani koluna intikal etmiştir. Kapatıldıktan sonra uzun müddet metruk kalarak harap olan yapı 1970'li yıllarda İlim Yayma Cemiyeti'ne bağlı bir öğrenci yurdu olarak kullanılmaya başlamış, bu arada onarım görmüştür.

Yamuk planlı bir avlu ve bunu çepeçevre kuşatan, kırık kaş kemerli ahşap çatılı revağın arkasında 35 adet kare planlı ve kubbeli birim sıralanmaktadır. Bunlardan, güneybatı köşesinde bulunan iki tanesi, eksenleri kaydırılmış bir giriş bölümü oluşturmaktadır. Geriye kalan 33 birim şeyh ile dervişlerin ikametine tahsis edilmiştir. Nitekim vakfiyede 'hankah' ve 'ribat' olarak anılan tekkede bir şeyh ile 32 'nefer fukaranın' sakin olması öngörülmektedir. Doğu kanadındaki hücrelerin arasından, kare planlı ve kubbeli tevhidhanenin kitlesi yükselir. Hücrelerin kubbeleri pandantiflere, tevhidhane kubbesi ise içerden mukarnaslı kosollarla desteklenmiş sivri kromplara, dışardan 12 köşeli bir kasnağa oturur.
Tekkenin tek girişi, mukarnas başlıklı bir paye ile yumuşatılmış olan güneybatı köşesinde bulunmaktadır. Basık kemerli girişin üzerinde ta'lik hatlı bir beyit bulunmaktadır. Beyitte geçen 'Hazret-i Şaban-ı Veli' ibaresi, tarihsiz olan bu kitabenin, tekkenin Şabaniliğe intikal ettiği 1713'ten sonraya ait olduğu kanıtlanmaktadır.

Avluyu kuşatan hücrelerde - köşelerde bulunanlar hariç - revağa açılan kapıların yanı sıra avluya bakan birer dikdörtgen pencere ile yuvarlak tepe penceresi bulunmaktadır. Verev dehlizlerden ulaşılan köşe hücrelerinde ise avlu yönüne pencere açmak imkansız olduğundan, ışık ve hava ihtiyacı dışa açılan pencerelerle giderilmiştir. Dolap nişleri ile donatılmış olan bu mekanlarda, tevhidhaneye komşu olan ikisi dışında ocak bulunmamaktadır. Ocaklarla donatılmış bulunan ve tevhidhane ile bağlantılı olan bu iki mekanın sıradan derviş hücreleri olmadığı, diğerlerinden daha büyük ve dikdörtgen planlı olan güneyindekinin şeyh odası, kuzeyindekinin de kahve ocağı ya da 'meydan odası' olarak kullanıldığı tahmin edilebilir. Doğu yönünde dışa taşkınlık yapan tevhidhanenin basık kemerli girişinden başka toplam on dört adet penceresi vardır. Kuzey ve güney duvarlarının ortasında, mukarnaslı kavsaraları bulunan nişler yer alır. Avlunun ortasındaki şadırvanlardan geriye günümüze kaide ulaşabilmiştir.

Tekkenin tasarımında dikkati en çok çeken husus, aynı külliyedeki medreseden farklı olarak, varlığı zaruri görülen sınırlı sayıda pencere dışında, cephelerin tamamen sağır bırakılmış olmalarıdır. Buna karşılık avlu cephelerinin hareketli bir ifadeye sahip olduğu gözlenir. Büyük bir ihtimalle, tekke hayatının gerektirdiği içedönük yaşantı yapının mimarisine yansıtılmıştır. Aynı varsayım, Sinan'ın bir başka eseri olan, Kadırga'daki 1574 tarihli Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi'nin tekkesi için de geçerlidir.
Bu arada söz konusu iki tekkenin de başından beri, öğreti sistemini 'halvet' uygulaması üzerine kurmuş, hatta adını bile bu uygulamadan almış olan Halveti Tarikatı'na hizmet etmiş olmaları bu varsayımı desteklemektedir.
 

iha
Yayın Tarihi : 26 Nisan 2009 Pazar 12:04:11


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?