30
Nisan
2024
Salı
KOCAELİ

İzmit'te hastaya ambulans işkencesi

1999 depreminde binlerce insanın öldüğü İzmit Türkiye'nin en yaralı kentlerinden biri. Ne yazık ki bu kentin tek devlet hastanesinde tam bir ambulans rezaleti yaşanıyor. Hurda ambulanslarla sevk edilen hastalara adeta işkence ediliyor. Kenthaber köşe yazarı ve yazı işleri müdürü M. Yüksel Özbek'in kaleme aldığı "Dikkat! Ambulansta hastaya 'işkence' yapılıyor!" başlıklı köşe yazısını ilgiyle okuyacağınızı umarız..  

Dikkat! Ambulansta hastaya 'işkence' yapılıyor! 

Gazeteci sabah kalktı. Balkona çıktı. Yüzünü serin rüzgâra verdi. Sigarayla kendini mutlu bir şekilde zehirledi. Bilgisayarının başına geçti, haberlere göz gezdirirken telefonu çaldı. Tanımadığı bir kişi, İzmit’teki annesinin balkonda düştüğünü, haber verdi. Annesi 1921 doğumluydu. Apar topar Harem’deki otobüse yetişti ve İzmit’e ulaştı. Eve geldiğinde annesinin başucunda komşuları vardı. Hemen 112 Acil’e telefon etti. İnanılmaz bir süratle ambulans gelmişti apartmanın önüne. “Müthiş” dedi içinden. Her şey mükemmeldi. İki genç doktor, şoför ve bir hemşireden oluşan acil servis, hemen işlerine koyuldular. İlk müdahale yapıldı. Şişman olan annesi, komşu yardımıyla koltuk sedyeye yerleştirildi, 3. kattan ambulansa getirildi. Gazeteci habercilik alışkanlığıyla ambulansın içine şöyle bir göz gezdirdi: “Müthiş, her şey çok düzenliydi…”

Hastanın Kocaeli Devlet Hastanesi Acil Servisi’ne götürülmesini önerdi ambulans heyeti. Gazeteci de “onayladı.” Hastanenin aciline geldiler… Orası da gazeteciye göre “müthiş”ti. Temiz, bakımlı, gereğince sessiz; hemşireler, doktorlar, hastabakıcılar olabildiğince sabırlı ve nezaket içinde uzmanı oldukları ilk müdahaleleri çok bildik bir süratle yerine getiriyorlardı. Annesinden kan alındı, tansiyonu bir kez daha ölçüldü, bu arada koluna hemen bir serum bağlandı. Kan ölçümüne göre bir kalp krizi yoktu. Tansiyon normaldi. Karaciğer ve şeker durumları da iyiydi. Fakat beyin tomografisinin çekilmesi gerekiyordu.

İşte “müthiş” rüya burada sona erdi gazeteci için… Çünkü Türkiye’nin sanayi başkenti olan İzmit’in (Kocaeli) tek devlet hastanesinin, tek tomografisi bozuktu. SSK Hastanesi’nin de bozuktu. Devlet Hastanesi’nin tomografisinin bozulma nedeni de SSK’lılarla birlikte oluşan aşırı yığılmaydı. Yani tomografi gereğinden fazla çalıştırıldığından aşırı yüke dayanamamıştı.

Daha önce beyin kanaması geçiren yine yaşlıca bir kadın ve alnında düşmeden dolayı yara izleri bulunan duyma engelli bir kız çocuk öğrenciyle birlikte gazetecinin 1921 doğumlu ve şişman annesi Gölcük Devlet Hastanesi’ne götürülecekti.

Annesi bu kez acil servis sedyesinden farklı bir sedyeye alınarak hastanenin önündeki hastane ambulansına götürüldü. Bir rüya da burada sona erdi. Ambulans dökülüyordu... Evet, kelimenin tam anlamıyla dökülüyordu... Nerede 112 Acil ambülansı nerede devlet hastanesinin döküntüsü.

Neyse… Daha önce beyin kanaması geçiren yaşlı kadın döküntü görüntüsündeki bir koltuğa oturtulurken, refakatçisi olan kızı ambulanstaki sıraya yerleşti. Gazetecinin annesi, sedyeyle ambulansın içindeki o bildik yere yatırıldı. Gazeteci de yaşlı kadının refakatçisinin yanına oturdu. Konuşma engelli kız çocuğu da annesiyle birlikte şoför mahalline yerleştirilmişti.

Bir müddet bekledikten sonra şoför geldi. Ambulans hareket etti. Aman yarabbi… Nasıl bir sallanma.. Sanki taş taşıyordu ambulans. Gazeteci yine alıcı gözle ambulansın içine baktı. Her şey eskimiş, pis, tozlu, olması gerekenler var ile yok gibiydi. Her şey kırık döküktü. Bu arada annesi bir koluyla ambulansın içindeki oksijen tüpünün olduğu bölümün kapısına yapışmış düşmemek için dengesini sağlıyordu. Daha önce beyin kanaması geçirmiş yaşlı kadını da koltuğundan düşmemek için refakatçisi kızı dengeliyordu. Tam işkencehaneydi ambulansın içi. Herhangi bir şey olsa müdahale edecek birisi yoktu. Hastalar düşmemek için aşırı gayret sarfediyorlardı. Sağlam insanın bile taşınmayacağı araçla hasta sevk ediliyordu. Hastalar Allah’a emanetti.

Neyse.. 20 dakika gibi bir sürede Gölcük Devlet Hastanesi’ne gelindi… Ambulansın hem “doktoru”, hem “hemşiresi” hem de şoförü olan şoför, gazetecinin annesinin sedyesini ambulanstan büyük bir ustalıkla çekti, iterek tomografinin çekileceği yere getirdi. Fakat o ne; tomografinin asansörü bir türlü çalışmadı. Uzman olduğu sanılan bir kişi, “Bu aletin markası General Electrik ama orijinal değil, Çin yapımı. O nedenle sık sık bozuluyor” demiz mi? Gazeteci içinden bir “Eyvah” çekti… “Ya tomografinin asansörü çalışmazsa ne olacak o denli zahmetli yolculuk” diye içi sızlarken, tüm bilgisayarlı aletlerde başvurulan yöntem denendi. Bir aç, kapa vaziyetinden sonra asansör çalıştı. Oooohh.. Tomografi çekildi ve yine üç hasta, içleri dışarıya çıkar vaziyette, işkence çeker halde İzmit’e getirildi…

Efendim bu arada gazeteci şunları öğrendi…

1- İzmit Devlet hastanesi’nin 2-3 tane ambulansı var… Ambulanslar diğer hastanelere sevk için kullanıldığından ihtiyaca yeter sayıdaymış…
2- Fakat hepsi miadını doldurmuş. Normal bir trafik kontrolü yapılsa ceza alır vaziyetteler. Örneğin, Ford marka ambulanslarda kullanılan raylı sedye, hastanenin hurda ambulansına uymadığı için sürekli sorun çıkarıyormuş…
3- Diğer hastanelere sevk yapılırken ne hemşire ne de doktor biniyor ambulansa…
4- Hemşirelerin binmeme nedeni, içleri dışına çıkıyor, gün boyunca kendilerine gelemiyorlarmış. Aynı hastalar gibi...
5- Ambulansların bir senelik bakım masraflarıyla yeni bir ambulans alınabiliyormuş.
6- Giden başhekim de yeni gelen başhekim de (bu arada yeni gelen başhekim Sakarya’da yılın bürokratı ödülünü kazanmış. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın memleketlisiymiş; miş miş.. Gazeteci, yılın bürokratı ödüllerinin nasıl verildiğini bildiğinden, kendi kendine güldü…) ne hikmetse hastaneye ambulans almanın yollarını bir türlü bulamamışlar…
7- Koskoca İzmit Devlet Hastanesi’nde tomografi niye 1 adet? Tuhaf bir şekilde özel hastanelerinin tomografilerine akşam saatlerinden sonra olur olmaz, yoğun bir şekilde tomografi için sevk yapılırmış…

Gazeteci yaptığı kısa bir soruşturmada öğrendiklerini, hastanenin büfesinde çay içerken düşündü. İzmit, 1999 Ağustos’unda 7.4 şiddetindeki depremle sallanmış; resmi 18 bin, gayri resmi 40 bine yakın insanını kaybetmişti.

İzmit Türkiye’nin sanayi başkentiydi. İstanbul’dan sonra en fazla verginin toplandığı, kişi başına düşen gelirin en yüksek olduğu ildi İzmit…

Böylesi ağır bir felaket geçiren, yaralı, yaralı olmasının yanında zengin bir şehrin kamu yöneticileri hâlâ niye bu kadar sorumsuz, duyarsız ve beceriksiz olurlar?

Koskoca devlet hastanesine 2 tane yeni ambulans alamayan bir yönetimden ne beklenir!

Yoksa, hastane ambulanslarının kaç senede bir yenileceğini bilmiyor mu başhekim efendiler, il sağlık müdürleri, Sağlık Bakanı?

Yoksa tecrübe ve doktor kaynağı olan Cumhuriyet hastaneleri gözden mi çıkartılmaya çalışılıyor? “Parası olmayanın canı çıksın” mı denilmeye çalışılıyor!

Oysa, her şey ne “müthiş” başlamıştı…

“Niye 112 Acil’in deneyimleri aynı sağlık teşkilatına bağlı hastaneler tarafından da uygulanmaz” diye düşündü gazeteci… Niye, niye?

Yoksa taş taşır gibi hasta taşımak yeni bir model miydi?

Yoksa, hastaları devlet hastanesinden kaçırmanın bir yolu mu ambulans işkencesi?

Evet, gazeteci çay bardağını avucunun içinde dolaştırdı. Sonra cüzdanına baktı. Kör olası nakiti her zaman olduğu gibi azdı. "Patronu arasam mı?" diye aklından geçirdi, alacağı cevabı tahmin ettiğinden, "Amaaan" dedi... Sonra, takibe uğramamış borçlu kredi kartı aklına geldi. Kovboy tabancasını çeker gibi onu bölmesinden çıkardı… “Oğlum” dedi kendi kendine,“Annen 1921 doğumlu. Bu modellerden dünyaya bir daha gelmez. Klonlasalar bile aynısı olmaz. Evet, özeller, sağmal inek gibi sağdıkları hastaları hiç olmazsa ambulansında taş taşır gibi taşımaz” dedi… Ve öyle de yaptı… Annesini aldı ve bir özel hastaneye gitti…

İzmit Devlet Hastanesi’nin yılın bürokratı ödüllü başhekimi, il sağlık müdürü, valisi, ülkenin başbakanı, sağlık bakanı ve diğer zevat… Bu yazıyı okur musunuz bilmem ama, okursanız, içinizle konuşun, konuşun da -eğer kaldıysa ve varsa- vicdanınız sızlasın…

Dilerim bir gün, anneniz değil, siz binersiniz o işkencehane gibi olan ambulansa…

Bir söz vardır: “Düşmez kalkmaz yalnız Yaradan’dır”

yukselozbek@hotmail.com
M. Yüksel Özbek/Kenthaber
Yayın Tarihi : 1 Mart 2007 Perşembe 10:47:21
Güncelleme :1 Mart 2007 Perşembe 13:10:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
neriman öztürk IP: 88.241.88.xxx Tarih : 6.03.2007 12:09:20
bende sizin dileklerinize katılıyorum.ama onlara bir şey olmaz.çünkü onlar en donanımlı özel hastanelerde tedavi oluyorlar.o hastanelerde tomogrofi v.b gibi makinalar bozuk olamayacağından onlarında s.s.k gibi hastaneye sevki olmayacağından başlarına böyle bir durum gelmez.bundan aylar önce milletvekili eyüp ayarın eşi rahatsızlandığında(yine kendisine geçmiş olsun diyorum)ankarada özel bir hastanede tedavi olmuştu.aynı şeyi ozamanda söyledim.bizler olsaydık s.s.k.hastenelerinde ölürdük.allah hepimize iyilik versin.