Önce bu sendromdan kurtulmalıyız…
Kendimizi bu kadar horlamanın anlamını çıkaramıyorum..
Özeleştirinin karşılğını yanlış anladık galiba..
Öncelik genel fikir şu olmaya başladı: Biz adam olmayız..
Peki olmayız…Böyle yapınca yani bu insanları aşağılayınca olurmuyuz…
Hayır…Zinhar hayır…Olamayız…
Zaten bu durumlda olsa olsa sert bir tepki toplumu oluruz veya iyice içimize kapanır, ezik bir 100 sınıf ülke konumuna düşeriz.,..
Türkiye’deki tüm göstergeler böyle..Bu devletlin işleyiş tarzından memnun olan yok bu ülkede…
Tamirata ve tenvirata acil ihtiyaç var….
Ama tamirat ve tenvirat dediğin böyle aşağılayarak yapılmaz ki…
Böyle yaparsanız milliyetçilik dalgasını giderek yükseltirsiniz..
Peki ne yapmalı ?..
Ne yapmalının cevabını verecek olanlar sosyologlar ve toplum bilimciler...
Hayatı onlar biçimlendirecekler…
Bir de felsefecilere.
Ne alakası var diyebilirsiniz..
Ve de haklısınız…
Önce bir yaşam felsefemizin olmadığın görüyoruz…
Sonra toplumsal yapımızı da bizi yönlendirecek bir felsefi alt yapımız yok…
Böyle bir yapıda Avrupa’ya hayranlık duymak doğal..
Çünkü 120’lerde başlayıp bugüne kadar uzanan bir asırlık çizgide ki hızılı kültür değişimi doğal olarak toplumsal erozyonu da beraberinde getirdi…
Hızlı kültürel değişim, dünle bugün arasında sıkışan toplumu her gün daha çok hırpaladı, yıprattı..
Birde devletin ser yönetimi, dünyadaki konjoktürel gelişimler toplumda derin ve onarılamaz yarlar açtı.
Peşpeşe gelen bir dizi ihtilal genç kuşakların ne gibi kültürel bir yapı içinde yetişmesi gerektiği konusunda derin boşluklar açtı.
Yaralar tamier edilmeye çalılıyıor..
Zaman çok mu geç…
Elbette hayır…
Önce toplumsal bir terapinin yapılamsı gerektiği gerçeğini kabul edelim..
İstersiniz bu terapiye önce o entellektüle geçininlerden başlayamı.
Hatta onlara ilk ders olarak “siz kimsiniz ve ne olmanız gerekir”ui verin…
Eğer bir toplumun enetellektüelleri sürekli insanları aşağılıyor ve basitleştiriyorsa…Tarihi ile alay etmek gibi bir gaflete düşüyorsa ve ye o tarihi çok fazla abartıyorsa o ülkede ve kanat önderi olarak aslında bir şey üretmiyorsa o ülkede durum vahim demeketir.
Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi…
Güneydoğu sorununa Kürt Sorunu desenez ne yazar…PKK sorunu denseniz ne yazar..
İç savaş diyorsunuz dağdakilerin dışında 3-5 yardakçıdan başka kente inen yok…
Peki ne var…
İnsanların geçim derdi var…Onur derdi var…
O insanları üretime katarsanaz sorunu kısa sürede çözersiniz…
Üretim hem onun onurudur, hem aşıdır…
O zaman dağdakini bir kaşık suda sana ihtiyaç kalmadan onlar boğar…
Ama bunu hiçbir entel söylemez..
Acaba neden?
Basit…Çünkü öğretileri, devlet yatırımı yapılmasının yanlışlığı üzerine…
Ona bunu öğreten, Türkiye’nin “sıfır noktası”ndan bugüne o ekonomik modelle geldiğini iyi bilir. Sözcü enteller hiçbir zaman bunu önermezler; çünkü o zaman terörü besleyecek bataklık kurutulur…
Ne yapmalı…
O varlıkları ile oklukları belli olmayan sivil toplum örgütleri harekete geçmeli…
Belki çözüm onlardadır…
Aslında tümüyle onlarda…
Ama esas olan iyi niyettir…
İşte o konuda Türk insanında derin şüpheler var…
Kendin aydın diye tanımlayan kişiler, bu ülke insanı ile barışmalı…
Barışmalı ve önce “bu insanları derinden yaralayan ve hiçbir belgeye dayanmayan safsatalardan kendilerini arındırmalı..
Arındırmalı, çünkü onu besleyen kaynak bir gün kesilir ve bu ülke insanı ile onları yüz yüze bırakır…
İşte o zaman zor duruma düşersiniz…
“fazla hasas”lar diye suçladğğınız bu milletin hassasiyeti o gün size de lazım olacaktır…
Bunu hiç aklınızdan çıkarmayın..
Entelektüel ve aydın odlmanın ön koşulu “akıllı “olmaktır..
Maalesef bizim entelektüellerimiz bu nosyondan yoksun..
Bizimkiler “doldur-boşalt enteli”
Birilyeri dolduruyor, sonra beğenmyior boşaltıyor.,.
Onuda beğenmiyor, bu kez “enteli” değiştiriyor…
Böylesini her gün TV ekranlarında bolca görüyorsunuz…
Ama sürekli ofsayta düşüyorlar…
Çünkü onlarda ancak bu kadarını yapabiliyor…
Yayın Tarihi :
22 Kasım 2005 Salı 12:31:45
Yorumlarınız
Buğra Türkmen IP: 85.103.13.xxx Tarih : 23.11.2005 18:12:42
Yazınızda mevzu bahsi geçen ve milleti aşağıladığını iddia ettiğiniz "entel" takımından çok bu aşağılanmışlığı kabullenen halk boyutuna indirgemek gerek sorunu. Entel takımı sütten çıkmış ak kaşık olmasa da asıl sorun insanımızın hayalini kurduğu yaşam standartlarına bir türlü ulaşamaması ve zamanını bu hayal kırıklığına ulaşamayışına ağlamakla harcamasından kaynaklanıyor. Geçen zamanla da haliyle "en azından" sözünün arkasına sığınarak yaşam kalitesinin düşmesine neden olmaktadır. Halkın temel sorunu budur ve bu sorunun çözümü insanımıza engel tanımamayı öğretmektir. Unutmayalım ki imkansız diye bir şey yoktur ve daha kötü olma şansı yoksa her zaman daha kötüdür.