7
Haziran
2025
Cumartesi
ANASAYFA

Gül istifa edecek mi?

8 mart 1995...

Bu tarihi unutmayın...

Değerli arkadaşım, değerli dostum vefakar insan Engin Köklüçınar’ın ağzına pelesenk ettiği bir sözcük var...

“Sadece ölüler ve deliler değişmez”

Bu sözü de unutmayın..

Değişim ne demek?..

Bence dört türlü değişim var...

Biri çıkar uğruna değişmek...

Bir başkası yanlış yaptığını düşünerek değişmek...

Diğeri, tekamül, yani gelişme adına değişmek...

Yani karşınızdaki şey değiştikçe siz de ona parelel bir değişim gösterirsiniz...

Veya siz değişirsiniz ve karşınızdaki değişime zorlasınız...

Değişimi başka şekilleriyle de tanımlayabilirsiniz...

Ama temel değişim nedenleri bunlar...

Çıkar uğruna değişmek sözünü çok telaffuz etmek istemiyoruz... Ancak Türkiye’de özelikle 12 Eylül sendromu çerçevesinde önce korkuyla, 6 kasım 1983 sonrasında da ikbal endişesiyle ve düşüncesiyle hızlı siyasi değişim sürecini gözlediğimiz bir gerçek. Bu konuda bireysel değişim üst düzeyde... Toplumsal değişimin hangi noktaya ulaştığı ise bugünkü “sosyal dejenarasyon”dan belli oluyor. Bu açıdan baktığınızda her ikiside bu ülkenin felaketi oldu. İşte bu dönemde “270 milyon dolarlık adamlar” türedi, “Eski dış memurlar” işbaşı yaptı.

Önceleri, 12 Eylül faşizmine direnen bir avuç aydın ise birden şekil değiştirdi, “anlamsız üretimlere” başladı. Kimileri “Sözde Ermeni Soykırımı’nın doğruluğunu ispatlamaya” kalktı...

Kimileri, siyaseten özgürlüğü “sınırsızlık” olarak tanımladı.

Şimdilerde bu tür insanlardan mebzul miktarda yani “çok sayıda” mevcut...

Bunların bir kısmı mevcudiyetini “ bu ülkenin değerlerini gerici ve tutucu” diye salvo halinde hakaret etmekle sürdürürken, aynı zaman “demokratik sınırsızlık” adına, referanslarını islamdan aldığını sık sık itiraf eden bir siyasi oluşuma ve onun deklare ettiği manifestoya, anlaşılmaz ! bir şekilde destek veriyor.

Gazete sütunlarının ve TV ekranlarının bu kadrolu provaktörleri değişik katmanlarda, Türkiye’nin hızla “geriye doğru değişimine” kanaat önderliği yapıyor...

Bunlara karşı herhangi bir direnciniz yok... Olamazda; çünkü tüm kaynakları bu kadrolar kullanıyor, karşı görüşte olanları “değişime kapalı, dar kalıplı” olarak suçluyor ve sade vatandaşını beyini yıkıyor...

Kimileri ise toplama çıkarma yaparak, insanların bu değişime ayak uydurduğu hakaretini fütursuzca yazıyor...

Sizin “ demokrasiler, bir sistemler ve disiplinler rejimidir” demeniz, onlar için faşizmle eş değer bir sözcük oluveriyor...

Eğer, “Dış politikada süreklilik vardır. Her devletin olmazsa olmazları vardır. Yıllar geçsede bunlar değişmez. Pozisyon değişimi karşınızdakinin durumuna ve tavrına göre değişir derseniz” hemen size yaftayı yapıştırırlar; Çağdışı insanlar... Kafaları değişime basmıyor...

Bu tür insanların siz yakından tanıyorsunuz..

Eğer, daha önce yanlış yaptığınızı düşünerek değiştiyseniz buna sözüm yok...

Yanlış nerede ve nasılı tartışırsınız...

Zaten yanlış olduğunuzu da tartışarak ve konuşarak anlarsınız...

Bu değişme saygım sonsuz...

Eğer karşınızdakini değişime zorlamak için bir manevra yaptıysanız bu önemli bir olaydır. Ama riskini de hesaplamanız gerekir. Ve sonuç kötü olursa, kaderinize rıza gösterirsiniz...

Ama bunu açık açık yapmanız gerekir.

Son seçenek ise, tekamül yani gelişme adına değişmek... Yani karşınızdaki şey ne ise o değişktikçe siz de ona parelel bir değişim gösterirsiniz...

Bu son derece doğal bir değişimdir.

Diplomaside bu “diplomatik kıvraklık” demektir. Karşınızdakinin yaptığı atağa karşı sizde pozisyon alırsınız...

Veya karşınızdaki her ne ise, koşulların getirdiği gerekler nedeniyle değiştikçe, sizde aynı inceliği göstermek durumdasınız...

Ya yine karşı duruşunuzu sürdürsünüz ama yeni bir tavır alırsınız...

Ya da, bu değişim sizin lehinize ise hemen onu kucaklarsınız...

Bununla ilgili hem özel yaşantınızda, hem toplumsal yapıda, hem de devletler arası ilişkilerde bir çok örnekle karşılaşırsınız..

Dün sevmediğiniz bir insan bugün yakın dostunuz olabilir, dün ülke alehine olduğunu öne sürdüğünüz bir sivil veya resmi kurumu duruma göre benimseyebilirsiniz. Dün düşman addetiğiniz bir ülke ile bugün çok sıkı bağlar kurabilirsiniz.

Bunlar doğal...

Yani Köklüçınar’ın söylemi doğru...

Sadece ölüler ve deliler değişmiyor....Tabi bu arada deliliğin de kısmen tedavi edildiğini ve bir değişime uğrayabileceğini söylemek gerek...

Şimdi gelelim en başa...

Hatırladınız değil mi...

8 Mart 1995... Bunu dün gece yarısından sonra (7-8 ekim 2005) izledim...

Gazeteci Hulki Cevizoğlu, Kanaltürk ekranlarında yaptığı programda eski bir bantı yayınladı...

Tarih:8 Mart 1995

Yer: Ankara...

Mekan: TBMM...

TBMM’de henüz ceylan derisi koltuklar yok ve o garip lambalar tepeden aşağıya vekillerimiz başına düşecekmiş sarkmıyor. Kürsü yüksekte ve ahşap...Ama kürsünün arkasındaki yazı aynen duruyor...

“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”

Dönemin Selamet Partisi Kayseri Milletvekili Abudllah Gül genç ve dinemaki yapısıyla Gümrük Birliğine girişle ilgili son derece ilginç bir konuşma yapıyor... O günlerdeki TBBM TV7de bunu canlı olarak yanılamış.

İlk cümlesi mealen şu: Arkamda ne yazıyor...Bunlar bu millete sormadan bu teslimiyet belgesini nasıl imzalarlar... Ankara antlaşmasına göre insanımız serbest dolaşacaklardı. Nerede bu hak... Yabancı sermaye gelecek diyorlar.. Hayır gelemeyecek, onlar gelip bizim elimizdeki fabrikaları yok pahasına alacak.

Prof. Manisalı’nın dediği gibi bizi sadece AB’nin bahçesinde kulübeye alacaklar...

Bu metinler tuzaklarla dolu..Bunu bizlere göstermediler..Vatandaşa sormadılar...Bunları yapmadan sen neyi nasıl imzalıyorsunun... Kıbrıs verilmek mi isteniyor...

Gözlerin fal taşı gibi açılmış dinledim bunları...

Dinledim diyorum çünkü dondum kaldım...Çünkü bu sözleri söyleyen Gül, büyük bir değişime uğramış...

Ama o gün söylediklerini bugün yine söylüyorlar...Kendileride bu tuzakları itiraf ediyorlar.. Kendileri serbest dolaşımın olmayacağını söylüyorlar...

Peki değişen ne...

Yani yeni bir pozisyon almamızı gerektiren bir durummu var. Eğer 3 Ekim bunun bir gerekçesi ise 8 Mart 1995’te de aynı değişim vardı niye o zaman o değişimi desteklemedin...

Yani...yani...Çünkü anlatılması ve anlaşıması zor bir konu...

Sanırım kendiside anlatamayacak...

Türkiye’nin gerçekten demokratikleşmeye ihtiyacı var...Öncelik sırası Gül ile başlamalı...

Unutulmamalı...

Devletin hiç bir zabıtı kaybolmaz... Devlette “dün dündü, bugün bugündür” diyemezsiniz...

Demokratik ülkelerde, bu tür durumlarda söz konusu kişi hemen istifa mektubunu gönderir...

Bizde ise kimi zaman Cumhurbaşkanı görevden alır...Örnekleri var...

Dün gece yarısından sonra yayınlanan bu zabıtlardan sonra Sayın Gül’ün ne yapacağını merakla bekliyoruz...

Değişimin kuralları neyi gerektiriyor göreceğiz...

Veya değişimin hangi yönde gelişeceğini bekleyeceğiz....

Birde son dakika notu geldi...Bu dahada önemli...

Bürüksel Zirvesi Sonuç bildirgesinin bir paragrafı...

Eğer bu paragrafı okuyupta, değişim sözcüğünün hala geçerli olduğunu savununlar ne yapacaktır...

Bu paragrafa “evet” demek ne anlama gelir..

İstarseniz sözü uzatmayalım bu parafgrafı okuyalım...

Madde: 23.."..müzakerelerin yalnız Türkiye'yle değil, diğer devletlerle de yapılabileceğini... Müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacağına....

Sabır kimi zaman iyi ilaçtır...

Ya sabır...Ya sabır...Ya sabır...

Yayın Tarihi : 8 Ekim 2005 Cumartesi 16:38:09
Güncelleme :27 Aralık 2005 Salı 15:21:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?