Bu satırlar çok sert olacak biliyorum...
Ama gerçeği ne kadar sakalayabilirsiniz?
Hergün sokaklarda olup bitenleri mi gizleyeceksiniz...
1968’de romantik bir anarşist hareket olarak başlayan 1978’de doktirener bir teröre dönüşen öğrenci olaylarına benzer girişimleri mi görmezden geleceğiz..
O zamanlarda aynı şeyleri söylemiştik..
"Bir şey olmaz"
"Yollar yürümekle aşınmaz"
"Dün dündür ...."
Evet dün dündü... Ya bugün...
Taşıma suyla 25 yıldır dönen değirmen, bir acemi değirmencinin elinde kalıverdi...
Değirmen taşlarının arasında kalan biz fukaralar ise sıkıştık ezildik....
IMF’den 10 milyar dolar...
Menşei belirsiz 40 milyar dolar sıcak para...
ABD’den el altından Yahudi kredisi...
İşte değirmenin suyu...
Bakalım ne kadar akacak bu zoraki pompa suyu...
Yine de su akıyor da ama bu kez değirmenci pek çok acemi çıktı.
Evet,
Bu satırlar çok sert olacak biliyorum...
Ama gerçeği ne kadar sakalayabilirsiniz?
Türkiye iflasın eşiğindedir...
Aslına bakarsanız iflas bile etti diyebilirsiniz...
Türkiye Osmanlı’nın son demleri, cumhuriyet döneminin ilk günleri dahi böylesine zor günler yaşamadı...
270 milyon dolarlık adamların borazancıbaşıcılğını yaptığı medya baronları işin vehametini daha ne kadar saklayabilir ki..
Zaten ufak tefek serzenişler başladı...
Vaziyet tahminlerin çok ötesinde vahim...
Biz yıllardır Türkiye’nin AB’ye üye olmayacağını söylüyorduk...
Ama şunu da söylüyorduk; 3 Ekim’de müzakereler başlar...
Ondan da emin değiliz artık...
Başlamama ihtimali yüzde 60’ın üzerinde, başlayıp tatil edilmesi ihtimali yüzde 80’in üzerinde, başlayıp birinci yılında görüşmenin yok sayılması ihtimali yüzde 90’ın üzerinde...
Amma başlayıp 32 dosyanın bittiminden sonra "kabul edilmediniz" sözünü duymamız yüzde yüzün üzerinde...
Bu oranlar bu hesaplar beni çok ilgilendirmiyor...
Ben zaten Türkiye’nin AB’ye girmesinin çokta yararlı bir şey olacağına inanmayanlardanım...
Ama üçüncü şık Türkiye’nin AB üyesi olamaz ise sonu olacakatır...
O nedenle etkilenmediğimi söyleyemem...
Ama beni çok etkileyen ve derinden yaralayan bir şey var...
"Almanya, Ermeni Soykırımını (onlar toplu katliam ifadesini kullandılar) mecliste tartışma bile yapmadan kabul ettiler...
Böyle yüzsüzlük, arsızlık olmaz...
Alman büyükelçiliğinin kapısının önünde "şerefsizler" diye bağıranlar pek de haksız sayılmazlardı...
Neden mi?
Çünkü; Osmanlıyı tehcir kararına ikna edenler Almanlardı...
Böyle bir geçmişi olana, başka hangi ifade kullanılabilirdi...
Nezaket diplomatların işi... Feryat ise vatandaşın...
Alman büyükelçiliğinin önünde siyah çelengi kırıp araca götürmek isteyen, "o işgüzüzar" Alman Milli kahramanı olmuştur artık...
Bu, Türkiye’nin uluslararası arenada dostu olmadığı savının ne kadar doğru olduğunun göstergesi...
Bilinmeli ki, uluslararası arenada dostluk yoktur, sadece çıkar vardır...
Ve Almanlar, Türkiye’nin dostluğunu çöplüğe atacak kadar pervasız ve cüretkar olmuşlardır...
Sizce neden...
İstikrarlı ve dirayetli bir hükümet olsaydı bunları yapabilirmiydi...
Almanya’da etkin bir Ermeni lobiside yoktu...
Amma, Ş. Almanların kadim dostu Prof. etiketli 300 miyon Docthland Euroluk, "entel, dantel"leri vardı...
Ermeni tasarısı kabul edildikten sonra bizim gurbetçi dostlarımız bir günlük uyarı grevine gidecek mi, yoksa "ekmek kavgası" deyip çark mı edecekler..
Bu sadece biri...
AB rüyası sona erdi...
Çok net bir ifade..
17 Haziran 2005 günü ajanslara düşen bir haber...
"AB binası önünde dalgalanan 28 bayrak 27’ye indirildi. İndirilerek rafa kaldırılan bayrak Türk bayrağı idi"
Ajanslar bunu Türkiye ile müzakerelerin başlamayacağının işareti olarak yorumladı.
Yani Türk Bayrağını, AB üyelerin arasından çıkarmışlar...
Bizim siyasetçilerimiz ise önümüze bir avuç darı atacak yine yarın...
Malum biz hindiyiz. darıyı yer, sonra kukumav kuşu gibi düşünürüz... Ara sıra aklımıza gelir "gulu gulu" diye böbürleniriz...
Boşuna ABD’li hindiye "Turkey" dememiş...
Daha hangi konularda ve ne kadar aşağılandığımıza devam edelim mi...
Fransa’nın yeni Başbakanı Türk dostu Valerin’in sözlerine dikkat edin:
"Bulgaristan ve Romanya’dan sonra genişleme süreci durmalıdır"
Yani "Türkiye alınmamalıdır" diyor...
Fransa ve Hollanda’daki "Hayır" oyların iki hedefi vardı: Biri global emperyalizm, diğeri Türkiye
Ama bizim enteloş takımı buna bıyık altından güldü..
Gülsünler bakalım, şimdi de biz onlara gülüyoruz...
Ne diyor Alman şansoylesi Türkiye için ve sayın Başbakan’ın nezdinde biz vatandaşlar için:
"Az dinci bir ülke Türkiye"
Az dinciliğin simgesi ne: Türban
Bizim başmüzekercimiz kim..
Ali Babacan... Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı...
Babacan soyadı size bir şey hatırlatıyor mu acaba...
Mesela Hatice Babacan..
Hatice’anım, Ali Babacan’ın halası...
Türkiye’de üniversitede ilk Türban konusunu ortaya atan ve eylemi başlatan isim...
Destekcisi Şule Yüksel Şenler!...
Buyrun...
Hadi bizim dibimiz kara, ya sayın şansolye sizin ki çok mu ak...
İktidarı kime karşı kaybedeceksiniz...
Hıristiyan Demokratlara...
Siz yönetime hem dinsel bir partiyi getireceksiniz; hem de bize dinci diyeceksiniz...
Neyse ben aşağılandığımız konuları yazmaktan yoruldum...
Bu aşağılanma konusu son değildir... Böyle giderse daha çok sürecek...
Sokaktaki insan barut gibi...
Birde bu "enflasyon düştü palavrası" eklenince çıldırıyor insan...
Dedikya matematikten anlamayız ama, toplama çıkarma biliriz...
Eğer bir ülkede dolara bağlı girdileriniz yüzde 40 azalmışssa, fiyatlarda artış olmaz, düşüş olur. Buna rağmen enflasyon yine artıda gösteriyorsa durum
son derece vahim demeketir..
Bize öyle ekonomist demogojisiyle laf üretmeyin, alın elinize kalemi kağıdı toplayın çıkarın, bakalım enlfasyon ne kadarmış...
Çıkan rakam herkez gözlerini fal taşı gfibi açacaktır...
Böyle "iktidar olamamış, bir hükümet" bu ülkeyi uçuruma sürüklüyor...
Aslına bakarsanız uçurumdan yuvarlandık galiba...
Tutunacak bir dal arıyoruz...
Yanılıyormuyum dersiniz...
İnşallah yanılıyorumdur...
Yanılmayı bu kadar çok hiç istememiştim...
Yayın Tarihi :
20 Haziran 2005 Pazartesi 12:30:25
Güncelleme :27 Aralık 2005 Salı 15:38:01