Yaklaşık bir ay önce birden bire tatilimiz geldi. Zaten sıkıntılar basmış yorgunluktan bezgin bekiri oynuyorum. İşyerinden bir cuma günü hatun arıyor: Neymiş efendim - hemen tatile çıkarsak olabilirmiş yoksa eylül felan belki-. Yani zaten kafam şişmiş, yorgunluk desen öyle. İyi diyorum; "yaz yazını ver müdürüne, yarın çık izne, ben tatil olayını ayarlarım".
Tabi demiş bulundum bi kere. Nereden ayarlanır ne yapılır pek bilmem. Daha doğrusu ailcek olunca (ilk defa ailemle tatile çıkmak nasip olduğundan) işler biraz karışıyor. Bekarken binersin bir otobüse gidersin zıkkımın...
********
Neyse, evli ve çocuklu olunca biraz araştırmak gerekliydi. Bunu ailenin diğer fertlerinin tutumları bariz şekilde belli ediyordu. Tabi bir diğer çözümsüzlükte seçimi onlara mı bıraksam fikriydi ve bu bende bir şok etki yaparak caymama sebep oldu. Çünkü, daha 2-3 gün önce gazeteden tatil köyü fiyatlarına bakarken görmüştüm bizimkileri(Kişi başı 80-120 milyon gibi rakamlar).
Bu şokun etkisiyle sarıldım telefona :
-Alooo, Vahit abi!
-Söyle canım
-Ya abi ben tatile gitmek istiyorum.
-Ayarlarız Celalciğim.
-Nereye gitmeli, nasıl yapmalı abi ne dersin?
-Valla bilemem Celalciğim. Gel sana gidebileceğin uygun yerleri göstereyim.
-Peki abi. Hoşçakal.
diyip telefonu kapatıyorum. Pazar günü Hatunuda alıp Vahit abinin ofisine gidiyoruz.
Bizim Hatun dişli, yok orası yok burası derken işler karışmaya başlıyor. Anlaşıldı. Benim duruma el koymam lazım.
-Ya Vahit Abi; Şöyle Otele benzemeyen, kafa dinleyebileceğim, ailecek kalınabilecek bir yer söyle.
Oda bana; "Biz ailecek tatilimizi Adrasanda bir arkadaşımızın tesislerinde geçiriyoruz, istersen oraya gönderelim sizi." diyor. Sonrada katalog ve buroşürlerden Adrasanı ve Oteli gösteriyor.
Bana kalsa tamam dedim gitti. Köy gibi bir yer, denizin kenarında, sessiz, sakin ve güvenilir bir tesis bulmuşum. Daha ne olsun. Ha tabi fiyat konusu açılıyor. İyide bir fiyat atılıyor ortaya ama daha kesin değil. Neyse birkaç alternatif daha var. Biz bir düşünelim deyip çıkıyoruz.
Biraz benim sıkıştırmamla ve birazda hatunun uyumuyla Adrasanda karar kılıyoruz. Fiyatı teyit etmek için pazartesi arıyoruz. Ama oda ne konuşulanın 2 misli fiyat alınmış. Olsun ben oraya gidecem arkadaş. Artık beni kimse tutamaz.
Hatuna pek sezdirmeden bilet işini halletmeye ve akşama yola hazırlanıyorum. Bizim ufaklığıda uyuttukmu bitti. Hatuna çocuğun doktorunu arattıyorum. Ufaklığa zarar vermeden yolculuk boyunca uyutmak mümkün mü? diye. Cevap olumlu. Pek sık olmasın ha diye not da altına düşüyor. Bu arada biraz koşuşturmacadan sonra bilet işide tamam. Oh. Oldu işte gidiyoruz. Bi koşu uyku şurubunu gidip alıyorum. Birde mide buluntısı için ilaçları.
Akşam saat 22 civarında Antalyaya doğru yola çıkıyoruz. Uff ya biletlerde amma pahalı. 35 milyon kişi. Bide en ucuzu haa. Yolculuk kötü başlıyor. Bizim ufaklık uyumuyor. İlacın etkisi başlayıncaya kadar 2 saat geçiyor. Gece saat 24 olmuş biz ufaklıkla uğraşıyoruz. Neyseki sonunda uyuttuk.
*****
Antalya otogarında iniyoruz. Otelimizi arıyorum. "Abi geç kaldınız, Adrasana gelen minibüsler sabah saat 9 da kalkıyor. Şimdi siz Çiçek Turizme gidin. Kumluca arabasına binin ve Adrasan-Olimpos yol ayrımında inin" diyor. İyi peki diyorum. Yapacak pek bişey yok. Bu arada bizim ufaklık ilaca rağmen saat sabah 7'de uyanıp ortalığı karıştırmaya başlıyor. Güç bela tutuyoruz.
Minibüs dalgasında yavaş yavaş yol alıyor. Soruyorum; "Abi ne kadar sürer Adrasan kavşağına" - "Çok değil bir saat falan" diyor. Ufaklığın koltuğunu da alıyorum ki doldu deyip gidelim diye. Neyseki adamda durumu anlıyor. Biraz daha hızlı gidiyoruz. Kıvrıla kıvrıla 45 dakikadan fazla sahil şeridinde gidiyoruz. Sonunda yol ayrımına geldik. "İçimden gülü seven dikenine katlanır" demeğe çalışıyorum ama nafile beynimin öbür yarısı tutturuyor "Dikensiz gül bulsaydın!" diye.
Otelden gelip alıyorlar bizi. Yarım saat daha yol gidiyoruz. Her taraf çam ağaçları kaplı. Kuru ve nefis bir hava var. Ençok bu hoşuma gidiyor. Romatizmalarıma öyle iyi geliyorki dinlemeye başlıyorum bile.
Sıcak!Sıcak!Scak!Sı!Sı!cak!......
Hava kavuruyor. Otele ulaşıyoruz. Yemeğimizi yiyip dinlenmeye çekiliyoruz. Varışımız Öğleyi geçmiş, dinleme faslıyla beraber ilk günü bitirmiştik.
Lezzetli ve hafif akşam yemeğinin ardından uyumaya çekiliyoruz. Derin bir uyku ve hoş rüyaların ardından sabah saat 7'de nasılsa dıng diye ayaktayım. Hemde hergün duvarlara sürtünerek göz kirpiklerine kibrit çöpü takarak kalkabilen ben.
Hava pırıl pırıl. Güneş sımsıcak. Kahvaltıda ne varsa topluyorum. Zımbazık doyuruyorum karnımı. Havuzda serinlenip bir taraftanda tatil fikrine alışmaya çalışıyorum.
Otelde çok sıcak bir hava var. İnsanlar akraba gibi. Kendimi evimde gibi hissediyorum. Herşeyine yardımcı olunuyor. Herkes size birşeyler anlatıyor.
Yat turuna (mavi yolculuk) çıkılabilir, yemek için farklı mekanlar tercih edilebilirmiş. Derenin içinde yüzen vaziyette masalarda romantik bir akşam yemeği fena olmayacağı gibi mavi yolculukta güzelim koyları gezerken balık yemekte mümkünmüş.
Bu arada olimpos çok yakınmış. Bizimle beraber otele gelenler hemen bir araba temin edip gezinmeye başlıyorlar bile. Biz mi, dalga geçmeyin ama ufaklık yüzünden ne mavi yolculuğa gidebiliyoruz ne de olimpos.
İçimde kalıyor hepsi. Olimposa gidemeyiz çünkü aşırı sıcak(annemiz öyle buyuruyor), mavi yolculuk riskli çünkü yatta ufaklığın güvenliğini sağlayamayız(yine annemiz tabiki).
Sonunda ben çıldırıp fırlıyorum. Tek başıma denize gidiyorum. Olacak şeymi. Sabahın erken saatlerinde deniz çılgın gibi. Rüzgar sert. Ben sanırım yanlış yerdeyim diye düşünüyorum. Adrasandan Çavuşköy merkezine doğru yürüyorum.
Etrafta bol bol pansiyon ve küçük yerel konaklama tesisleri mevcut. Bu durumda bölgenin tek 3 yıldızlı otelinin Grand Cengiz Kaan olduğunu fark ediyorum. Ben öyle ufak tefek yıldızsız yerlerde kalamam arkadaş. Oralarında güzelliği vardır tabi ki. Ama, bana havuzu, kliması ve iyi derecede konforu olan bir yer olmalı. Rahat edemem yoksa.
Yürüyüşüm devam ediyor. Dere kenarındaki restoran tipi yerleri görüyorum. Şaşırtıcı ve hoş. Suyun içerisine konulmuş masalar. Yoruldum bu gün bu kadar yeter. Eve ?!? şey pardon otele dönüyorum. Birden afalladım. O kadar kanıksamışım ki sanki kendi köyüm evim gibi.
Geri dönerken kötü şeylere tanık oluyorum. Sevimsiz. Kadı kızı misali. Plajın içine kadar giren yatlar birden gözümde bir canavar oluyorlar. İnanılmaz. Plajın içinde park halinde yada hareketli yatlar var. İyi güzelde insanlarda orada güzüyor. Afedersiniz ama belediye seçimlerde ortaya çıkıyor herhalde. Heeey Çavuşköy belediye başkanı : Tık..tık. orda mısın? Bu rezalet nedir böyle. Rehavet çökmüş anlaşılan?
Plaja doğru yürüyorum. İğreti iskeleler, mazot kokusu ve çorba gibi bir deniz. Ne ararsanız var içinde. Bu tekneler iyiden iyiye karıştırmışlar dibi. Dahası rüzgarında etkisiyle hepsi kıyıya çökmüş. Otlar, pet şişeler, ahşap iskele parçaları...
Ben sanırım çok seçiciyim derken aklıma iskelelerdeki demir parçalarının denizin etkisiyle bir jilet kadar kötüleşebileceği gelir. Olamaz. Güzelim plaj mahvolmakta ve birileri de bunu seyretmekte. (Ben seyretmeyeceğim arkadaş. Yazıyorum ve yazacağım. Yine geleceğim).
Otele moralim bozuk bir şekilde dönüyorum. Yönetimden birisi denk gelsede şöyle bir yukarıdan aşağıya yıkayıp yoğurtlasam diye düşünüyorum. Akşama doğru tekrar denize gitmiyorum. Bekliyorum ki laflarımı toplayayım.
Yemek güzel başlıyor. Cengiz beyde yemekteler. Misafirleriyle tek tek ilgileniyor. Herkes yemeğini yiyip odasına çekiliyor. İstanbuldan bir arkadaş daha var. İşte şans gülüyor galiba. Cengiz beyi yanlız yakaladım. Konuşmaya başlıyoruz.
Ama yok öyle. Önce ben anlatmalıyım derdimi. Sahili anlatıyorum tabiki. O benden de dertli çıkıyor. Bunlardan bahsettiklerini ama kimsenin onu dikkate almadığını anlatıyor. Dışarıdan gelip tesis kuran birisi olarak dışlandıklarını söylüyor. Dahası imar planı çıkmış bir arazide yaptıkları tesisin yıkılabilmesi için imar planının nasıl bozulduğundan bahsediyor.
Klasik küçük kasaba akraba yönetim olgusunu görmemek için kör olmak lazım. Gözünün içine içine sokuyorlar adamın resmen. İyide niye? Üç kuruşluk pansiyonlar daha çok çalışsın diye mi? Bu ancak bir şaka olabilir. Gelip benim gibi adam ne olduğu belirsiz bir pansiyonda zaten kalmaz. Hem pansiyonda kalacaksam aile usulü memlekete falan giderim.
Bu kadar can sıkmak yeter değil mi? Çok hoş güzel bir yer. Gidin gezin. Benim gibi yapmayın. Oraya giderken hazırlıklı olun. Kalacağınız yere özen gösterin. Ha deyince öyle şehir merkezine ulaşım yok. Sabah akşam aç karna bi tane :) İlacın adı Çiçek Turizm. Ticari Sunuş Şekli : Minibüs.
Kesinlikle mavi tura çıkın. Mümkünse otelinizi Oda+Kahvaltı alın. Öğle ve akşam yemeğinde dışarıda eğlenceli zaman geçirmek mümkün. Denize ve havuza giriş saatlerinizi programlayın. Genellikle öğleden sonra 3-6 arasında denizi çok güzel oluyor. Sabahtan çoğunlukla rüzgarlı(Belkide bana denk gelmiştir).
Kesinlikle iyi bir firma ile seyahat edin. Bizim ufaklık dönüşte çıt çıkarmadı. Aracı çok beğendi de. Ses sistemini kurcalarken uyuya kaldı. Tabi onun bu sessizliğinin bedelini kişi başı 65 milyon olarak peşinen ödemiştim.
Güzel bir tatil için Adrasan cennet. Ancak, acele edin kısa zaman sonra perişan olmuş olabilir. Gidilecek bir Adrasan kalmayabilir.
Adrasan hakkında incelemeye değecek bir diğer web siteside http://www.sihirlitur.com/gezi/adrasan adresindedir.
Yine http://www.cengizkaanhotel.com/adrasan.asp adresinde Grand Cengiz Kaan Otelinin yerleştirdiği resimler var.
bir gittigimde margarita otelde ( www.margaritaotel.com )bir gittigimde ise margarita dolu olduğu için arkadaş otelde ( www.arkadasotel.com ) konakladım. ikisine de ilgileri için teşekkürlerimi yolluyorum. bu sene tekrar gitmeyi düşünüyorum. Yazı için teşekkürler. harika anlatmışsınız.
bu yaz herkesi adrsan da tatile bekliyoruz.bluebay motel denize sıfır konumu ile sizlere hizmet vermektedir. www.bluebaymotel.net
Adrasan belki bir cennet değil ama, cennet kadar güzel bir yer. Belirttiğiniz gibi inşallah bu koy bakirliğini korur ve tertemiz kalır. Adrasanı çok seviyorum.
adrasan belkide türkiyenin incisi .bu güzellikde başak bir tatil mekanı margaritaotel adrasan
Gecen hafta eşim ile birlikte adrasanda idik Kormazer Pansiyonda konakladık. Çok dingin süper bir bölge. Pansiyon da süperdi bu arada.