7
Haziran
2025
Cumartesi
ANASAYFA

Bir Peron hikayesi okur musunuz?

Ve hoşgeldin Peron...

Evet, sanırım hatırlarsınız... Arjantin'in efsane başkanı Juan Domingo Peron, demokratik yöntemle geldiği ve işci sınıfı diye başladığı hükümet etme yetisini "Peronizm"le noktalamıştı...

Gerçi bizde Peron adı sadece Eva Peron ile özdeştir...

Başkan Peron'u pek kimse hatırlamaz...

Çoğu kişi Eva Peron'un hikayesi ile tanıdı Başkan Peron'u Aşık olduğu köylü güzeli Eva ile yaşadığı dillere destan sevdayı sinema perdesinde müzikal film olarak izlemiştik... Tadı hala damağımızda...

Eva Peron'u canlandıran Madonna muhteşem bir performans sergilemiş ve Eva Peron'u adeta putlaştırmıştı.
Evet bugün dünyada "Peronizm" diye adlandırılabilecek bir siyasi felsefe var...

Sosyalist kavramları iktidar hırsıyla çarçur etmiş ve iktidarını diktatörlüğe kadar vardırmış bir siyaset adamı.

Ama Peronizm, ilk cazibesini hızla kaybetmiş, siyaseten iflas etmiş ve dünyanın hiçbir yerinde uygulanamamış.
Arjantin, ikinci kez bir peronizm denemiş ve General Peron'un ikinci eşi "2. Eva Peron"u iktidara getirmişti...

Onun da sonu hüsran oldu.

General Peron, iktidarının ilk yıllarında köylü güzeli Peron ile yoksul halkın gönlünü kazanmıştı.

Seçim söylemleri "popülizm sınırlarını" aşmıştı.

Ancak durum kötüye gittikce sertleşti ve karşısında güçlenen muhalefetin önce sesini kesti, sonra en küçük gösteriyi bahane edip jet yasalarla bir "kanun diktası" kuruverdi....

Peron, iktidara giden yolda yoksulluğu kullanmıştı.

Yeni sanayileşmeye başlamış ülkenin yoksul işçi sınıfı ile geliri tarıma dayalı köylünün dramını işleyince iktidara giden yol sonuna kadar açılmıştı.

İktidarı sırasında ilk yaptığı icraatlardan biri de "basını susturmak" olmuştu...

Sonra muhalefeti...

Sertleşen muhalefete karşı, yasakçı yasalar çıktı...

Şöyle eskiye dönüp bir baktık sadece...

Türkiye'de Peron meraklısı çok kişi vardır...

Siyaset alanında "destekli siyasetçiler" tabanlarını kaybetmeye başlayınca, önce yapılamayacak vaatler verir, sonra "sertleşme eğilimi" göstermeye başlar...

Genç, yaşlı her kimseniz böylesi olayları hemen hatırlarsınız...

Bu hep böyle ola gelmiştir...

Dün böyleydi, bugün de böyle...

Yine hatırlayınız, geçtiğimiz günlerde, AKP iktidarı 19 saniyede bir yasa çıkarmıştı...

Bunlar ne yasalarıydı?..

Basına sert eleştiriler vardı...

Genel cümle şu: Biz hiç mi iyi bir şey yapmıyoruz?

İşte siyasetçinin söylememesi gereken tek cümle bu...

Siz hep iyi şeyler yapmak zorundasınız. Bu göreviniz ve bu nedenle siyasetçi oldunuz, iktidar koltuğuna oturdunuz...

Yaptığınız iyi şeyler medyada övgüyle yer almayacaktır...

Yer alırsa adına yalaka medya denir...

Bu günlerde bol miktarda var...

Türkiye'de "aydın" sıfatlı -ziyaları kendilerinden mekul aydınlanma araçları ve 270 milyon dolarlık adamlar ile eski dış memurlar hariç,herkes sizin yanlışınızı söylemek ve sizi doğruya davet etmek zorundadır...

Her doğru eleştiri sizi yanlıştan döndürecektir...

Ama bu böyle mi oluyor...

Hayır...

Yapılan yanlışlardan cesaret alanlar sokağa dökülünce; sertleşiveriyorsunuz...

Bırakın sertleşmeyi, hem de yanlışı defalarca tekrarlayarak, sertleşiyorsunuz...

XXX

Ne demek bu sertleşme, ne demek bu yanlış...

Öküz altında buzağı aramanın sırası mı şimdi diyebilirsiniz?

Ama unutmayın o buzağı büyüdü, şimdi sokaklarda "bebek katiline af sloganları" atıyor...

O buzağı büyüdü, "Türkler Ermenileri kesti, biçti, öldürdü soykırım yaptı" diye konferans düzenliyor...

Dikkat!..

Bunlar ne zaman oluyor?

Hep o talihsiz açıklamalardan sonra...

Oysa biz şu sözü hiç duyamıyoruz, "Türkiye'de ermeni sorunundan söz etmek suçtur"

Biz bunu bile söyleyemiyoruz da, elin adamı, tersini söyleyeni savcılığa götürüyor 24 saat göz altında tutuyor...
Ve yine elin adamı, senin Türk Tarih Kurumu Başkanı'nın yurt dışına çıkışını resmen engelliyor...

Neden mi?..

"Türkler Ermenileri öldürmedi, soykırım yok" dediği için AB ülkeleri içinde kırmızı bültenle aranıyor...

Edirne'de öteye çıktığında ister Bulgar polisi, ister Yunan Polisi Prof. Hacaloğlu'nu yaka paça içeri atabilir...
"Ermeni katliamı vardır" diyerek, Nobel Ödülü alamayı kafasına koyan ve o güruha kitap satmayı amaçlayan "bir karanlık adam" için savcılık "sen ne dedin soruşturması" açtığı için bu ülkeye "bir sürü densiz"
faşist damgası vurdu...

Bir ülkenin kendini yargı yoluyla da olsa savunma hakkı vardır, gerçeği göz ardı edildi.

Bu "faşist" söylem bizim malum zevatın "demokratik" dediği ülkelerin siyasilerinden geldi.

Ama bizden biri de çıkıp, Prof. Hacaloğlu'na tutuklama kararı çıkaran, bir siyasi partinin genel başkanını göz altına alan ülkeye bir "nota" bile veremedi...

Bu kadar zaaf gösterirseniz, sizin "Kürt sorunu vardır" gafını "dam"daki (hapisane) ve "dağ"dakiler adına sevinçle kabul eden, bağdaki hakkında hiçbir şey yapamazsınız...

O da kendini devlet içinde devlet ilan eder ve yandaşlarını sokağa döker...

XXX

Dedik ya , "öküz altında buzağı aramak" diye...

Oysa bizim buzağıların sayısı fazla...

Şimdi, yapılan gaflardan cesaret alanlar sokağa döküldü...

Bunun provoke edileceğini siyasetçilerin bilmesi gerekirdi.

Şimdi, olaylar tırmanmaya başladı...Sonra soluklandı, yine tırmanacak....

Çünkü öyle olması gerekiyor, provakatör öyle istiyor...

Ve şimdi mecliste bir yasa var...

Terör yasası...

Aman Allah'ım!..

O yasa, o haliyle çıkarsa, Türkiye'ye bol bol hapishane şart...

Eğer o yasa öyle çıkarsa, Türkiye çok büyük olaylara gebe demektir...

"Tahmini suç kavramı" böylece literatüre girecek...

Polisin, yargıcın öngörüsü...

Yasa, terörü örgütlü suç olmaktan bile çıkarıyor...

Durumun vahametini Adalet Bakanı Cemil Çiçek'te anlamış ki; yeni yasaya gerek yok önlem alınsın demek zorunda kalıyor...

Şimdi 'bu kadar bağlantı kurmanın anlamı ne?' diye sorabilirsiniz...

Şöyle diyebilir miyiz?

AKP yoksuldan, dindardan oy aldı...

Durumda herhangi bir iyileşme yok...

İstedikleri kredi süresi çoktan bitti...

Ekonomi S.O.S veriyor...

Özelleştirme furyası tam bir harç mezat satışa döndü...

Siyaset hiç te iyi değil...

AB sokağı çıkmaz sokak, bakmayın siz Fransa'nın çark ettiği söylemine.... Önemli olan Türkiye'yi masaya oturtmak, sonra tavizleri koparmak...

Tabi bu dolmayı yiyecek bir siyasetçi çıkacaksa...

Ve tekrar "Şimdi bu kadar bağlantı kurmanın anlamı ne" diye sorabilirsiniz...

Başta bir kısa bir Peron hikayesi anlatmıştık....

Bağlamak, çözmek size ait...

Yayın Tarihi : 12 Eylül 2005 Pazartesi 16:15:21
Güncelleme :27 Aralık 2005 Salı 15:26:45


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?